Güncelleme Tarihi:
Hürriyet gazetesinin 28 Ağustos 2009 tarihli internet sitesinde (baskısında), sitenin (baskının) “Tüm Kültür Sanat Haberleri” bölümünde, “Yaşar ANTER/BODRUM (Muğla), (DHA)” kaynaklı ve “Kadın Şairleri Konuşturmadılar” başlıklı bir haber yayımlandı. Bu habere inanmak gerekirse, Bodrum’da, Gümüşlük Akademisi’nde düzenlenen Birinci İlhan Berk Buluşması kapsamında gerçekleştirilen sempozyumda, ben Sina Akyol, “İlhan Berk ve Anlamı” başlıklı konuşmamda şöyle demişim: “Berk’in şiirleri kilise ile cami arasında gibiydi. Şiiri kiliseden duyulan çan sesleriyle, resullerin sesleri arasında bir yerdeydi yani. Çelişki yanılgı asla korkmadığı şeylerdi. Şiirin daha çok buralardan doğacağına inanmış gibiydi. Sözcüğün hatta harfin hatta rakamın şiirini yazardı. Anlamsızlığı sonuna kadar savunan bir şairdi.” Evet, habere inanmak gerekirse böyle demişim.
Adı geçen etkinlikte “İlhan Berk ve ‘Anlam’ı” başlıklı bir bildiri sundum. Ancak bu bildiride bana atfedilen sözleri katiyen söylemedim; haberin bu bölümü külliyen ‘yalan’dır. Çünkü DHA muhabirinin söylediğimi belirttiği sözler bana ait değil, şair dostum Abdülkadir Budak’a aittir. Abdülkadir Budak, sahibi ve yazı işleri sorumlusu olduğu, benim de yazarları arasında bulunduğum Sincan İstasyonu dergisinin 14. sayısında (Ekim 2008), İlhan Berk’in ölümü üzerine, kedi imzasıyla bir ‘başyazı’ yazmış; bu yazısında İlhan Berk şiirini kendi şiir anlayışı doğrultusunda değerlendirmiştir.
Abdülkadir Budak’ın İlhan Berk şiirine bakışı ile benim İlhan Berk şiirine bakışım arasında, özellikle ‘anlam’ noktasında ciddi farklılıklar vardır.
Bodrum’da, Gümüşlük Akademisi’nde düzenlenen Birinci İlhan Berk Buluşması kapsamında gerçekleştirilen sempozyum için, buluşmayı örgütleyen kuruluş, benden, adı geçen sempozyuma bir bildiri sunmamı istediğinde, Abdülkadir Budak’ın İlhan Berk şiirine bakışı ile benim İlhan Berk şiirine bakışım arasında özellikle ‘anlam’ noktasında ciddi farklılıklar olduğu gerçeğinden hareketle, bu farklılıkları işlediğim bir sempozyum bildirisi yazdım. Bu bildiri, Abdülkadir Budak dostumun getirdiği anlayışa belirli eleştiriler yönelten bir içerik taşıdığı için, doğal olarak Budak’ın kimi saptamalarına baş vurdum; bu saptamaların Abdülkadir Budak’a ait olduğunu -tırnak içine alarak- çok net bir biçimde belirttim.
Adülkadir Budak, İlhan Berk için “Anlamsızlığı sonuna kadar savunan bir şairdi” diyordu yazısında. Benim sempozyum bildirim ise özellikle bu saptamaya itiraz ile başlıyor ve bütünüyle bu itiraz temelinde genişliyordu. Buna rağmen DHA muhabiri, Abdülkadir Budak’ın cümlelerini bana mal etmiş sorumsuz bir gazetecilik örneği sergilemiştir.
DHA muhabirinin sergilediği “sorumsuz gazetecilik öreği” iddiamın diğer ispatlarına gelince:
Adı geçen sempozyumla ilgili olarak şunları yazmış DHA muhabiri: “Şair Hüseyin Alemdar ‘Bir Uzun Adam İlhan Berk’, Mehmet Can Doğan ‘İkinci Yeni Öncesi İlhan Berk’, Sezai Sarıoğlu ‘Manası Dışarıda Maddesi İçeride Bir Şair’ isimli Berk için yazdıkları şiirlerini (abç, S.A.) okudu.”
* ‘İkinci Yeni Öncesi İlhan Berk’, ‘Manası Dışarıda Maddesi İçeride Bir Şair’ gibi başlıklar, ortalama bir zekanın da kolayca anlayacağı üzere, şiir başlıkları olamaz; olsa olsa sempozyuma sunulmuş bildirilerin başlıkları olur. Muhabirin ‘şiir başlıklar’ı olarak belirttiği başlıklar, şiirlerin değil, bildirilerin başlıklarıydı.
* Mehmet Can Doğan sempozyuma katılmamış, bildirisini göndermişti. Dolayısıyla “İkinci Yeni Öncesi İlhan Berk” başlıklı bildirisini okuması mümkün değildi. (Sempozyuma katılamayan ancak bildirilerini gönderen arkadaşların metinlerinin başkaları tarafından okunması elbet mümkündü, fakat zaman darlığı nedeniyle böyle bir uygulamaya gidilmedi. Yani Mehmet Can Doğan’ın bildirisi hiçbir biçimde okunmadı.
* Sempozyuma dokuz bildiri sunulmuştu. Yalnızca Hüseyin Alemdar, Sezai Sarıoğlu ve Sina Akyol değil; Salih Bolat, Metin Cengiz, Hüseyin Peker ve Hayri K. Yetik de bildirilerini okudular. Erken ayrıldığı için mi acep, bunları belirtme imkânı bulamamış muhabir.
Sonuç
Adını, kaynak gösterme zorunluluğu duymamdan dolayı andığım muhabiri değil elbette, ama o muhabirin ‘haber’ini en ufak bir araştırma yapmadan, hatta öyle anlaşılıyor ki okumaya bile gerek duymadan kabul eden DHA’nı ve bu ‘haber’i internet sitesine (baskısına) alan Hürriyet gazetesinin ilgililerini kınıyorum.
EK
Sansasyonel başlık altında akıp giden haberin sonunda, o sansasyonel başlığı açımlayan bir ara başlık daha var: “Kadın Şair Gerginliği”… Alt metin ise şöyle: “Bu arada, İstanbul’dan gelen şair Gülseli İnal, sempozyumdaki tüm konuşmacıların erkek olmasına tepki gösterdi. İnal ayağa kalkıp ‘Erkek egemen toplumun örneğini burada da gösterdiğiniz için sizi protesto ediyorum. Burada konuşma yapan tüm şairler edebiyatçılar, erkek olmak zorunda mıydı? diyerek salonu terk etti.’ ”
Birinci İlhan Berk Buluşması’nın iki koordinatörü vardı: Latife Tekin ve Neşe Yaşın. İkisinin de büyük bir özveri ile çalıştıklarını biliyorum. Neşe Yaşın etkinliğe katılabileceklerini düşündüğü kişilere pek çok e-posta gönderdi. Bu e-postaların ilki 17 Ağustos 2009 tarihliydi. “Etkinliğin bir de sempozyum bölümü var. Bu bölüm için bildiri gönderecek arkadaşlar en kısa sürede bildirilerinin başlıklarını iletsinler lütfen.” diyordu o e-postada Yaşın. Örneğin ben, bu e-postayı aldığım gün ile yolculuğa katılacağım gün arasındaki süreye baktım, “İlhan Berk ve ‘Anlam’ı” başlıklı bildirimi yazabileceğime kanaat getirdim. Sempozyuma bildirilerini de sunarak katılmak isteyen şairler, sunacakları bildirilerin başlıklarını, davetiyelerin basılmasına yakın, ilettiler Yaşın’a.
Şüphesiz her etkinlikte bazı kusurlar olur. Gerek Latife Tekin, gerekse de Neşe Yaşın’ın kusurları bence şudur: Herkese giden e-posta, İlhan Berk’in çok sevdiği bir şair olduğunu bildiğim Gülseli İnal’a ne yazık ki gitmemiş. Demek oluyor ki sempozyumu “şiirli otobüs”te öğrendi Gülseli İnal. Tepkisinde elbet haklıdır. (Bir ‘kadın şair’ olsaydım ben de tepki gösterirdim.) ((Bildiri sunanların tümünün ‘kadın şair’ olduğu bir sempozyumda ‘erkek şair’ olarak da gösterir miydim aynı tepkiyi, bilmiyorum doğrusu.))
Değerli Gülseli İnal’ı elbette vareste tutarak şunu anlatmak istiyorum: Neşe Yaşın’ın 17 Ağustos 2009 tarihli e-postasının “ayrıntıları görüntüle” bölümüne dokundum (“tıklama”nın seçeneği olarak öneriyorum bu sözcüğü) ve gördüm ki 17 kişiye gönderilmiş o e-posta. Bu 17 kişinin 5’i ‘kadın şair. Ertesi gün e-posta gönderilen kişi sayısı yirmi 26’yı bulmuş. ‘Kadın şair’ sayısı 5’te kalmış. ‘Yekûnen söyleyeyim, hiçbiri bildiri metni yazmamış. Öyleyse Gülseli İnal’ın protestosuna dönelim: Muhabirin yazdığına inanmak gerekirse (İnal’ın protestosu ânında salonda değildim, bu nedenle “inanmak gerekirse” diyorum), tekrarlayayım, şöyle demiş Gülseli İnal: “Erkek egemen toplumun örneğini burada da gösterdiğiniz için sizi (abç, S.A.) protesto ediyorum. Burada konuşma yapan şairler edebiyatçılar, erkek olmak zorunda mıydı?”
“Sizi” sözcüğünün altını çizmeme açıklık getirmek isterim: Herhalde bildiri sunan ‘erkek şair’leri protesto etmemiştir Gülseli İnal; İlhan Berk’le ilgili bir bildiri metnini mutlaka yazardı, bundan eminim, ama haberi olmadı, bu nedenle yazamadı. Dolayısıyla Latife Tekin ve Neşe Yaşın’ı protesto etmiştir, olayın başkaca bir açıklaması olmasa gerektir.
Sina Akyol