Yaşama sanatını beceremedik

Güncelleme Tarihi:

Yaşama sanatını beceremedik
Oluşturulma Tarihi: Nisan 18, 1999 00:00

Haberin Devamı

Üç Hürel gibi, yaşları 50'lere gelmiş üç erkek kardeşin kurduğu bir müzik grubu çok eğlenceli olabilir. Hele bir de seyircileri olursa. O gün seyirci bendim. Seyredip gördüklerim şunlar:

Doğdukları günden beri tanışan insanların birbirlerine yalan söylemeleri neredeyse imkansız. Bu yüzden kimse maske takamıyor, karşılıklı hava basamıyor. Bütün zaaflar, zayıflıklar araya sıkıştırılan esprilerden çıkıveriyor. ‘‘Herşeyi bilen adam’’ Feridun, grup kararına rağmen içten içe sahneye çıkmak isteyen Onur, aile hayatını düzgün götürebilen ‘‘sakin’’ Haldun. Hürel kardeşler, Karadeniz'in azdırdığı deli kanı, müzikle sakinleştirmeye çalıştı. Sonuçta mutlu oldular mı? Bu sorunun cevabında yine samimi bir itiraf var: ‘‘Yaşama sanatını beceremedik!’’Bir gazeteci, içten bir röportajdan başka ne ister?

18 Mart 1966. ‘‘Gitar alabilmemiz Feridun ve Onur'un sınıf geçmesine bağlı. Elbiselerimizi kalın oluklu kahverengi kadifeden yapacağız. Allahım ne olur sınıflarını geçsinler’’. Ortanca Hürel Haldun, tam 33 yıl önce tuttuğu günlüğe böyle not düşmüş.

Daha önce Erkin Koray ve Cem Karaca'nın biyografilerini yayınlayan Ada Müzik'e bağlı Ada Yayınları, Üç Hürel'i anlatan Serdar Öktem'in kaleme aldığı ‘‘Bir Efsanenin Öyküsü’’ adlı biyografiyi yakında piyasaya çıkarıyor.

‘‘Az bile’’ deseler de, şahane dökümanlar toplamış Hürel kardeşler. Biyografiyi ısıtan Haldun Hürel'e ait günlüğün dışında, otuz yıl önce cevap verdikleri anket sorularını, bugün kopya çekmeden yine yanıtlamışlar. Hani şu, sevdiğiniz çiçek, bir kadında aradığınız özellikler, hayatınızın son gününü nasıl geçirirdiniz türünden soruların olduğu anket defterleri.

EZİK ÇOCUKLAR SAHNEYE ÇIKAMAZ

Üç Hürel 30 yılı aşan müzik hayatında yalnızca dört tane albüm yaptı. İlk ikisi gençlik, diğerleri olgunluk dönemine ait bu albümlerin hepsi dinleyicinin ilgisini çekmeyi başardı. Böylece dinleyeni olduğu kadar söyleyeni de memnun etti. Ama Üç Hürel sahneye çıkmaktan hep kaçındı. Feridun Hürel, sahneye çıkmama nedenlerini alınganlıklarına bağlıyor: ‘‘100 kişiye program yapıyoruz diyelim. 99 kişi bizi dinliyor, 1 kişi umursamıyor. Çok üzülüyoruz, alınıyoruz, moralimiz bozuluyor. Belki de ezik geçen çocukluklarımız yüzünden.’’

Çocuklukları ezik mi geçmiş? Hem de nasıl!

Mors alfabesiyle telgraf çeken son PTT memurlarından baba Murat Hürel, sert mi sert bir Karadenizli. Deli gibi sevdiği, uğruna şiirler yazdığı karısını sokağa çıkarmayacak kadar kıskanç! Evde gürültü yapan çocuklarına kıpırdamama cezası verecek kadar otoriter! Üstüne üstlük fakir ve beş çocuğuna bakmak zorunda. Bu yüzden Haldun, Onur ve Feridun vitrinlerdeki gitarlara bakıp bakıp ‘‘yalanmışlar’’ uzun yıllar.

Yine de insanoğlu bir şeyi istemeye görsün.

Hürel kardeşler satın alamadıkları enstrümanlarını kendileri yaparlar. Boya kutularından bateri, tahtadan gitar... Hatta bu çaba bir icada kadar uzanır. Feridun Hürel, bağlama ile elektro gitarın saplarını aynı gövdede birleştirerek ‘‘elektro-saz gitar’’ı üretir.

İlk kurdukları amatör grubun adı Biraderler'dir. Profesyonellik ise Alagöz Kardeşlerle birlikte gelir. Üç Alagöz ve Üç Hürel'den oluşan topluluk, 20 Temmuz 1970'e kadar sürer: ‘‘Biraz para kazandık ve kendimize enstrüman alabilecek duruma geldik. Ve hemen Üç Hürel'i kurduk.

Üç Hürel'in ilk 45'liği ‘‘Şeytan Bunun Neresinde?’’dir. Onu bir uzun çalar izler. Bu uzunçalar Üç Hürel'e Batı kökenli müzikte verilen ilk altın plak ödülünü kazandırır.

BİR FELAKET GELİR BAŞA

Üç Hürel'in müziğe uzuuunca bir ara vermesinin bir kaç sebebi var. Bir tanesi 1970'lerin sonunda başlayan kaset furyası. O dönemi, yaşı 25'in altında olanlar için tekrarlayalım. İnsanlar sevdikleri şarkıcıların sevdikleri şarkılarını seçip ‘‘karışık’’ bir liste yaparlardı. Sonra bunu kasetçiye götürüp doldurturlardı. Bir nevi korsan yayın hazırlatıp keyifle dinlerlerdi. Yani hepimiz böyle yapardık, doğruya doğru!

Üç Hürel'in bir başka sebebi daha vardı müziği bırakmak için. Aile içinde yaşanan bir felaket. Haldun, Feridun ve Aydın (dördüncü erkek kardeş) askerdeyken, aile bir trafik kazası geçirir. Anne, teyze, teyze oğlu kazada ölür. Baba ve en küçük kardeş Gül kurtulur. Gül o zaman 6 yaşındadır.

Haldun, Onur ve Aydın evlenme hazırlığı içindedir. Feridun herşeyi bırakıp dönmemek üzere İngiltere'ye gider. Baba kısa süre içinde mide kanserinden vefat eder. Dağılan ailenin yanında grubun dağılmasının sözü bile olmaz. Herkes savrulur.

Feridun Hürel, dönmemek üzere gitmiştir ya, bir sene içinde döner gelir ve yedi yaşındaki küçük kardeşi Gül'ü yanına alır. Hayata sıfırdan başlar.

Üç Hürel'in üçü de Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nden (Haldun-seramik, Onur-heykel, Feridun-grafik) mezun oldukları için, parayı mesleklerinden kazanmaya başlarlar. Şimdi Haldun Hürel tekstil sektöründe çalışıyor, Onur Hürel öğretmenlik yapıyor, Feridun Hürel ise ortağı olduğu reklam ajansında reklamcılık.

70'lerin sound'unun, 90'ların alt yapısıyla beslendiği 1953 Hürel adlı albümde bir şarkı var. Albümün söz ve müziklerine imza atan Feridun Hürel bu şarkıda ‘‘Gelmiyor içimden şarkılar yazmak’’ diyor. Oysa o da biliyor ki, şarkı yazmak acıları biraz olsun hafifletiyor.

Yaşama sanatını beceremeyenler, güzel şarkılar yazmayı beceriyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!