Güncelleme Tarihi:
Meşhur babanın meçhul kızı
İbolya Molnar Adsız. Türkiye'nin ilk yabancı teknik direktörü, Fenerbahçe'yi 5 kez şampiyon yapan İgnace Molnar'ın kızı. Macaristan'da doğdu ve babasının işi gereği neredeyse tüm Avrupa'yı dolaştı. Dans, bale, akrobasi eğitimi aldı, futbol oynadı, yüzme şampiyonlukları kazandı.
Güzelliğiyle çevresindeki tüm erkeklerin başını döndüren İbolya, yaşamının her safhasını dolu dolu yaşadı. Ünlü bir teknik adamın kızı olarak prensesler gibi hayat sürdü. Şimdilerde Antalya'da 60 metrekarelik bir bodrum katında yaşam mücadelesi veriyor. Yalnız, parasız ve çaresiz...
O artık sadece ölmeyi düşünüyor. Bir kez intihara teşebbüs etti ve komşuları tarafından kurtarıldı. Hayatta hiç kimsesi yok. Bir kaç sokak kedisinden başka... Dilenmeyecek kadar onurlu, çalışamayacak kadar bitkin.
Macaristan'nın Budapeşte kentinde 1935 yılında dünyaya gelen İbolya, Avrupa turuna henüz 1 aylık bebekken başladı. Baba İgnace Molnar'ın transferi nedeniyle Romaya yerleşen aile burada yaklaşık 2 yıl geçirdi. Minik İbolya'nın burdan sonraki durağı ise Almanya oldu. 5 yaşına kadar Düsseldorf ve Münih kentlerinde yaşayan İbolya, giderek ünlenen babasının görevi nedeniyle sırasıyla Hollanda, Belçika, Fransa'yı turladı. Hollanda'da iken yüzme ve akrobasi dersleri alan İbolya, sokakta erkek çocuklarla futbol oynamayı, özellikle de kalecilik yapmayı seviyordu. İbolya'nın müziğe karşı da inanılmaz bir ilgi ve yeteneği vardı. Kendi kendine piyano çalmayı öğrenen İbolya, 7 yaşında iken Rotterdam'da ‘‘Mucize Çocuk’’ olarak sahneye çıktı. Daha çok küçük yaşlarda başladığı Avrupa turu, onu mutlu ediyordu. Değişik ülkeleri görmek, farklı kültürlerle tanışmak ilginç geliyordu.
Derken, ailenin yolu Türkiye'ye de düştü. Baba İgnace Molnar, anlaştığı Fenerbahçe'ye teknik direktörlük yapmak üzere 1947 yılında Türkiye'ye gelirken beraberinde eşi Apollonia ve artık genç kızlığa doğru hızla ilerleyen İbolya da yanındaydı. Ancak Molnar'ların Türkiye macerası sadece 1 yıl sürdü. Tam 10 yıl sonra 1958 yılında başarılı teknik adam yeniden Fenerbahçe ile anlaşınca İbolya ikinci kez Türkiye'ye geldi ancak bu kez evli bir genç kadın olarak. İstanbul'a yerleşmişlerdi ve İbolya bundan çok mutluydu. İstanbul ve Türk insanı ona çok değişik gelmişti.
FENERBAHÇE GÜNLERİ
Baba Molnar'ın Fenerbahçe'de başarılı olması ailenin, özellikle de İbolya'nın mutluluğunu kat kat artırmıştı. Fenerbahçe'nin Lefter'li, Can'lı (Bartu), Cihat'lı, Özcan'lı efsanevi kadrosuyla haşır neşir olan genç kadın, güzelliği ve sempatik hareketleriyle de ilgi odağıydı. Macaristan'da evlendiği ilk eşinin ölümü üzerine İstanbul Rumlarından Apostol Hacopolos ile ikinci evliliğini yapan ve Türk vatandaşlığına geçen İbolya, artık İstanbul'dan başka bir yerde yaşamayı düşünmüyordu. Günlerinin büyük bölümünü eşine ait ünlü Moda Palas Oteli'nde geçiriyordu. Çünkü o dönemler Fenerbahçe genellikle kampa bu otelde giriyordu. Kampta futbolcularla arkadaşlık eden ve neşelerine neşe katan güzel İbolya, o zamanlar henüz flört aşamasında olan Selim (Soydan) ile Hülya (Koçyiğit)'ya da yardımcı oluyordu. Özellikle kampta dışarıyla bağlantının yasaklandığı dönemlerde Hülya-Selim ikilisini telefonda İbolya buluşturuyordu. Ana dili gibi konuştuğu İngilizce ve Almanca'nın yanına kısa sürede öğrendiği Türkçe'yi de katan İbolya, gerek güzelliği, gerek Fenerbahçeli futbolcularla olan yakın diyaloğu sayesinde sık sık gazetelerde boy gösteriyordu.
SONUN BAŞLANGICI
İbolya Molnar'ın bu son derece renkli yaşamı, eşinin otelinin elinden alınmasıyla aniden değişmeye başladı. Bir grup Adalet Partisi milletvekilinin bir geceyarısı operasyonuyla Moda Palas Oteli'ne el koyması, eşi Apostol Hacopolos'un felç olmasına neden oldu. Büyük aşk yaşadığı eşinin kısa bir süre sonra ölmesi isen İbolya'yı derinden sarstı. Uzun bir süre adeta inzivaya çekildi güzel İbolya. Ancak yaşam devam ediyordu ve o da bu yaşama ayak uydurmak zorundaydı.
İşte bu dönemlerinde İbolya'nın karşısına Antalyalı Tır şoförü Mete Adsız çıktı. İbolya'nın bu yakışıklı şoförle olan arkadaşlığı kısa bir süre sonra nikahla noktalandı. Üçüncü evliliğini yapan İbolya, o sıralar İstanbul'da çok yoğun yaşanan terör olayları nedeniyle 1978 yılında eşiyle beraber Budapeşte'ye yerleşti. Burada yaklaşık 6 yıl geçiren çift, 1984 yılında Türkiye'ye dönerek Antalya'ya yerleşti. Budapeşte'ye giderken Tır'ını satan Mete bey taksicilik yapmaya başladı. Bir süre ev kadınlığı yapan İbolya ise eşine ekonomik katkı sağlamak için daha küçük bir çocukken onu ünlü yapan piyano yeteneğini paraya dönüştürme planları yapıyordu. Derken 1988 yılında Talya Otel ile anlaşarak otelin lobisinde piyano çalmaya başladı.
VEHBİ KOÇ ÇOK SEVERDİ
Kısa sürede tüm kentin tanıdığı bir isim olmayı başardı. İbolya'yı otelin sahibi merhum işadamı Vehbi Koç da çok severek dinliyordu. Antalya'ya her gelişinde mutlaka lobiye inen Koç'a İbolya yarı klasik Macar parçalarını çalıyordu. İkinci eşinin ölümüyle başlayan sıkıntılı günleri bir nebze de olsa geride bırakan İbolya, son eşi Mete beyin ani ölümüyle bir kez daha perişan oldu. Acı günler yeniden geri gelmişti. Bu sırada 1997 yılında Talya Otel tadilata girdi. Tadilatın ardından otel yeniden hizmete açıldıysa da yeni yönetimle arası iyi gitmeyen İbolya, ‘‘Rahatsızım, kendinize başka birini bulun’’ deyiverdi. Bu teklif otel yönetimince de benimsenince İbolya, yalnızlığına işsizliği de katıverdi. Eşinden kalan bir daireyi satarak faize yatıran İbolya, 60 metrekarelik bir bodrum katında yaşamaya başladı. Aldığı faizle yaklaşık 200 milyon lira tutan aylık giderini karşılıyor ve geçinip gidiyordu. Ne var ki, faizlerin düşmesi sonucu aldığı miktar ihtiyacına yetmeyince bu kez ana parayı kullanmaya başladı. Tabi bu para da kısa sürede suyunu çekti. İbolya için artık sadece yalnızlık, parasızlık ve çaresizlik vardı. Bir de açık bıraktığı pencereden zaman zaman içeri giren birkaç sokak kedisi.
ÖLMEK İSTİYORUM
Yaşamının büyük bir bölümünü prensesler gibi geçiren İbolya, son dönemde içine düştüğü çaresizlik girdabında çırpınmaya başladı. Onuruna son derece düşkün olan ve asla dilenmeyi düşünmeyen talihsiz kadın için geriye bir tek yol kalıyordu o da ölmek..Ve İbolya da bu seçeneği kullandı. Bir süre önce evde eline geçen bir miktar ilacı alkolle karıştırıp içerek ölmek istedi. Ancak zaman zaman evine yiyecek, sigara getiren bir komşusunun durumu farketmesi üzerine Tıp Fakültesi'ne kaldırıldı. Burada yapılan müdahaleyle hayata döndürülen ancak her fırsatta ölüm isteğini tekrarlayan İbolya, ‘‘Keşke kurtarmasalardı’’ diyerek içinde bulunduğu ruh halini ortaya koyuyor.
Bir zamanlar yürekleri hoplatan güzelliğinden geriye sadece masmavi gözleri kalan İbolya, sigarasından derin bir yudum alırken, ‘‘Ne garip, Tüm bu olumsuzluklara rağmen hala yaşamak istiyorum. Hayatı hala çok seviyorum. Ama ölmekten başka çarem yok’’ diyor. İbolya, Fenerbahçe yöneticilerine, eski futbolculara, baba dostlarına sitem ediyor. Durumunu bilip te yardımcı olmayanlara kırgınlığını dile getiriyor ve ‘‘Tek kuruş param kalmadı. Ama asla dilenmem. Yalşıyım, hastayım ama hala piyano çalabilirim. Çalışabilirim. Evimde para edecek ne bulursam çıkıp sokakta satıyorum. Bunlar bittiğinde benim için de yaşam bitecek. Onursuz bir yaşamdansa ölmeyi tercih ediyorum.’’ diye konuşuyor.