Bilgisayar-insan arası yeni bir türün ortaya çıkmasını nasıl karşılarsınız? ‘İnsan 2.0’ın temel ayrıcalığı: Kendi yarattığımız teknoloji ile bütünleşmiş olacağız. Bedenlerimizde, beyinlerimizde nanobotlar dönemi başlayacak. Nanobotlar, bizim sürekli sağlıklı olmamızı sağlayacak, sinir sistemi içinde varlık göstererek internet aracılığı ile beyinden beyine iletişim gerçekleşmiş olacak ve insan zekasının kapasitesi büyük ölçüde artırılmış olacak.
Dünyanın önde gelen popüler bilim dergilerinden New Scientist’in kapağına taşıdığı konunun başlığı,
İnsan 2.0. Yani insanın yeni bir versiyonu.
ABD’li ünlü fütürist ve mucit Ray Kurzweil, yazıda ilginçliklerle dolu gelecek öngörülerini okurlarıyla paylaşıyor. Biz de ayrıca literatürden benzer konuyu işleyen başka yazıları da tarayarak, size bir fütüristik bayram yazısı sunmak istedik.
Henüz 16 yaşında kendi bilgisayarını üreten Kurzweil, ülkenin en önemli teknoloji ödülü,
Ulusal Teknoloji Madalyası sahibi.
Üç ABD Başkanı’nın elinden Onur Ödülü ve dokuz fahri doktora verilen MIT mezunu Ray Kurzweil’in en önemli buluşları arasında körler için geliştirdiği okuma programı ve elektronik piyano da bulunuyor.
Kruzweil’in
‘Tekillik Yakında’ (Singularity is near) isimli son kitabı geçtiğimiz haftalarda yayımlandı.
Geçmiş 50 yılda yaşanan ilerlemeyi, önümüzdeki 50 yıl için model olarak görmenin bütünüyle yanıltıcı olduğunu vurgulayan Kurzweil şu görüşü ileri sürüyor: Teknolojik değişim son derece hızlı gelişiyor ve insanı yüzeysel değil derinlemesine etkiliyor. Bunun sonucunda insan yaşamı geriye dönüşü mümkün olmayan bir biçimde yeniden yapılanacaktır!
HIV İÇİN 14 YIL SARS İÇİN 31 GÜN
Kurzweil’e göre, sonuçta kendimiz ve yarattığımız teknoloji arasındaki doğal birleşme gerçekleşecek. ‘HIV virüsünün genom zincirini keşfetmek, bilim dünyasının 14 yılını aldı. Buna karşılık SARS’ı bulmak yalnızca 31 güne maloldu’ diyor. Kurzweil’in kendi hazırladığı modele göre, on yılda bir paradigma değişim hızı ikiye katlanıyor.
Bilişim teknolojilerindeki büyüme ise özellikle çok daha hızlı seyrediyor. Bugün değeri olan her şey, bir bilgi teknolojisine dönüşmüş durumda: Biyolojimiz, düşüncelerimiz, düşünce biçimimiz, imalat ve diğer farklı alanlar...
Bir örnek verilecek olursa, nanoteknolojiye dayalı üretim, bilgisayar tekniklerini kullanarak karmaşık yapıdaki ürünlerin molekül seviyesinde biraraya getirilmesini sağlıyor. Bu şu anlama geliyor: 2020 ortalarında, pahalı olmayan nanoteknolojiye dayalı güneş panelleri kullanarak enerji ihtiyacımızı karşılamış olacağız.
Kurzweil, 21. yüzyılın 3 büyük teknoloji devrimi ile karakterize edileceğini savunuyor:
G DEVRİMİ
Biyoloji mühendislik karşısında çaresiz
Bugün G Devrimi’nin (genetik ya da biyoteknoloji) ilk evrelerini yaşıyoruz. Her bir insan geni, aslında kalıtsal olarak devraldığımız 23 bin yazılım programından oluşuyor. Günlük yaşamda ve iş dünyasında kullandığımız yazılım programlarının sürekli olarak bir üst versiyonunu üretiyor ve kullanmaya başlıyoruz. Bedenimizdeki genetik programlar ise binlerce yıllık. On binlerce yıl önce koşullar bugünkünden çok çok farklı iken oluşturulmuş bunlar. Bugün bilim dünyası hem hastalıkları hem de yaşlanma sürecini aydınlığa kavuşturacak biyokimyasal oluşum yollarını öğreniyor. Ancak tüm bunlar, insan biyolojisini mükemmel hale getirmekten çok uzak. Gerçek şu ki, insanın mühendislik kapasitesi ile biyolojiyi birbiri ile uygun hale getirmek imkansız.
N DEVRİMİ
Sonsuza kadar genç kalmayı sağlayacak
İnsan sağlığını keşfetmeye, insanı günün koşullarına göre daha dayanıklı hale getirmeye çalışan biyolojik çalışmalar, teknolojinin gelişimi karşısında yetersiz kalınca, bu durum bizi
N Devrimi’ne yani nanoteknoloji devrimine yöneltiyor. Nanoteknoloji devrimi, 2020 yılında olgunluk dönemini tamamlamış olacak. Ancak şimdiden şaşırtıcı örneklerini görmek mümkün. Örneğin, New York Üniversitesi’nden Nadrian Seeman ve William Sherman tarafından yaratılan iki ayaklı nanorobot, yalnızca 10 nanometre uzunluğundaki ayaklarının üzerinde yürüyebiliyor, nano ölçekli makinelerde son derece usta manevralar gerçekleştirebiliyor.
Massachusetts’de mikroçip üretimi yapan bir firmanın geliştirdiği bir bilgisayarla kullanılan alet ise deri altına enjekte edilerek tıbbi teşhislerde kullanılabiliyor. 2020 yılına gelindiğinde ise nanoteknoloji bize bilişim teknolojileri sayesinde hiç de pahalı olmayan malzemeler kullanarak istediğimiz fiziksel ürünü yaratma olanağı sağlayacak. Yani bir anlamda biyolojik sınırlarımızın ötesine geçebilecek ve halen mevcut olan ‘insan bedeni versiyon 1.0’ ı geliştirilmiş yeni versiyonu ile ‘versiyon 2.0’’ ile değiştirmek mümkün olabilecek.
Gelecekte
‘nanobot’ adı verilen hücre boyutunda milyonlarca robot üretilecek. Bunlar damarlarda dolaşarak yaşlanma sonucu ölmeye başlayan beyin hücrelerini, kasları, atardamarları, kemikleri onaracak. Böylece insanların sonsuza kadar genç kalması sağlanacak.
R DEVRİMİ
Yapay zekalı devasa robotlar
En derin dönüşüm,
R Devrimi’nde gerçekleşecek. Çünkü bunda yapay zekayı da kapsamına alan devasa bir robot devrimi söz konusu.
Yapay zekanın dar kapsamlı olanı, günümüzde zaten kullanılmakta. E-posta gönderdiğiniz ya da cep telefonu ile arama yaptığınız her sefer, bilginin iletimi zeka algoritmaları ile gerçekleşiyor. Elektrokardiyografi, tıbbi görüntüleme cihazları, uçakların havalanıp inmesi, akıllı silahlar ve daha birçok şey, dar kapsamlı yapay zeka tarafından gerçekleştiriliyor.
2020’lerin sonlarında güçlü yapay zekanın elde edilmesi ile insan zekasını yeniden yaratmanın hem yazılımı hem de donanımı oluşmuş olacak. Sonuçta kendi yarattığımız teknoloji ile bütünleşmiş olacağız. Bedenlerimizde, beyinlerimizde nanobotlar dönemi başlayacak.
Nanobotlar, bizim sürekli sağlıklı olmamızı sağlayacak, sinir sistemi içinde varlık göstererek internet aracılığı ile beyinden beyine iletişim gerçekleşmiş olacak ve insan zekasının kapasitesi büyük ölçüde arttırılmış olacak.
Şunu aklımızda tutmalıyız ki, biyolojik olmayan zeka, yani yapay zeka, kapasite olarak her yıl bir misli artıyor. Biyolojik zeka ise hep aynı. 2030’lardan sonra ise, zekamızın biyolojik olmayan bölümü bütüne egemen olacak.
Kurzweil, ‘Bunlar asla ütopik görüşler değil’ diye ekliyor. Ancak burada önemli bir soru karşımıza çıkıyor: Makine ve insan arasında oluşması muhtemel yakın ilişkiye bakalım insanlar girmek isteyecek mi?
Patolojik virüsler, her yıl daha da fazla ortaya çıkan yeni hastalık türleri, kim bilir belki de insanlığı bu yola doğru itecek. Ancak insan beynine bir makinenin hakim olmasının da yaratacağı tehlikeler küçümsenecek gibi değil. Bunları, izlediğimiz bilim kurgularda zaten fazlasıyla biliyoruz. Özellikle bu teknolojilerin yeraltına çekilmesi, tehlikenin boyutlarını daha da artıracak. Bu konunun üzerine yorum yapanlar ‘Bu denli dramatik değişimlerin ardından hálá insan diye bir varlığın tanımını yapmak mümkün mü acaba?’ diye sorguluyorlar.
Kurzweil bu soruya ne mi yanıt veriyor: Ben insanı, araştıran, başarı için sınırlarını zorlayan bir canlı türü olarak görüyorum.