OluÅŸturulma Tarihi: AÄŸustos 23, 2000 00:00
YAZGÜNLÜKLERİ (2) Geçen yazımızdaki konuyu, yazarın teşhirciliği meselesini devam ettirelim. Geçen yıllarda anı kitaplarının birdenbire çok satması manidar bir gelişmedir. Neden diğerleri değil de anı kitapları. Dinazorun anılarından sonra şimdi de Hıfzı Topuz'un anıları var sırada. Mine G. Kırıkkanat, Melih Cevdet Anday ve Çetin Altan...Altan ve Anday kavgasında acaba kim üstte kim alttaydı. Kırıkkanat, Topuz'un kitapta olayı yanlış hatırladığını altta olanın Anday değil Altan olduğunu söyledi. Böylece Çetin Altan'dan bir intikam daha aldı. Kendisi Çetin Altan'ın eski sevgilisidir. Nereden biliyoruz. Kendisinin yıllar önce Radikal'de yazdığı bir yazısından. Kırıkkanat da kendi özel hayatını kamusal alana açmıştır yani.Anı kitapları dedikodu kitaplarıdır. Ve biz okurlar yazarların ne yiyip ne içtiklerini merak ederiz, kabul edelim. Mesela ben Orhan Pamuk'un Öteki Renkler kitabında sayfalarca kızı
Rüya'dan bahsetmesine karşılık karısı hakkında hiçbir yazmamasını garipsedim. Ama Kara Kitap'ta romanın kahramanı Galip Rüya'nın peşinde dolaşırken masalarından birinde müşterilerin birbirlerine hikayeler anlattığı pavyonlarda birine gider. Masadaki hikayelerden birisi de daha önce tarihi bir roman yazmış olan bir yazardır. Pamuk kendisini anlatır, kitap Beyaz Kale'dir. Hikayedeki yazar bir gün karısı tarafından terkedilir, yalnız uyumaya alışan adam, karısı ona döndüğünde beraber uyumaya alışamaz vs vs. Yazarların kendilerini okura açmaları 80 sonrası Türk edebiyatı için yeni değil. Bu teşhirin iki önemli ismi vardır. Küçük İskender ve Murathan Mungan. Başka ortak noktaları bulunan bu iki şair yazarın okurla kurduğu kuvvetli ilişki kendilerini okura açmalarından kaynaklanıyor. Orhan Pamuk, Öteki Renkler'i yayınlamadan önce bu iki isim, otobiyografik öykü kitapları, "cangünce"leri ile okura kapılarını çoktan açmışlardı. Gel ve beni seyret diye.Bu bilinçli yapılmış bir tercih midir bilmiyorum? Ancak 80 sonrası özel hayatın kamusal hayatın önüne geçtiğini farkeden ve çok satmak hadi olumlu düşünelim biraz: çok okunmak isteyen her yazarın belki de yapması gereken bir şey bu. Efenim ben 83 yılında henüz sekiz yaşındaydım. Ama senede bir Almanya'dan gelen dayım sayesinde, Tan, Bulvar, Haftasonu gibi gazeteleri bir ay süresince takip edebilirdim. Bilemiyorum tabii ki kadınlar hakkındaki bazı kötü düşüncelerimi erken yaşta bu yayınlardan mı edindim? (Bakınız ben yakaladım kendimi, size beni anlatırken) Neyse geçelim, bu tür yayınlarda artışın müsebbibi elbette ki darbe sonrası hava. Gazetelere kamusal, siyasal alanla ilgili
haber yapma şansı verilmeyince onlar da bireyin hayatına dalıyorlar. Sonrası üçüncü sayfalar ve arka sayfa güzeli kocaman bir gazete haline geliyor.( Bu meseleyle ilgili yerinde değerlendirmeler Nurdan Gürbilek'e aittir) Yakın zamanlarda ise GalaViva Pasha üçlüsü bir başka siyasi gelişmenin ardından çıktı ortaya. Televolelerin bütün televizyon kanallarına sıçraması ve özel hayatın gözler önüne serilmesi de öyle çok eski değil. Artık insanlar haber programlarında barışıp, oralarda ayrılıyorlar. Rafet El Roman karısının kendisini affettiğini acar bir
magazin muhabirinden öğreniyor. Tatlıses Reha Muhtar'ı kendisini karısından ayırmakla suçluyor. Ä°lginç ÅŸeyler nitekim. Oturup izliyoruz. Mahalle kavgalarını da izlerim ben. Belediye otobüsünde kavga eden çiftleri de dinlerim. Dedikoduyu seven ben ve milletim için bütün bunlar ÅŸenlik. Peki neden?Bakınız okur kitlesi, yaz günlüğü diye sulandırılmış ÅŸeyler yazacaktım. Kendimden bahsedecektim, kendimi size açarak, agoradan büyük dergilere sıçrayacaktım. Kendi ellerimle bu ÅŸansımı ortadan kaldırıyorum. Benim için ÅŸenlik çünkü ben belgesel çekiyorum. Çevremde neler olup bitiyor merak ediyorum. Otobüste kavga eden çiftin özel hayatlarına saygım dolayısıyla kimse benden ilk durakta inmemi isteyemez, onlar insin, gitsin baÅŸka yerde kavga etsinler. Ä°nsanlar neden niye kavga eder merak ediyorum, dinliyorum vs, bu magazin programlarını seyretmek niye be adam peki? Bu soruyu soran bilmiÅŸ okur tipinden nefret ediyorum. Bunlardan her yerde vardır, muhtemelen yanlarındaki bir kadını etkilemeye çalışırlar, dolayısıyla yazarı aÅŸağılarlar. Seyrediyorum çünkü çalışmaktan kaçarken ne olsa seyrederim ben.Peki toplumdaki bu özel hayat öğrenme merakı nedir? Kolay yorumu yapalım, kamusal alan kapatılmıştır. Türkiye'de ben bizlerin sandıklara o zarfları attığımız anlar dışında siyaset yaptığımızı, böyle bir hakkımız olduÄŸunu sanmıyorum. Ä°ÅŸi ehline bırakıp kenara çekilmek zorundayız. Siyaset kötüdür, milletvekilleri yetersizdir vs. Kamusal olan hakkında bir fikir beyan etmemiz mümkün deÄŸil. Memurlarının yemekte gelir dağılımdaki eÅŸitsizlikler üzerine deÄŸil de Ä°brahim ile Derya'nın ayrılığını konuÅŸmasını hangi ÅŸef istemez ki...Yine basın toplantısı ile ayrılan bir "komik" çift geldi aklıma. Levent Kırca ve Oya BaÅŸar. Bu ikili yıllar önce günler boyunca RTÃœK'ü protesto ettiler. Ä°SKÄ° skandalından beri bu dört harf üzerine yapılan aptalca esprilerinin sanat olduÄŸu üzerinde ısrarla duruyorlardı. Ä°nsanlar oyunlarda saatlerce alkışladılar bu adamları. Haberlerde canlı yayınlar yapıldı. Bir heyuladır gidiyor. Ne o Levent Kırca'nın programı: o zaman şöyle demiÅŸtim kendime, bu adam toplumun baÅŸka ÅŸeylere karşı çıkmasını engelliyor, muhalefet yetilerimizi hadım ediyor. Ä°nsanın karşı çıkma güdüsünü Levent Kırca ile tatmin edebilmesi inanılmaz bir ÅŸey tabii ki. Åžak ÅŸak alkışlıyorsun ve eve gidince bir ÅŸeyler yapmış olmanın rahatlığıyla uyuyorsun! Yok öyle! Uyan arkadaÅŸ!Uyan da yazıyı bitirip çıktığımı söyleyeyim sana.HaKan KAYNAR - 23 AÄŸustos 2000, ÇarÅŸamba Â
button