OluÅŸturulma Tarihi: Temmuz 05, 2003 00:00
Siyaset-spor-mafya ekseninde gelişen birbirinden ilginç cinayetler ve bunları çözmekle görevli olan Komiser Haritos. Yaratıcısı Petros Markaris'in ifadesiyle, 'Komiser Haritos, Akdeniz ülkelerindeki ortak polisiye kültürünün bir ürünü.' Arka planda ise Yunanistan'ı kasıp kavuran toplumsal sorunların neredeyse tamamı, son derece ironik bir dille gözler önüne seriliyor. Hele üçüncü lig takımları üzerinden aklanan kara para hikáyesi var ki, birisi de çıkıp Türkiye'de olup bitenleri anlatsa keşke demekten alamıyorsunuz kendinizi. Can Yayınları tarafından çıkarılan 'Alan Savunması'nın yazarı Petros Markaris, doğup büyüdüğü İstanbul'daydı.Önce Yunanistan'da çıktı ortaya, arkasından Avusturya ve Almanya üzerinden Fransa ve İngiltere'ye, Trakya üzerinden de Türkiye'ye ulaştı. Adı Komiser Haritos'tu. Yunan Emniyet Müdürlüğü'nde görev yapan kendi halinde bir Cinayet Masası dedektifiydi. Boş vakitlerinde sözlük okuma merakı bir kenara bırakılırsa, karısı Adriani ve kızı Katerina ile tipik bir küçük burjuvaydı işte. Albaylar Cuntası sırasında polis okulunu bitirmiş, ilk görev yaptığı yerlerde işkencelere tanık olmuş, son derece esprili, bir o kadar da eleştirel bir Cinayet Masası dedektifi. Öyle bir dedektif ki, giderek Mayk Hammer'dan daha ünlü olacağı neredeyse kesin ama o bunu bilmiyor henüz. Kendisiyle büyük benzerlikler taşıyan 'yaratıcısı' Petros Markaris'e gelince, o 1937 Heybeliada doğumlu bir Rum. Orta öğrenimini bitirdikten sonra babası Sultanahmet'teki Yüksek Ticaret Mektebi'nde okuyup 'tüccar' olmasını istiyor. Halbuki Markaris hiç de oralı değil. Onun daha uçuk, yer yer kaçık düşleri vardır çünkü. Oğluyla baş edemeyeceğini anlayan babası, yine 'ticaret' okuması için bu kez Viyana'ya gönderir Petros'u. Viyana, Markaris için bir anlamda aranan kandır. Tiyatro tiyatro dolaşırken bulur kendisini birden. Sonrası kendiliğinden gelecektir zaten. Önce oyun yazmaya başlar. Ünlü yönetmen Teodoros Angelepulos'la tanıştıktan sonra ise sinemaya doğru çevirir yönünü. Artık Angelepulos'un senaristidir. Bu da tatmin etmez onu, 'Bir Cinayetin Anatomisi' adlı bir televizyon dizisi yazar ve tam üç yıl boyunca milleti ekran başına kilitler bu dizi. Polisiyenin tadı damağındayken bir de polisiye romana soyunacaktır Markaris: 'Gece Bülteni.' Kitabın ve bilhassa Komiser Haritos'un gördüğü ilgi, 'Alan Savunması'nı yazmaya yöneltir Markaris'i. Alan Savunması, ince ironisi, toplumsal eleştirileri ve zekánın kullanımı itibariyle hakikaten tadı çıkartılarak okunan bir polisiye. Romanlar kadar ilginç olan bir başka mesele ise Petros Markaris'in bu kitapları yazıp yayımlamasının ardından patlayan skandallar. 'Gece Bülteni'nden sonra Balkanlar'daki çocuk kaçakçılığı, 'Alan Savunması'ndan sonra ise üçüncü lig takımları üzerinden kara para aklayan mafya ile ilgili
haberler tırmanmış manşetlere çünkü. Zaten Petros Markaris ile Komiser Haritos arasındaki benzerlik de bunun için ayrı bir önem kazanıyor. Markaris'le konuşurken, yazarla mı yoksa romanın kahramanı Komiser Haritos'la mı konuştuğunuzu şaşırıyorsunuz zaman zaman. Markaris, kahramanlarının önemli bir kısmını aile çevresinden ürettiğini de gizlemiyor zaten. İstanbul'da geçecek bir Komiser Haritos romanı için şimdiden kolları sıvayan Markaris, geçtiğimiz hafta İstanbul'daydı. Önce Galata Şenliği'nde kitaplarını imzaladı, arkasından Fransız Kültür Merkezi'nde, Angelepulos ile ilgili bir belgeseli seyretti. Daha sonra, İstanbul'un artık unutulan dolmuşlarından biriyle Boğaz kıyılarını gezdi. Akşam da, Tarabya'da bir Rum meyhanesi olan Garage'de sorularımızı cevaplandırdı. Radikal Gazetesi’nde sizinle yapılan söyleşide artık Orhan Kemal gibi yazılmıyor diyorsunuz. Neyi kastediyorsunuz?- 60'lardan sonra roman, toplumsal sorunlar yerine, karakter üzerinde durmaya başladı. Ama son 10-20 yıldır o da değişti. Postmodern dediğimiz bir tür çıktı ortaya. Söz gelişi, Orhan Pamuk, Orhan Kemal veya Yaşar Kemal gibi yazılmıyor artık. Bu da, toplumsal romanın havada kalmasına yol açtı. Son yıllarda ise Avrupa'da polisiye roman, toplumsal romanın yerini alıyor. Günümüz polisiye romanlarının çok daha toplumsal olmasının sebebi bu. Bir de Akdeniz ülkelerinde ortak bir polisiye roman kültürü olduğunu söylüyorsunuz. Neye dayanıyorsunuz?- Yunanistan'da, İtalya'da, İspanya'da veya Türkiye'de yazılan polisiyeleri okuduğunuz zaman toplumsal boyutun ne kadar öne çıktığını hemen görebiliyorsunuz. Bir bakıma, yeni polisiyenin toplumsal sorunlara ayna tuttuğunu söyleyebiliriz. Tabii saydığımız ülkelerde siyaset-mafya-ticaret üçgeninin birbirine benzemesinin de bunda önemli payı var. Toplumsal sorunların polisiye ile yeniden romana girmesininin sebebi ne sizce?- Globalleşme elbette. Nasıl ki dünya ekonomisi küreselleşiyor, dünya ekonomisiyle birlikte mafya da küreselleşiyor. Polisiye yazıp da uluslararası mafyadan söz etmemek mümkün değil artık. Mafyadan söz edince toplumsal sorunlar giriyor işin içine. İnsan kaçakçılığı giriyor, ihale ve spor mafyası giriyor. Romanınızın kahramanı Komiser Haritos, gazetecilerden pek hoşlanmıyor ve sık sık da dile getiriyor bunu. Peki ya siz? - Açık konuşmak gerekirse, ben televizyon gazetecilerinden hiç hoşlanmıyorum. Hatta, ayıptır söylemesi nefret ediyorum. O kadar spekülasyon peşinde koşuyor, o kadar yanlış şeyler söylüyorlar ki, kendilerini sevmek mümkün değil. Neden Yunanistan’a yerleştiniz?- Yazar olmaya karar verdiğim zaman, Yunanca yazmaya da karar vermiştim. Yazdığım dilin konuşulduğu yerde yaşamalıydım. Almanca yazsaydım Almanya'da, Türkçe yazsaydım Türkiye'de yaşayacaktım. Ama benim ana dilim Yunanca'ydı ve ben de Yunanistan'ı tercih ettim. Kolay olmadı elbette. Almanya'da veya Türkiye'de çok daha rahat yaşayabilirdim. Ben zorlukları göze aldım ve 1967'de Yunanistan'a gittim. Siz aslında polisiyeyi fon olarak kullanarak politik roman yazıyorsunuz, değil mi?- Yunanistan'da da böyle değerlendiriliyor benim romanlarım. 1967'den bugüne Yunan politikasının nasıl geliştiğini ve bu politika içinde solun ne durumda olduğunu anlatıyorum. Solu fena halde eleştiriyorsunuz...- Yunanistan'da solcu bir arkadaşım da sordu bunu bana. 'Neden polise bu kadar hoşgörülü, sola ise bu kadar hoşgörüsüz davranıyorsun,' dedi. Ben de, 'Soldan geldiğim için sola karşı anlayışlı davranmam mümkün değil,' diyorum. Bir de olağanüstü ince bir ironiniz var...- Komiser Haritos, bu açıdan biraz bana benziyor. Ben de pek bir şeyi beğenmiyorum, bizim Komiser de beğenmiyor. Daha doğrusu, her şeye eleştirel bakıyor benim gibi. Eleştirirken de ironiden faydalanıyor. Yunanlı okurlarınız ne diyor romanlarınızdaki bu eleştirilerinize?- Yunanlılar, kendilerinin ırkçılığını eleştirmemden fena halde rahatsız oluyorlar. Ama gerçek böyle. Eskiden Yunanistan fakir bir ülkeydi ve bunun için de kimse Yunanistan'a gelmek için can atmıyordu. Ne zaman ki, Arnavutlar filan gelmeye başladı, ırkçılık da apaçık gösterdi kendini. Sinemayla roman arasında bir tercih yapmanız istense, hangisini tercih ederdiniz?-Bu soruyu, bu romanlardan önce sorsaydınız, hiç tereddüt etmeden
sinema yani senaryo derdim. Ama bugün roman derim. Romana áşık oldum ama iyi oldu bu. Geçkin bir yaÅŸta genç bir kıza áşık olup da rezil olmaya benzemedi pek...Â
button