Güncelleme Tarihi:
Ezan sesleriyle kilise çanlarının birbirine karıştığı İskeçe'ye tepeden bakıp Rodop dağlarına tırmanmaya başlıyoruz.
Kıvrıla kıvrıla tırmanan yol, muhteşem bir renk çümbüşünü yarıp Rodopların doruklarına doğru yükseliyor. Rodoplarda, kızıl, kahverengi, turuncu ve yeşil, sessizliğin huzurlu müziğiyle dans ediyor. Sonbahar Rodop dağlarında bir başka güzel.
Yol, zaman zaman öylesine daralıyor ki, karşıdan bir kamyon gelince, şoförümüz yolun kenarına çekip geçmesini bekliyor.
Artık kiliselerin çan sesleri iyice gerilerde kalıyor, sadece ezan sesleri duyuluyor.
Bir saat sonra, son kavşağı döndüğümüzde, küçüçük, bembeyaz bir köy çıkıyor karşımıza. Üç de cami minaresi.
Köye giriyoruz. İki yemenili kız dantel perdeyi aralamışlar, gelen kalabalığı şaşkın gözlerle izliyorlar. Merakları gözlerinden okunuyor.
Köyün önde gelenleri, küçük meydanda önemli konuklarını, Savunma Bakanı Akis Çohacopulos'u, Genel Kurmay Başkanı Manusos Parayudakis'i ve diğerlerini heyecanla bekliyor. Burası Türkler'in deyişiyle ünlü Şahin köyü. Yunanlılar Ehinos diyor.
Tam 64 yıl sonra bu köye giren ilk Türk gazeteci oluyorum. Hem de Yunan Savunma Bakanı Akis Çuhacopulos‘un davetlisi olarak.
Şahinliler’in hüzünlü bir hikayesi var.
Bu hikaye, Rodop dağlarındaki yüzlerce köyün ve yaklaşık 35 bin Türk ve Pomak kökenli Yunan vatandaşının hikayesi. Aslında, Yunanistan'ın hikayesi.
BÖLGENİN HİKAYESİ
1936 yılı. Yunanistan'da General Metaxa iktidarda. Ünlü diktatör komünistlere karşı öyle bir savaş açıyor ki, hem Yunan Komünist Partisi'ni kapatıyor, hem de komünistlerin kuzeyden ülkeye sızmasını önlemek için sınır boyunda geniş bir yasak bölge ilan ediyor. Arnavutluk sınırından başlayıp İskeçe'ye 8 km. kadar yaklaşan ve Türk sınırına kadar uzanan bu bölgenin giriş ve çıkışları sıkı kontrol altına alınıyor. Askeri karakollar kuruluyor. Bölgede yaşayan ve çoğunluğu da Türk kökenli olan köylülere, fotoğraflı izin belgeleri dağıtılıyor. Böylece köylüler, şehre inecekleri zaman karakolların bulunduğu bariyerlerde durup izin belgelerini gösteriyorlar.
Yıllar ve yıllar böylece geçiyor.
İkinci Dünya Savaşı. Yunanistan'ın Almanlar tarafından işgali. Sonra komünistlerle monarşiştler arasındaki iç savaş. Birbirini izleyen askeri darbeler, iç çalkantılar.
Bütün bunlardan sonra Yunan halkı sonunda verdiği büyük demokrasi mücadelesinden galip çıktı. Yunanistan Avrupa Birliği'ne girdi. Girdi ama, İkinci Dünya Savaşı başlarken Mussollini'ye ‘‘Ohi’’, yani hayır diyerek Yunan tarihine geçen General Metaxa'nın ilan ettiği yasak bölgeyi, herkes adeta unuttu. Ya da unutmak istedi. Çünkü, Kıbrıs'da olayların başlaması ve 1974'de Türkiye'nin adaya askeri müdahalesiyle birlikte, komünizm korkusunun yerini Türkiye, Türk azınlığı korkusu aldı. Böylece de niteliği değişse de yasak bölge kaldı.
Ama yıllar geçtikte, AB Üyesi Yunanistan, her geçen gün, yasak bölgeyi Batı kuruluşlarında savunmakta zorluk çekmeye başladı ve sonunda 1995'de, Yunanistan'a ilk geldiğim aylarda, zamanın Savunma Bakanı Yerasimos Arsenis, bölgeye gitti ve bütün karakolları kapattı.
İZİN KALKTI AMA
Gerçekten de o günden sonra fotoğraflı izin belgeleri tarihe karıştı. Ama, yabancılar ve özellikle Türkiye'den gelenler için değişen bir şey olmadı. Çünkü gölge karakollar hala oradaydı.
1997'de TBMM İnsan Hakları Komisyonu'ndan bir heyet Rodop köylerine gitmek için İskeçe'den yola çıktılar. Yanlarında Yunan Parlamentosu'nun Türk kökenli iki üyesi Galip Galip'le Birol Akifoğlu da vardı. Sivil polisler onları durdurdular. Özel izin belgelerini sordular. PASOK milletvekili Galip, Dışişleri Bakanı Teodoros Pangalos'la konuşmuştu. Pangalos izin verdi dedi ama polisler illaki yazılı belge istediler. Heyet, ister istemez geri dönmek zorunda kaldı.
Polisler, geçen Nisan'daki genel seçimlerde de yasak bölgeye girmek isteyen Türk gazetecilerinden özel izin istediler. Yine sonuç aynı oldu.
GÖLGE KARAKOLLAR KALKIYOR
Seçimler öncesinde ben de, CNN Türk'e program hazırlamak için Gümülcine ve İskeçe'ye gittiğim zaman, yasak bölgeye girmeye çalışmadım. Çünkü bence esas önemli olan yasak bölgenin hala varolması değil, başlayan değişimdi. Değişimi yakalamaya çalıştım.
Savunma Bakanı Akis Çohacopulos, İskeçe'ye yapacağı ziyaret için beni davet ettiği zaman da değişimin kokusunu aldım ama doğrusu yasak bölgenin kalbine gideceğimizi pek tahmin etmedim. Duyunca,‘‘ Yunanistan, değişim için bir adım daha atıyor’’ diye düşündüm. Gerçekten de Simitis hükümeti, önemli bir adım daha attı.
1936‘da Diktatör Metaxa’nın çıkarttığı kanun hala yürürlükte ama benim izinsiz bölgeye girişimle birlikte yabancılar için yasak kırılmış oldu. Zaten davetin amacı da buydu zannediyorum.
Şimdi geriye sadece geçerliliği kalmayan 64 yıllık kanunu tamamen iptal etmek kaldı. Onun da 1-2 ay içinde iptal edileceği, böylece yasak bölgenin tarihe gömüleceği söyleniyor. Konuştuğum Türkler henüz tam inanamıyorlar. ‘‘Polis yine durdurur’’ diyorlar ama nehir akıyor.
Çuhacopulos'la bütün gezi boyunca zaman zaman sohbet ettik. Çok keyifliydi. Şahin köyünün toprak caddesinden yürürken, ‘‘bu bölgeyi kalkındıracağız’’ diyor Çuhacopulos. Hemen yanımızda Yunan Genel Kurmay Başkanı Manusos Parayudakis yürüyor. Ona dönerek ‘‘Yunan ordusuyla mahalli yetkililer arasındaki işbirliğini arttırıyoruz. Bölgenin alt yapı ihtiyaçlarını süratle karşılamak için bu işbirliğine ihtiyaç var. Ordunun imkanlarından yararlanacağız’’ diye ekliyor Yunan Savunma Bakanı.
Yunan ordusu da, bizdeki gibi, geri kalmış yöreleri kalkındırma misyonuna benzer bir role soyunmuş.
Şahin'de bir gençle sohbet ediyoruz. ‘‘Ordu yolları açmaya başladı. Hastaların askeri helikopterlerle şehre bile taşındığı oluyor. Hemşireler, doktorlar getiriyorlar’’ diye değişimi anlatıyor.
RODOPLARDA TÜRK KANALLARI
Şahin'den Memkova'ya giderken yol dar ve toprak. Ama oldukça rahat bir yol. Sınıra birkaç kilometre uzaklıktaki Ilıca'ya giden yol da aynı. Renk çümbüşünün tam ortasındaki Ilıca köyüne girince, yine bizi yemenili kadınlar karşılıyor. Balkonlarda çanak antenler. Rodop dağlarında Türk televizyonları izleniyor..
Köy kahvesine kurulan masanın başına Savunma Bakanı geçiyor. Tam bir halk politikacısı Çohacopulos. Sempatik, sıcak, çoşkulu. Halktan biri gibi. Köyün Türk kökenli yöneticilerine, herkese, sarılıyor, öpüyor, gençler geliyor ‘‘Katibim'i’’ Yunanca söylüyorlar. Hepimiz tempo tutuyoruz.
Uygulanan politika çok açık. Simitis hükümeti, hala resmen Müslüman diye tanımlasa da, bölgeyi kalkındırarak, halka hizmet götürerek, toplumda derin yaralar açan sorunları çözmeye başlayarak, Türk azınlığı kazanmak istiyor. Onların Yunan vatandaşı olarak mutlu olmaları hedefleniyor. Kısacası, Simitis ve ekibi, Yunanistan'ı Avrupa'da azınlık haklarına saygı göstermeyen bir ülke konumundan kurtarmak için bilinçli bir politika izliyor.
Trakya'da sorunlar hala var. Yıllardır süren resmi politikanın izleri, etnik ve kültürel çatışma hala hissediliyor. Hala Türkler değişime tam inanamıyorlar, Yunanlılar da Türkiye'nin bölgeyi karıştırmaya çalıştığı fikri sabitinden kurtulmuş değiller. Ama yine de değişim var. Elle tuttuluyor. Gözle görülüyor.
Hürriyet, Yunan Savunma Bakanı'yla birlikte ilk kez yasak bölgedeki köylere girdi
Türk korkusunu aşmak
Hiçbir ülkede, tabular kolay yıkılmıyor. Değişim sancısız olmuyor. Korkuları aşmak yılları alıyor. Gerçek ya da gerçek olmayan korkular siyasetçileri, toplumları, ulusları rehin alıyor.
Nasıl biz yaşıyorsak, Yunanistan da değişimin sancılarını yaşıyor.
Yunanistan'da en büyük tabulardan biri Batı Trakya Türkleri. Nedense 10 milyonluk Yunanistan'da 150 bin Türk kökenli Yunan vatandaşı Yunanlılar için ciddi endişe yaratıyor. 10 yıl önce, birisi çıkıp ‘‘Ben Türk‘üm’’ dese kıyamet kopardı ama son zamanlarda tepkiler yumuşamaya başladı. Hala Yunanistan’da Türk azınlık yok. Müslüman azınlık var.
Ama bu olayın en ilginç yanı nedir biliyor musunuz?
Atatürk ve Venizelos barış için el sıkıştıktan sonra, Yunanistan'da Türk değil Müslüman azınlık korkusu yaşanmış. Kıbrıs'daki çalkantılar ve esen milliyetçilik rüzgarlarıyla birlikte Türkiye fobisi ve korkusu canlanınca işler de değişmiş.
Son 30 yıldır Yunan hükümetleri, Lozan'a da dayanarak, Yunanistan'da Türkler değil, Müslüman azınlığın olduğunu savunurlar. Türk kökenliler de ‘‘biz Türküz’’ diye kıyamet kopartırlar.
Yunan Dışişleri Bakanı Yorgos Papandreu, geçen yıl ‘‘Türkler vardır. Türklerden korkmaya gerek yok’’ dedi ama, hala Yunan siyaseti, toplumu, medyası ‘‘Türk tabusunu’’ yıkamadı. Tabuları yıkmak zaman alıyor.
Aysel artık Yunan vatandaşı
Şahin köyünde genç bir kız yanıma geliyor. 6 ay önce ilk kez başörtülü gördüğüm için önce tanıyamıyorum. ‘‘Ben Aysel’’ derken gözleri parlıyor.
Aysel, yıllarca süren Türkleri eritme politikasının kurbanlarından. 7 yaşında, ailesiyle birlikte Türkiye'ye gezmeye gittikleri zaman vatandaşlıktan atılan doğma büyüme Şahin'li. Yaşadığı halde, yıllarca var olmayan Türk kökenlilerden sadece biri. Bir yıl önce Atina'ya gelip Adalet Bakanlığı önünde açlık grevi yapıp ‘‘var olmak istiyorum. Kimliğimi istiyorum’’ diye dünyaya sesini duyurdu Aysel.‘‘Bana yurt dışından göç edenler gibi davrandıklar ama olsun. Sonunda Yunan vatandaşlığımı geri aldım’’ diye sevinçle anlatıyor. Onun gibi 23 kişi daha almış Yunan vatandaşlığını. Sorun geç de olsa çözülmeye başlamış.
Şimdi Aysel, okula gittiği halde alamadığı diplomayı almaya, sonra da üniversiteye gidip kaybettiği 16 seneyi yakalamaya çalışıyor.