Güncelleme Tarihi:
ÜMMETİN UMUDUSUNUZ
“Tıpkı sizler gibi ben de bir imam hatipliyim. Bir ayrımcılık olsun diye söylemiyorum ama bir tercih olarak söylüyorum; 4 çocuğumun 4’ü de imam hatipli. Sizler, sadece bu milletin değil, tüm ümmetin de umudusunuz. Bu bilince sahip olmayan imam hatiplinin benim gözümde sıradan bir diploma sahibi olmanın ötesinde bir anlamı yoktur. Eğer imam hatipliyim diyorsanız, hayatınızın sonuna kadar gururla, şerefle ama bir o kadar da sorumlulukla taşıyacağınızın bir görev üstlenmişsiniz demektir. Bizler imam hatipte okumanın fikir dünyamıza neler kattığını çok iyi biliyoruz.
EĞİTİM ALT ÜST EDİLDİ
Türkiye’de bir dönem inancından, tarihinden, kültüründen bize ait tüm değerlerden uzak bir nesil yetiştirme projesi uygulandı. Bunun için eğitim sistemimiz alt üst edildi. Bunun çilesini sizler çok çektiniz. Medyadan spora kadar her alanda bilinçli çalışmalar yürütüldü. Her biri utanç verici nice haksızlıklar, hukuksuzluklar yapıldı. İmam hatiplinin ayak bileklerine zincirler takıldı, zihnine zincirler vuruldu. Bilmiyorlardı ki milletin bağrında yetişen bu tohumların boy vermesinin, meyveye durmasının önüne geçilemez. Milletimiz eline geçen her fırsatta bu okullara destek oldu. İmam hatipleri adeta küllerinden yeniden inşa etti.
KOLEJLERLE YARIŞIYOR
Kapısına kilit vurulmak, öğrencilerinin geleceği karartılmak istenen imam hatipler bu ülkeye cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, milletvekili, belediye başkanı, bürokrat yetiştiren seçkin eğitim kurumlarına dönüştü. 28 Şubat döneminde, boğulmak istenen, öğrenci sayıları 600 binden 60 bine indirilen imam hatip nesli, günümüzde kolejlerle yarışıyor. Bu okullara mecbur kalan veya mecbur bırakılan değil, kendisine iyi bir gelecek hazırlamak ve bunu inancına, kültürüne, tarihine, medeniyetine sahip çıkarak yapmak isteyen gençlerimiz gidiyor. İmam hatip okulları öğrenci sayısı, bu yıl itibarıyla 1 milyon 207 bine ulaştı. İmam hatip gençliği burada, hamdolsun dimdik ayakta.
GELECEĞİ İNŞA ETME GÖREVİ
Son bir kaç yüzyıldır dünyaya hâkim olan düzen, artık çatırdamaktadır. Yaşanan sancılar, üst üste gelen krizler yeni bir değişim dalgasının habercisidir. Bu süreci çok iyi değerlendirmeliyiz. İslam dünyasının umudu Türkiye’dir. Türkiye’nin umudu da sizlersiniz. Bunun büyük bir sorumluluk olduğunu biliyorum. Ama bu kaçışı, mazereti, telafisi olmayan bir görevdir. Ben, imam hatiplilere, Türkiye’yle birlikte tüm ümmetin, hatta tüm insanlığın geleceğini inşa etme vazifesinin verildiğine inanıyorum.”
SAYGIYLA YAD EDİYORUM
“YARIN (bugün) 100’üncü yıldönümünü idrak edeceğimiz bir Kutü’l Amare zaferimiz var ki, adeta unutturulmaya, tarih sayfalarından ve milletimizin hafızasından kazınmaya çalışılmıştır. 1915’te başlayıp 1916’nın 29 Nisan gününe kadar devam bu büyük zaferin kahramanlarını, Süleyman Askeri’yi, Nurettin Paşa’yı, Halil Paşa’yı rahmetle, saygıyla, minnetle yâd ediyorum. İngilizlerin, çoğunluğu Hintlilerden oluşan güçlü bir orduyla kısa sürede Bağdat’ı ele geçirme hayalleri, önce Selman-i Pak’ta, sonra Kutü’l Amare’de hezimete dönüşmüştür. O güne kadar verdikleri onbinlerce kayba ilave olarak, 29 Nisan 1916’da 5’i general 500 subay ve 13 bin askerle Halil Paşa’ya teslim olan İngiliz Ordusu için bu tarih, kara bir gündür. Ama sanki bu tarih İngilizler için değil de bizim için utanç günüymüş gibi, Kutü’l Amare’yi kendi milletimizden, özellikle yeni nesillerden adeta sakladılar.”
MEDRESELERİN KAPATILMASI BOŞLUĞA NEDEN OLDU
OSMANLI’nın son dönemlerinde, ülkenin en önemli ilim ve irfan kaynakları olan medreselerin yozlaşması büyük sıkıntıya yol açmıştır. Cumhuriyet’le birlikte bunların toptan kaldırılması ise daha büyük bir kayba ve boşluğa neden olmuştur. Onca badireye rağmen bugün dahi, ilim ve irfan bakımından öne çıkan kişilerin önemli bir bölümünün, bu vasıflarını geleneksel medrese eğitimine borçlu olduklarını görüyoruz. İmam hatipler, ilahiyat fakülteleri elbette çok önemli hizmetler ifa ediyorlar. Ama eğitim gücü ve derinliği bakımından bu kurumların, medrese geleneğinin binlerce yıllık birikimine henüz yetişemediği ortadadır. İlim, irfan ve gönül kapılarının kapandığı, zayıfladığı yerlerde ortaya çıkan boşluğu, ya kendi çıkarları için ülkelerini ateşe atmaktan çekinmeyen diktatörler, ya da terör örgütleri doldurdular.