Güncelleme Tarihi:
Türk tiyatrosunun ustalarından Müjdat Gezen, sırlarını ilk kez Hürriyet'e açtı
Önce Kalamış'taki güzel evinde, sonra da yüz metre mesafedeki marinada bağlı duran ‘‘Kalamış’’ adlı teknesinde gün boyu konuştuk Müjdat ve Leyla'sıyla. Bir de hatırladık ki, 29 Ekim günü Cumhuriyetimiz 76. yılını kutlarken, Müjdat Gezen 57. yaşına basacak. Ve de sanattaki 40. yılına. Gazino sahnelerine veda ettikten sonra kendini okuluna adadı Müjdat. Bu arada Darülaceze'yi ziyaret etmeyi, Değirmendere ya da Çınarcık'daki depremzedelere tonlarca malzeme taşımayı hiç ihmal etmedi. Gizli okuttuğu çocukların sayısını kendisi bile bilmez. Bunları hiç duyamazsınız, göremezsiniz, çünkü yanında asla kameraman taşımaz. Bunları yazdım diye de bana ne kıyametler koparacak.
Müjdat Gezen, şimdi müzikaller dönemini diriltmeye uğraşıyor. Maltepe'deki Yayla Sanat Merkezi'nde. Oyunun adı bildik ‘‘7 Kocalı Hürmüz’’ ama, Müjdat onu kendi kalemiyle baştan sona yenilemiş. Günümüzde başlayan oyunda, büyük tiyatro ustası Nejdet Mahfi Ayral seyircileri zaman tünelinde gezdirecek. Tam 57 kişilik kadro kurulmuş. Sadece kostümler için bir kilometreye yakın kumaş harcanıyor. Müjdat'la önce kendi adını taşıyan şu ünlü Sanat Merkezi'ni konuşalım. Müjdat benim Fatih'ten çocukluk arkadaşım, can dostum. Tamam ama yine de aklım karışık doğrusu. Ne çıkarı var şu MSM'den? Geliri sıfır kuruş, gideri bilmem kaç milyar lira. Şu liberal dünyada var mı böyle bir ticaret?
TRİLYONUM OLURDU
- Bu okulu yapmasaydım her halde bugün 1 trilyon nakit param olurdu.
Kabareden, reklam filminden kazandığım paralarla yaptım burasını. 1989 yılı itibariyle MSM için 5 milyar para harcadım, arsasından inşaatına. Burası kurduğum vakfa ait, benim olmayacak. Bu okulu açtığım için benim iki yıl hapsim istendi, ama insana saygı ve sevgimi hiç yitirmedim. Geleceğin sanatçılarını yetiştirmekten büyük haz duyuyorum. Artık cebimden katkı sağlamıyorum, zaten artık dayanamam. Açılan kurslardan gelen para okulun giderlerini karşılıyor. Bu hizmeti yaptıktan sonra benim toplumdaki fotoğrafım değişti, eskisinden çok daha fazla saygınlık kazandım. Bunları insanların davranışlarından hissediyorum. Bu toplum, bazı değerleri, bazı gerçekleri görüyor ve teslim ediyor.
GENÇLİK HATALARI
Ben Müjdat'ı cin gibi akıllı bilirdim ama...
- Ben ne kadar zeki adam bilinirsem de saf, hatta aptal çok yanım vardır. Mesela başkasının bir buçuk saatte ikna olacağı konuya beni bir dakikada inandırmak çok kolaydır. Benim hayatım gençlik hatalarıyla doludur. Filmin adı ‘‘Bizimkiler’’ mi neydi hatırlamıyorum, Temel Gürsu geldi; ‘‘Tam Perran'la sana kurulu bir hikaye’’ dedi. Kabul edip çekimlere başladık. Prodüktör Savaş Eşici'nin altıncı gün parası bitti. Bu filmi Perran, ben ve Temel olmadan bitirdiler. Bizi başkalarına konuşturup amorstan başkalarını oynattılar. Biz başrollerini oynadığımız filmde toplam 16 dakika göründük. Bu akıllı bir adamın yiyeceği halt mı? Öpüle öpüle, öpüşmesini öğreniyor insan.
LEYLA'YI VERMEDİLER
Bir zamanların ‘‘Çapkınlar Kralı’’ unvanlı komedi yıldızı, kendinden 22 yaş küçük Leyla'sıyla ikinci baharını yaşıyor 12 yıldır. Komedyenler de Mecnun olurmuş meğer.
- Leyla, ağabeyimin karısının yeğeni, yani hısımım. Rahmetli anneme 12 yıl önce bir gün, ‘‘Ben evlenmek istiyorum, Leyla olmaz mı?’’ dedim. Annem ‘‘Terbiyesiz, sen sübyancı mısın?’’ dedi. Sonra annem Leyla'yı istemeye gitti, söylediği şu: ‘‘Kızınızı oğluma istiyorum ama, vallahi ben sizin yerinizde olsam vermem...’’ Yener, böyle kız istenir mi? Hakikaten de Leyla'yı vermediler. Benim onuruma dokundu, Leyla'ya bu meseleyi çözmesini söyledim. Onunkinde azalma oldu mu bilmem ama, benim Leyla'ya olan aşkım ve sevgim giderek tırmandı. Sanata yöneldi, müthiş yağlıboya resim yapıyor. Bana göre bir akademi son sınıf öğrencisi kadar başarılı. Bir de şu terlik ve dolap kapakları olmasa. Salonda aynı anda dört çift terlik var, dördü de Leyla'nın. Küt diye bir kapıya çarpıyorum, dolap kapısını öyle bırakmış. Genç insanlarla olmak çok iyi. Leyla'sız bir hayat asla düşünemem.
Adamları alnıma silah dayadı
Gayrettepe'de 1989'da ‘‘Kabare Komik’’i çalıştırırken Alaaddin Çakıcı'nın adamlarının haraç istediklerini öğrendim. Bir gece geldiler yine, silahları masanın üstüne koydular. Ben de sahnedeyim. Çakıcı, beni çağırıp ‘‘Çırpınırdı Karadeniz’’ şarkısını istedi. Ben de kendilerine ‘‘Burası çok kalabalık, sevmeyen de olabilir, hadise çıkabilir’’ dedim. Olurdu, olmazdı derken saat sabahın 04.30'u oldu.
Şarkı bahane, meselenin aslı haraç. Müşteriler, kadro, herkes gitti. Bunlar yine beni masalarına çağırdılar. Ortada bir ben, bir de gece bekçisi var. Yerin de yaklaşık 18 metre altındayız. Masaya gelince bana silahlarını çektiler. Konu hálá o şarkıyı neden söylemediğimiz. Önce Nazım Hikmet'in ‘‘O Mavi Gözlü Bir Devdi’’ şiirini okudum, sonra da ‘‘Çırpınırdı Karadeniz’’den iki satır söyledim. Sonra Çakıcı'ya ‘‘O şarkıyı söylerken birisi de kalkıp l Mayıs türküsü istese, burası kabare değil, arena olur’’ dedim. O anda adamlarından birisi Çakıcı'ya ‘‘Bu işi çözelim mi ağabey?’’ dedi, yani beni vuracak. Artık korku duvarını aşmışım. ‘‘Alaaddin, Müjdat Gezen'i burada pat diye vurursunuz ama, düştüğüm zaman çok ses çıkarırım’’ dedim. Çakıcı adamlarına ‘‘Sokun o silahları yerlerine’’ dedi ve çekip gittiler.
Yener'ciğim, benim kuru gürültüye, şantaja pabuç bırakacak bir tip olmadığını sen çok iyi bilirsin. Benim Deli Mehmet lakaplı yarbay olan kuzenim Atıcılık Milli Takım Kaptanıydı. O sıralar ‘‘Ya yarın, öbür gün gelirlerse’’ korkusu yaşadım. Mehmet'e beni ölümle tehdit ettiklerini söyledim. Ertesi gece Milli Takım'dan ve çevresindeki subay, astsubay arkadaşlarından oluşan 33 kişilik bir grupla bana geldi. Hepsi üniformalıydı, hepsinin ceketleri açıktı. Koltuk altlarından bellerine kadar kuşandığı silahlarıyla benim ucuz lokma almadığımı anlatan bir fotoğraf verdiler.
Sonra aradan yıllar geçti. Bir gün Leyla'yla Yalova'dan buraya geliyoruz. Durduğumuzda arabanın camı vuruldu. Alnı yaralı bir adam ‘‘Müjdat ağabey beni tanıdın mı?’’ diye sordu. Hafızam son derece zayıf, hatırlayamamıştım. Arabadan indim, ‘‘Ben Alaaddin Çakıcı’’ dedi. Sonra ‘‘Sana seneler evvel bir yanlışlık yaptık, şimdi benden bir şey iste de yapayım’’ dedi.
İnsanlara kin duymam, nefret duygularım çok aşağılardadır. Belki de insanların büyükçe bir bölümünü kin ve nefret duyacak kadar ciddiye almıyorum.
Mehmet Ali Erbil çok terbiyesiz
Türk tiyatrosunun büyük komedi ustası Müjdat Gezen, meslektaşlarını şöyle anlattı:
CEM YILMAZ
Hem çok sempatik, hem de çok yetenekli. Sahne üzerinde bu kadar sıcaklığı olan birisine rastlamadım. Sahneye çıktığı anda seyirciyi avucuna alabilmesi benim kuşağımın ustalarının pek çoğunda yoktur.
YILMAZ ERDOĞAN
Son yılların yetiştirdiği en büyük yazarlardan biri. Yazdıkları kalıcı değerde, kuvvetli. Benim yazdıklarım Yılmaz Erdoğan'ın onda biri değil. Oyuncu olarak ise daha çok yeni ve genç. Kendisine özel bir sevgi ve saygı duyuyorum.
MEHMET ALİ ERBİL
Tek kelimeyle terbiyesiz. Ben Mehmet Ali'yi çok severdim, ona başroller oynattım. Son olarak ‘‘Kahpe Bizans’’ filmi için anlaştım, sözleşmesini yaptım. Bu arada bir rol için adam aradıklarını, ama bir türlü bulamadıklarını söylediler. Ben hemen ‘‘Bu rolü Mehmet Ali oynar’’ dedim. Arayıp bulmuşlar, Erbil'in söylediği ilk söz ‘‘Müjdat ağabeyin rolünü bana verirseniz oynarım, başkasını oynanam’’ olmuş. Şimdi o filmde benim rolümü oynuyor. Mehmet Ali ilkesizliği ilke haline getirmiş. Bizim raconumuzda bu yoktur.
BEYAZ
Ben onu bir komedyen olarak görmüyorum. Çok genç ve deneyimsiz.
OKAN BAYÜLGEN
Ne aktörlüğü, ne de televizyonculuğu konusunda bir fikrim yok, çünkü anlayabilmiş değilim. Ama radyo programlarında inanılmaz bir cesareti var.
CEM ÖZER
Ötekilere oranla daha sivri ama, zamanlamaları yanlış. Ne zaman, nasıl, nerede ve neye karşı çıkacağını tam saptayamıyor.
DEMET AKBAĞ
Son yılların en büyük oyuncularından biri. Sahnede tek kişilik gösteri yapsa çok başarılı olur. Eski meddah geleneğinde olduğu gibi aynı anda yirmi kişiyi konuşturur.