Güncelleme Tarihi:
Son saatlerde neler olduğunu ve olabileceğini anlamak isteyenlere kendi gördüğüm kadarıyla bazı noktaların altını çizerek geneli tarif etmek istiyorum.
Buna geçmeden “ekonomi nasıl etkilenir?” sorusunu soranlar için aktarmak istediklerim var. Ekonomi ve özellikle piyasalar nasıl etkilenir?
1- Bütün yazılarımda bahsettim, bir daha aktarmak istiyorum. Türkiye’de 2003-2007 arasında görülen ekonomik dinamiklerin neredeyse tamamı yurtdışı kaynaklı. Dolayısıyla “bu hükümet giderse ekonomi bozulur veya erken seçime gidilirse ciddi dalgalanmalar olur” gibi çıkarımlar doğru değil. Türkiye’de ekonomik bir mucize yok. Dünya, 2001 sonrası ortaya çıkan dönemde genel bir “coşku trendi” içinde ve yüksek petrol fiyatı sonucu gelişmekte olan-gelişmiş bütün piyasalar en az Türkiye kadar genleşti. Burada vardığım sonuç çok açık, piyasalar için tek bir risk var; varolan yapının zorlanması ve erken seçime gidilmeden cumhurbaşkanlığı seçimi yapılması için ısrar edilmesi.
SEÇİM TINANIKLIĞI GİDEREBİLİR
2- Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklama sistem açısından risk yaratmıyor. Genelkurmay açıkça şunu söylüyor: Türkiye istediği yere gidebilecek bir gemi veya uçak değildir. Türkiye Cumhuriyeti ileri gidecektir ama bu gidiş sırasında takip edeceği bir ray vardır. Daha açıkçası Türkiye rayı belli olan bir trendir, bu ray dışına taşırılmaya çalışılırsa ana lokomotif üzerindeki haklarımızı kullanır ve treni yeniden raya döndürürüz, biz sistemin sigortasıyız.
Bu noktada soralım, bu mesaj piyasaları rahatsız etmeli mi? Kesinlikle etmemeli. Hükümet daha doğrusu “5 yıl önce aldığı yüzde 34 oy ile hala hükümet olmakta ısrar edenler ve cumhurbaşkanı da bizden olacak diyenler” mesajı alırlarsa sistem “yeniden başlatılmadan” normal sınırlar içinde dönecek ve tren rayına oturacak.
Sonuç 1: Bu cümleyi 5 yıldır tekrar ediyorum bir kez daha yazacağım. Yaşadığımız ekonomik denge denkleminde varolan hükümetin etkisi neredeyse yok. Hatta 2003-2006 Mart arasında “dünya ile tam korele olan finansal dinamiklerimiz” 2006 Mart başında Merkez Bankası seçilme sürecine “ideoloji bulaşması” ile koptu ve 2006’nın ilk üç ayından itibaren Türk piyasaları dünya kadar performans gösteremedi. Bu düşüşün sebebi “içerideki ideolojik tıkanmaydı”, bu tıkanma “alınacak bir erken seçim kararı” ile ortadan kalkarsa ve dünya genelindeki yapı hala devam ediyorsa, Türk piyasalarında “dünya ile korele olan” bir yapı görebiliriz.
AKP'NİN GERÇEK LİDERİ ARINÇ
Değerli dostlar, bu noktada “olanları” tarif etmek istiyorum.
* Geçtiğimiz hafta başına kadar AKP’nin “herkesin varolanlar içinde en iyisidir” diyerek uzlaşacağı” bir aday çıkaracağı beklentisi vardı. Erdoğan da yakın çevresine böyle olacağına dair net mesajlar verdi ve “öyle bir aday çıkaracağız ki; bunlar gerçekten iş yapmaya gelmiş” diyeceksiniz açıklamasını yaptı.
* Daha sonra işin rengi değişti ve Erdoğan, Arınç’ın “ipoteğini” aşamayarak Arınç’a teslim oldu. Aralarında yapılan görüşmede Arınç’ın mutlaka “milli görüşten biri cumhurbaşkanı olacak” dayatması sonucu, “kendi aday olmak istemeyen” Erdoğan ile Arınç “ne sen, ne ben öyleyse Gül” formülü üzerinde anlaştılar. Bu anlaşma aslında bir gerçeği daha ortaya çıkardı; AKP’nin gerçek lideri maalesef Arınçtı.
* Gül aday oldu ve seçim süreci başladı. Seçim sırasında yaşananlar Arınç’ın kendi hırsı doğrultusunda neler yapabileceğini gösterdi. TBMM’nin yerleşik yapısı hiçe sayıldı hatta demokratik haklarını kullanarak CHP adına girişimde bulunan Kemal Anadol konuşurken AKP’li vekiller “gülüp, eğlendiler”. O gün yaşananları tek kelimeyle ifade edebiliriz; Arınç, kendi hırsları doğrultusunda Anayasal düzeni çok zorladı. Bu da yetmedi milletvekili borsası kuruldu, transferler yapıldı.
* O gün TBMM’de yaşananlar Türk halkı gibi Silahlı Kuvvetleri de rahatsız etti ve yaşananları Anayasal düzene karşı bir girişim gibi algılayan TSK, Genelkurmay Başkanlığı vasıtasıyla “kendi görev ve sorumluluklarını” Türk kamuoyuna hatırlattı.
HÜKÜMET DİRENMEKTE ISRARLI
Sonuç 2: Edindiğim bilgilerden de yola çıkarak net olarak söylüyorum; internet sitesine konan o paragraflar aslında rejimi koruma adına atılan bir adımdı, zaman kazandırmaydı. “Makinistlere treni kendiliğinden raya döndürme yolunda” zaman tanındı, rejime “kendini koru” mesajı verildi.
Sonuç 3: Geldiğimiz noktada durum çok açık, meydanlara toplanan kalabalıklar, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, Türk Silahlı Kuvvetleri kısacası “Türkiye Cumhuriyeti” bir bütün olarak mesajını veriyor ama hükümet direnmekte ısrar ediyor. Bu noktada kendine gelince “demokrasi” diyen hükümete bir çağrım var; bu ülkeyi seviyorsanız “yıpranmış bu yapının seçimsiz cumhurbaşkanı seçmesi için” direnmeyin.
Son söz: Türk Silahlı Kuvvetleri “milli görüşten gelen birinin” Atatürk’ün koltuğuna oturmasını, “iç hizmet kanununda kendi verilen koruma ve kollama görevi gereği” engellenmesi gereken bir girişim olarak “algılıyor”. Lütfen bunu algılayın ve Türkiye’yi koruma adına, rejimi koruma adına gereğini yapın.