Güncelleme Tarihi:
O gün okula gidebilmek için saatlerce yürümek gerekiyordu. Her mahallede okul yoktu. Var olanlar da ihtiyaca yetmiyordu. İkili hatta bazı yerlerde üçlü “tedrisat” vardı. Yani günde üç kez okul dolup boşalıyordu. Buna rağmen onlar okudu, eğitim gördü ve diğer nesillere örnek oldu…
Bir kere elektrik her evde yoktu… Olsa bile devir tasarruf devriydi. Zaten elektrik kesintileri yüzünden doğru dürüst ışık bile göremiyorduk… Eğitim kurumları bir elin parmakları kadar azdı…
O günlerle bugünleri kıyaslamak, gelişimi görmek gerekiyor…
Bugün Gaziantep’te, Mersin’de ve Adana’da kaliteli eğitim için yüzlerce kurum birbirleriyle yarışıyor. Eğitim kalitesinde artış var. Türkiye birincileri kentlerimizden çıkıyor, dereceler alınıyor ve eğitim bölgesi olduğumuz da bu sayede ortaya çıkıyor…
Bazen markaların önemine deyiniriz. Eğitim kurumlarımızın neredeyse tamamı marka… Bugün bölgede Adana Koleji’ni, Bilfen’i, Bilimkent’i, İstek Vakfı Gönen Okulları’nı, Başkent Okulları’nı, Gündoğdu, Çağ Lilesi ve Üniversitesi’ni, Akdeniz ve Ata Okullarını, Sanko Okullarını, Gaziantep Kolej Vakfı Okulları’nı bilmeyen yok. TED’iyle, Palmiye Koeji’yle ve şu an saymakla biteremeyeciğim kadar okulumuzla bölgemiz bir eğitim cennetine dönüştü. Yeter ki okumak iste, yeter ki eğitime önem ver… Her türlü olanak var… Adana Fen Lisesi, Anadolu Liseleri ve diğer devlet okullarını da sayarsak zaten eğitim yatırımlarımızın ne kadar fazla olduğu görünür. Bu bile ihtiyacı karşılamıyor…
Ana okullarımızın sayısı da bir hayli fazla… Bertiz, Işıl şıl, Anadolu, Gülin Yurdaer aklıma ilk gelen isimler… Bir kentte ne kadar çok anaokulu varsa, o kentte anneler de o kadar üretimin içinde ve çalışıyor demektir…
Ya dershanelerimize ne demeli? Onlar da bence büyük bir açığı kapatıyor. Madem ki hedefimiz eğitimin kalitesini yükseltmek, madem ki hedefimiz çocuklarımızın gelişimini sağlayıp onları geleceğe hazırlamak, öyleyse dershanelerin de varlığından mutlu olmalıyız.
Zira İstanbul, İzmir gibi kentlerimizle yarışmak, önemli üniversitelere girebilmek kolay değil. Bir desteğe ihtiyacımız var. Dershaneler bu açığı kapatıyor… Final, BEM, Kültür, Atılım, Kampus, Erkan, Lider, Işık ve yıllardır eğitimin hizmetinde olan Test-Teknik gibi dershaneler yüzlerce öğrencimize, velilere başarıyı tattırmışlardır…
Evet biz mum ışığında okuduk… O dönemlerde yokluk vardı. Ama okumaktan asla vazgeçmedik, eğitime öyle inandık ki bugün çocuklar üniversiteye girme yarışında iseler bunu anne ve babalarının eğitime olan inaçlarına bağlamak gereklidir. Oysa dünyayı yöneten 10 kişiden hiçbiri üniversite mezunu değildir. Bu söylemler bile velilerimizi yıldırmıyor, eğitimden soğutmuyor, uzaklaştırmıyor…
Madem ki eğitim önemlidir, öyleyse hepimiz üzerimize düşen görevi yapacağız ve gerekli eğitimi alacağız, aldıracağız…
Lakin biraz değişim gerek… Galiba eğitimin sisteminin de yenilenmesi, tıpkı okullarımız, dershanelerimiz, hatta ana okullarımız gibi öğrenci odaklı olmaları gerekiyor…
Mum ışığında okuyanlar bunun farkında, öğrenciler farkında, bilim adamları farkında… Kısaca herkes farkında… Peki değişim ne zaman?
Sınavdan başarılı not alamayan bir öğrencinin ağlamasına isyan ediyorum. Eğitim not için olmamalı diye düşünüyorum. Bugün çocuklarımız ya not için okuyor, ya da puan için ders çalışıyor…
Hayatı öğreten, hayata hazırlayan bir eğitim istiyorum… O zaman mum ışığında okuduğum yıllarda düşlediğim eğitim gerçekleşti diye sevinebilirim… Ben eğitimcilerin “sistem nasıl olmalı?” türü yazılarını bekliyorum ve tartışmaların da başlamasını istiyorum…
Artık uzmanlar konuşmalı… Gerçekten “Yeni eğitim sistemi nasıl olmalı?”