Hikmet B. Çağlayan
Oluşturulma Tarihi: Ekim 01, 2006 00:00
Güneş’te ani sıcaklık artışı yaratan fırtınalar Dünya’dan bakıldığında ’leke’ gibi gözüküyor. Dünya’daki ısı artışında, bu manyetik fırtınaların da payının olduğunu düşünen bilim insanlarına göre, güneş yeni bir sessizlik evresine girmek üzere. Bunun tarihsel süreçte Dünya’ya etkisi mini buz devirleri olarak yansıdı. Yoksa yaşlı yerküre yeni bir buz devri yaşamaya mı hazırlanıyor?
Güneşle ilgili bu yeni gelişmeler küresel ısınmanın tek sorumlusunun güneş olduğunu göstermiyor. Sera etkisi yaratan karbondioksit salınımının sanayileşme sürecinde bilinçsizce artmasında ve ozon tabakasındaki deliğin her geçen gün biraz daha büyümesinde insanın payı asla göz ardı edilmemeli. Önlem alınmaması halinde feci çevre felaketleri kapıda.
Tarihte küçük buz devri diye adlandırılan çeşitli dönemler yaşandı. Örneğin 17. yüzyılın ikinci yarısında kuzey yarıküreyi etkisi altına alan soğuk, yaşamı büyük ölçüde değiştirmişti. Fransız ordusu, donan nehirlerin üzerinde yürüyerek Hollanda’yı kuşatmıştı. İzlanda’da nüfusun yarısı soğuktan donarak ölmüştü.
Bu, tarihte ilk değildi: Ondan birkaç yüzyıl önce, 1420 ile 1570 arasında yine benzer bir buz devri yaşanmış, Kuzey Atlantik’te Grönland’daki Viking kolonilerinin üzerinde yaşadığı verimli topraklar devasa buzul kütlelerine dönüşmüştü. İşin ilginci bu iki mini buz devrinde de güneşin rol oynamış olması. Güneşte süregelen faaliyetlerle dünyadaki iklim değişiklikleri arasında ciddi bir bağlantı bulunuyor.
Teleskopun icat edildiği 1610’dan bu yana, başta astronom Galileo olmak üzere bilimadamları, güneş lekelerini dikkatle inceliyor. Güneş lekeleri, yıldız hakkında tutulmuş en eski astronomi kaynağı niteliğini taşıyor. Güneş fırtınalarıyla beraber çoğalan güneş lekeleri bir salınımını 11 yılda tamamlıyor.
Güneş lekelerindeki değişimler, yıldızın geçirdiği evrelerin kaydedilmesine de olanak veriyor. Örneğin, 1645’te ve 1715’te lekelerin azaldığı kaydedilmiş ve buna gözlemi gerçekleştiren astronomdan esinlenilerek ’Maunder Minimum’ adı verilmişti.
LEKELER AZALINCA DÜNYA SERİNLİYOR
Güneş lekelerinin azaldığı zamanlarda Dünya’nın da ısısının düştüğü düşünülüyor. Yeryüzündeki ağaçlarda yapılan halka analizlerinden, ağaçların kimi periyotlar içerisinde daha yavaş büyüdüğü tespit edildi. Bu periyotlarda Dünya’nın daha serin hale geldiği ve bunun da Güneş’teki patlamaların görece az olduğu zamanlara rastladığı düşünülüyor.
Bilim dünyasına göre, Güneş son bin yılın en aktif durumunda. Son 60 yılda güneş lekeleri sayısındaki artışa paralel olarak, Dünya ısısında bir yükselme gözleniyor. Ancak yeni bulgulardan yola çıkan astronomlara göre Güneş yeniden bir sessizlik evresine girmeye hazırlanıyor.
Küresel ısınmanın hızla ilerlediğini ve dünyaya geri dönüşü mümkün olmayan çevre felaketlerine ve zararlara yol açacağını ısrarla söyleyen iklim bilimcilerin yanı sıra, bu yeni gelişme ne kadar sevindirici? Donuk ve sakin bir güneş, ve bunun sonucu ortaya çıkacak soğuk, belki de dünyanın tam da ihtiyacı olduğu bir nefes alma dönemi...
KÜRESEL ISINMAYI GÜNEŞ DURDURABİLİR Mİ?
Popüler bilim dergisi New Scientist geçen haftalarla bu konuyu kapağına taşıdı. Londra’da Imperial College’den atmosfer fizikçisi Joanna Haigh’e göre "bu yeni gelişme küresel ısınmayı bir süreliğine bile olsa durdurabilir".
Geçen yüzyılda küresel ısı ortalama 0.6 derece arttı. Bu artışın tümünde sorumluluğun insanoğlunda olduğu sanılıyordu. Ancak araştırmalar Güneş’in de bunda belirli ölçüde payının bulunduğunu ortaya koydu. Şüphesiz küresel ısınmayı yalnızca güneşteki manyetik aktivitelerle açıklamak son derece yanıltıcı olur.
Güneş lekeleri ile yeryüzündeki ısı değişikliği arasındaki bağlantıyı araştıran Almanya’daki Max-Planck Enstitüsü’nden Dr. Sami Solanki, Grönland’da buz kalıplarındaki berilyum izotoplarını inceledi.
Kozmik ışınların meydana getirdiği izotoplar, bir elementin aynı kimyasal özelliklerine sahip fakat atom ağırlıkları farklı atomlarından biridir. Kozmik ışınlar, ’Güneş rüzgarı’ adı verilen yıldızın yüzeyinden uzaya yayılan yüklü parçacıklardan geçerek nitelik değiştiriyor. Güneş rüzgarlarının şiddeti ise, yıldızdaki patlamalara paralel olarak değişiyor. Bilim adamları, Grönland’da buzullardaki berilyum elementinden kozmik ışınların etkisini ve bunun üzerinden de geçmiş yüzyıllarda Güneş’teki fırtınaların şiddetini yaklaşık olarak hesap edebiliyorlar.
SON BİN YILIN EN ŞİDDETLİ GÜNEŞİ
Dr. Solanki, Güneş lekelerinin şiddetinin yıllar içerisinde farklılık gösterebileceğini, ancak son 60 yıldır geçmiş bin yılın en şiddetli seviyesinde ulaştığını ifade etti. Buna göre, Güneş lekeleri son birkaç yüzyılda artıyordu ancak, son 60 yılda görülmemiş bir artış kaydedildi. Dünya da bunun sonucunda ısındı.
Bazı çevreler ısınmanın güneş lekelerinden kaynaklandığını, yakıt kaynakların yakılmasının etkisinin görece etkisiz kaldığını savunuyor. Ancak, Dr. Solanki’nin analizlerine göre, güneş fırtınalarının şiddeti son 20 yılda sabit kaldı, Dünya’nın ısısı ise artmaya devam etti.
1940’tan bu yana artan güneş lekelerine rağmen, Dünya bugün olduğundan çok daha soğuk olmalıydı. O halde 1970’tan bu yana gelişen küresel ısınmadan güneşi sorumlu tutamayız diyor Solanki.
Bu yeni gelişmeler küresel ısınmanın tek sorumlusunun güneş olduğunu göstermiyor. Sera etkisi yaratan karbondioksit salınımının sanayileşme sürecinde bilinçsizce arttırılması ve ozon tabakasındaki deliğin her geçen gün biraz daha büyümesinde insanın payı asla göz ardı edilmemeli. Yaşanabilecek olası bir mini buz devri ise küresel ısınma karşısında olsa olsa küçük bir soluk olacak. Önlem alınmaması halinde feci çevre felaketleri kapıda.
KOZMİK IŞINLAR BULUT OLUŞUMUNU ETKİLİYOR, İKLİM DEĞİŞİMİNE YOL AÇIYOR
Kozmik ışınlardan bulutlara: Dünya’ya periyodik olarak buzul çağı egemenlik kuruyor. Bu buzul çağının sorumlusunun atmosfere yağan kozmik ışınlar olabileceği ileri sürülüyor. Kozmik ışınlar, uzaydan gelen yüksek enerjili proton ve öteki bazı parçacıklardan oluşuyor. Kozmik ışınlar bulut oluşumunu etkileyerek iklim değişimine yol açıyor. Bu görüş, buzul çağlarının Dünya’ya düşen güneş ışınlarının, Dünya’nın yörüngesindeki döngüsel değişimlere göre farklılık göstermesinden kaynaklandığı yolundaki klasik modelden çok farklı.
Kozmik ışınlarla iklim değişimi arasındaki ilişkinin varlığını ilk kez Danimarkalı uzay araştırmacıları Henrik Svensmark ve Eigil Friss Christense ortaya attı. İki araştırmacı yüksek düzeyde kozmik ışın akışının atmosferdeki molekülleri iyonlaştırarak bulut oluşumunu, bunun sonucu olarak da soğuk iklimi tetiklediğini öne sürmüştü. Danimarkalı bilimciler kozmik ışın akışındaki değişimleri de güneş rüzgarının, yani Güneş’ten kopup gelen yüklü parçacık sağanağının şiddetindeki değişimlere bağlamışlardı.