Yasak olan resmin kendisi değil

Güncelleme Tarihi:

Yasak olan resmin kendisi değil
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 02, 2013 01:37

Kuran-I Kerim’de putperestlerin çok şiddetli azaplara çarptırılacağını söyleyen pek çok ayet bulunmakla birlikte, resim yapımının aleyhinde herhangi bir ayet mevcut değildir.

Haberin Devamı

Tam tersine heykel yapılabileceğini işaret eden iki ayet bulunmaktadır. Bunlardan birincisi (Sebe /13) şöyledir: “Onlar Süleyman için kale gibi saraylardan, heykellerden, havuz benzeri leğenlerden, yerinden kalkmaz büyük kazanlardan ve daha nice nice şeyler yaparlardı bir zaman. Çalışın ey Davud kavmi, şükür için çalışın.”

TASLAK BİR KUŞ OLUP UÇAR

Bütün tefsirciler bu ayette geçen “temâsil” kelimesini Türkçeye “heykel” olarak aktarmışlardır. Onlar, bunların ne maksatla yapıldığı ve kimi temsil ettiği hakkında çeşitli görüşler ileri sürmekle birlikte bunların at heykelleri olduğu akla ve Kuran ayetlerine daha uygundur. Bunun en önemli kanıtı, Hz. Süleyman’ın atlara olan muhabbetini ifade eden ayetler (Sad, 31-33) ve yukarıda metnini verdiğimiz kanatlı atla ilgili Hz. Ayşe hadisidir. Bu ayetin tefsirinde Elmalılı da bizim gibi düşünmekte ve “Tasvir, yalan ve zulüm gibi akla aykırı şeylerden değildir” demektedir. Tasvir meselesine ışık tutabilecek diğer bir ayet de şudur (Âl-i İmran, 49): “Şüphesiz ki size ben bir mucize getirdim Rabbinizden. Ve yine, bir kuş taslağı yapıp çamurdan ona üflerim de, izniyle Allah’ın o taslak, bir kuş olup (uçar) hemen.”

Haberin Devamı

GÜLÜNÇ VE ÇELİŞKİLİ

Bu ayetten anlaşıldığına göre Hz. İsa, Allah’ın kudretini ve kendisinin peygamberliğini insanlara göstermek için çamurdan bir kuş yaparak üflemiş ve bu kuş, dirilerek uçmuştur. “Bu bir mucize olup Allah’a aittir. Bu sebeple bu olay, insanlara mal edilemez” gibi bir düşünce akla gelirse de bütün diriltme olayları gibi buradaki dirilmenin de Allah tarafından gerçekleştirildiğine tabii ki şüphe yoktur. Fakat çamurdan taslağın kuş halinde dirilmesi, Allah’tan ise de, çamurdan kuş figürü yapma işi Hz. İsa’ya, yani bir beşere aittir. Sonuç olarak, İslam’da yasak olan şey, resim yapmanın veya resmin kendisi değil, onun kötü niyetlerle ortaya konulmasıdır. Eğer Hz. Süleyman’ın, bu gibi şeyleri sırf Allah’ın verdiği nimeti hatırlayıp şükretmesi gibi ferdi, ya da Hz. İsa’nın bu tür faaliyetlerle insanları iyiliğe yöneltmek istemesi gibi sosyal bir sebeple yaparsa dinen bir sakıncası yoktur. Bunun için onun resim, heykel, fotoğraf, oyma, kabartma, canlı, cansız olması fark yoktur. Bütün mesele onun yapılış maksadı ve bulunduğu yerdir. Günümüzde televizyona çıkıp da resmin günah olduğunu söylemek kadar gülünç, çelişkili ve İslam’ın evrensellik ilkesine aykırı bir iddia olamaz.

Haberin Devamı

Camiler Kadir Gecesi’nde sabaha kadar açık

DİYANET İşleri Başkanlığı, Kadir Gecesi halkın ibadetlerini rahatça yerine getirebilmeleri için camileri sabaha kadar açık tutacak. Ramazan ayının en önemli günü olan Kadir Gecesi bu yıl 3 Ağustos Cumartesi gecesine rastlıyor. Ramazan’ın 27’nci gecesi olan bu gecede ülke genelinde 5 bin 325 cami halkın ibadetlerini yapabilmesi için gece boyunca açık bulundurulacak. Ramazan ayının son on gününü gece gündüz camide geçirerek ibadet etmek isteyenler (itikaf) için 1694 cami hazırlandı.

KURAN’DAN ÖĞÜTLER

ZULMEDENLERE MEYLETMEYİN: “Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” (Hûd, 11/113) KAYNAK: KURAN’DAN ÖĞÜTLER- Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.

Haberin Devamı

SURELERE iSiM VEREN AYETLER

ABESE SURESİ: Mushaftaki sıralamada 80, iniş sırasına göre 24’üncü sure adını, “Suratını astı” anlamına gelen “Abese” sözcüğünden alıyor. Rivayet şöyledir: “Bazı Mekkelilere İslam’ı tebliğ ettiği sırada Hz. Muhammed’in yanına gözleri görmeyen Abdullah gelir; ayetlerden bazılarını kendisine açıklamasını ister. Sözlerinin kesilmesinden rahatsız olan ve tebliğinin etkisinin azalacağını düşünen Hz. Muhammed, Abdullah’a ilgi göstermez. Bu ilgisizlik, Abese Suresi’nin “uyarı” niteliği taşıyan ilk on ayetinin inmesine neden olur: “Suratını astı, yüzünü çevirdi. Çünkü ona gözü görmeyen biri gelmişti. Sen nereden bileceksin, belki o arınacaktı. Yahut o öğüt alacak da öğüt kendisine fayda verecekti. Sen ise kendini her şeye yeterli görenle ilgileniyorsun. Onun arınmamasından sen sorumlu değilsin! Ama gönlünde Allah korkusu taşıyarak koşup sana gelenle ilgilenmiyorsun!...”

Haberin Devamı

Prof Dr Hasan Onat

İslam siyasi meseleleri insana bırakmıştır

MÜSLÜMANLARIN son iki asırdır yaşadıkları acı tecrübeler, İslam’ın doğru anlaşılmasının önündeki en ciddi engellerden birisidir. Batı aklı özgürleştirip bilginin gücünü kullanarak yeni bir uygarlığa doğru yelken açarken, Müslümanlar tam tersi bir sürece girmişler, aklı mahkûm ederek, maziye demir atmışlar, medeniyet yarışından çekilmişlerdir. Osmanlı şemsiyesi kırılınca İslam dünyası Batı’nın sömürgesi haline gelmiştir. Müslümanların hâla yaşadıkları en büyük trajedi “mağlup medeniyet travması”dır. Türkiye dahil, İslam dünyası son iki asırdır, öncelikle kendisiyle, diniyle ve değerleriyle savaşmaktadır. Bu savaşın adeta yaşam biçimine dönüşmesinin sebebi, aklın, bilginin ve bilimin unutulmuş olmasıdır. Bu doğrultuda maalesef İslam’ın erken dönemi idealize edilmiş, geçmiş ve tarih özdeş hale getirilmiş, geçmişe tutunarak ayakta kalmaya çalışılmıştır. Geçmişin kutsallaştırılması ve ezilmişlik psikolojisi, ahlak temelli evrensel bir İslam anlayışı yerine, şekli ön planda tutan, tepkisel bir din anlayışının hakim olmasını kolaylaştırmıştır.

Haberin Devamı

DİN İSTİMARINI ÖNLEMEK İÇİN

Bu süreçte İslam bir tür özgürlük ideolojisine indirgenmiştir. Müslümanların önemli bir kısmı, her şeyin sadece siyasetle, siyasi erki ele geçirmekle çözümlenebileceğine inanmaktadır. Bu durum bütün İslam dünyasındaki, sömürgecilerin işine yarayan çatışmaları besleyen en ciddi açmazlardan birisidir. Din dili ve siyaset dili, bu süreçte iç içe girmiştir. Siyaset dilinin çatışmacı ve ayrıştırıcı nitelikleri, siyasi uygulamaların dinle meşrulaştırılmasını kolaylaştırırken, dinin birleştirici, bütünleştirici niteliklerini etkisiz hale getirmiştir. Çıkış yolu, İslam’ın siyasi meseleleri insana bıraktığı gerçeğini anlamakla mümkün olabilecektir. Çünkü din istismarını, dinin ayrılıkçı duruşları meşrulaştırmasını önlemenin tek yolu bu gibi görünmektedir.

EGEMENLİK İDDİASI YOK

Bir din olarak İslam’ın egemenlik iddiası yoktur. Bu durum Müslümanın siyasi iddialarının olmayacağı anlamına gelmez. İslam, iman, sorumluluk ve kurtuluş bakımından bireyi esas alır. Her insan, kendi hür iradesiyle inanır, ya da inanmaz. Dinde zorlama yoktur. Hz. Muhammed’in bir peygamber olarak esas görevi, Allah’tan almış olduğu vahyi insanlara tebliğ etmektir. O, her şeyden önce muazzam bir ahlaka sahiptir. O en güzel örnektir. O, alemlere rahmet olarak gönderilmiştir. O, kimseyi Müslüman olması için zorlayamaz. İnsanları hikmetle ve güzel öğütle Allah’ın yoluna çağırır. O, Allah’ın kendisine yüklemiş olduğu görevleri yerine getirirken, asla ödün veremez, ücret talep edemez. Vahyi insanlara ulaştırma noktasında hata yapamaz. Ancak, yüce Yaratıcı, toplumu ilgilendiren işler söz konusu olunca, ondan, çevresindeki insanların görüşlerini de almasını (şura ilkesi) ister. Bu durum, Hz. Muhammed’in, özellikle Medine’ye hicret sonrası ortaya çıkan siyasi liderlik görevinin onun asli görevi olan peygamberliğin bir parçası, bir tamamlayıcı unsuru olmadığını açık seçik ortaya koymaktadır.

KURAN-I KERİM’İN HEDEFİ

Kuran, köklü bir devlet geleneğinden yoksun bir topluma gelmiştir. Bireysel planda temel hedefi, Tevhid’le insanları özgürleştirmek, insan olma bilincini geliştirmek, onların “dosdoğru” olmalarına ve eylemlerini “salih amel”e dönüştürmelerine yardımcı olmaktır. Kuran’ın toplumsal plandaki hedefi ise, ahlaklı ve adaletli bir toplum yaratmaktır. Kuran bu doğrultuda, bireysel ve toplumsal planda güvenli, ahlaklı ve adaletin egemen olduğu bir hayatın inşa edilebilmesi için gerekli olan temel ilkeleri verir. Bunları, şura, işlerin ehline verilmesi, adaletin hakim kılınması, hukukun üstünlüğü bilincinin oluşturulması; can, mal, din, namus emniyeti gibi konularda insanların güven duymalarını sağlayacak yüksek güven kültürünün yaratılması şeklinde sıralamak mümkündür. İslam, devletin varlığını görmezlikten gelmez. Ancak herhangi bir devlet veya rejim biçiminden söz etmez.

VAHİY KAPISI KAPANDI

İslam’ın siyasi meseleleri insana bıraktığının en açık kanıtı, Hz. Ebu Bekir’in halife oluş biçimi ve Dört Halife Dönemi’ndeki uygulamalardır. Hiç kimse halifeliği din gibi algılamamıştır. Hz. Ebu Bekir’e bey’at etmeden ölen sahabeler vardır. Hz. Muhammed’le birlikte peygamberlik bitmiş, vahiy kapısı kapanmıştır. Artık Müslümanlar akıllarını kullanarak, vahiyden yararlanarak kendi siyaset teorilerini üretmek, ahlaklı ve adaletin hakim olduğu bir toplum yaratmak zorundadırlar. Keşke İslam’ın erken döneminde olup bitenleri kutsallaştırmak yerine doğru anlayabilseydik.
O zaman hem demokrasi kültürü yaratmak, hem de evrensel ölçekte mutluluk kaynağı olacak siyaset teorileri üretmek mümkün olabilirdi.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!