Güncelleme Tarihi:
Ocak ayında ‘‘hurda’’ olarak satın aldıkları konteynerin içindeki radyoaktif maddeden etkilenerek iki ay önce Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavi altına alınan Ilgaz ailesinin beş üyesi, önceki gün taburcu edildi. Ilgazlar, tedavilerine devam edilmek üzere taburcu edilirken mutlu ancak endişeli görünüyorlardı. Çünkü maruz kaldıkları radyasyonun önümüzdeki günlerde kendilerine neler yapabileceğinin endişesi içindeydiler. Bugüne kadar maddi manevi pek çok zarar görmüşlerdi, bunu kim karşılayacaktı? Ya ilerde çalışamaz duruma gelirlerse, çocukları, onların çocukları bundan etkilenirse? Kısaca, ‘‘Şimdi iyiyiz ama yarın?’’ sorusuyla ayrıldılar hastaneden.
Bir de şu soru vardı kafalarında:
Bu büyük ihmalin sorumluları cezalandırılacak mı? Yasalar buna pek elverir gibi değildi; kazanın meydana gelmesindeki ihmal zincirinin ilk halkası olan Çulhalar Limited Şirketi yetkilileri aleyhine açılacak davada en fazla 20 ay ceza verilebilirdi! Ilgazlar, bu davaya müdahil olarak katılacaklar ama başlarına gelenin -ve geleceklerin- sorumluların yanına kár kalmaması için tazminat davası da açıyorlar ve adalete güvenmek istiyorlar...
İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Özel Servisi'nin dinlenme odasında manzaraya karşı oturmuş, taburcu işlemlerinin bitmesini bekliyorlar. Hüseyin, İlyas, Naki, Murat ve Kenan Ilgaz. Yaklaşık iki ay önce, ne olduğunu anlayamadan, kan kusarak yatırılmışlardı bu servise; ama ‘‘Artık iyisiniz’’ diye taburcu edilirken de ne olduğunu tam anlayabilmiş değiller. Ya da ne olacağını...
44 yaşındaki İlyas Ilgaz, ‘‘Şu anda ne hastası olduğunuzu, nasıl bir tedavi gördüğünüzü biliyor musunuz?’’ sorusuna, ‘‘Millet diyor radyasyon, biz de diyoruz radyasyon...’’ diye cevap veriyor. Oysa Türkiye'de ilk kez onların başına gelen, öyle sıradan bir kaza değil; Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'na (AIEA) göre, dünyada ‘‘en önemli’’ statüsünde 20. sırada yeralan bir nükleer kaza. 1991'den bu yana dünyada gerçekleşen 500 nükleer kazadan sadece 20'si ‘‘en yüksek risk’’ seviyesi olan 3 numarayla sınıflandırılmış; İkitelli kazası da ‘‘Kirlenme ve radyoaktif madde kaybı’’ olduğu için bu 20'nin içinde...
ÇOCUKLARA NE OLACAK
Ilgaz ailesini, yıllardır dünyayı ve insan sağlığını tehdit eden nükleer tehlikeden haberdar eden ‘‘musibet’’, evlerinin önüne ‘‘hurda’’ diye getirdikleri konteynerin içindeki izotop. Uzun yollardan gelip, onların uzaktan yakından bilmedikleri yerlerde kullanılıp, çatıdan düşen kiremit misali evlerinin önüne inen Kobalt 60, oldukça tehlikeli, kanserojen bir radyoaktif madde. Aynı zamanda, kanser tedavisinde kullanılıyor ama kanserli hücreleri öldürürken, yanında sağlıklı hücreleri de yoketmesiyle ünlü... Bu tedavi batıda terkedilmiş olsa da bazı ülkelerde hálá kullanılıyor, Kanada ve Türkiye bunlardan ikisi...
İşte, Ankara Numune Hastanesi Radyoterapi Bölümü'nde ömrünü tamamladığı düşünülen bu radyoaktif madde, Çulhalar Limited Şirketi tarafından Ankara'da depoya kaldırılıyor. Aslında ithal edildiği yer olan ABD'ye gönderilmesi zorunlu! Çünkü ancak uygun saklama koşullarında, zırhların içinde zararsız olabiliyor. Fakat her nasılsa ve mahkemede ortaya çıkacağı üzre, İstanbul'a gönderiliyor! Şirketin İstanbul'daki deposu dolduğu için de, izin istenerek, sanki eskimiş yemek takımı gibi, komşunun deposunda misafir ediliyor. Marmara Sanayi Sitesi'ndeki bu depo da satılınca, içinde Kobalt 60 olan konteyner'lar bir köşede unutuluveriyor! Tam yedi yıl sonra, kendilerine ‘‘hurda’’ olarak alıcı buluyor ve on milyona satılıyorlar. İşte Türkiye bu: Ilgaz Kardeşler, kamyona yükledikleri hurdalarını, nişan hazırlıklarının yapıldığı, çoluk çocuk, komşu akrabanın doldurduğu İkitelli Mehmet Akif Mahallesi'ndeki evlerinin önüne indiriyorlar. Bundan sonrası hastane günleri... Biri altı aylık Gülşah olmak üzere pek çok nükleer kazazedesi oluyor Türkiye'nin.
Uzmanlara göre Kobalt 60'ın çevreye yaydığı radyoaktivitenin en zararlı kısmı 5 yıl 4 ay süreyle aynen devam ediyor. Nükleer santrallerde meydana gelen en ufak bir kazadan dolayı yayılan radyoaktivite, olaydan 15-20 yıl sonra kansere yakalananların sayısını kat kat arttırıyor. Üstelik etkisi sadece öldürmek değil, yüzyıllarca sürüyor. Genlere, gelecek kuşaklara geçiyor. İşte Ilgaz ailesini, geçim derdi kadar, bu konu da ilgilendiriyor. İlyas Ilgaz, ‘‘Ben kendi canımdan geçtim, iki çocuğum var, biri ortayı bitiriyor, diğeri orta birde. O gün orada olan çocuklar var. Akrabalar, komşular var, geleceğimiz ne olacak, bilmiyoruz’’ diye yakınıyor.
HURDACI DEYİNCE BİLİNÇSİZ DEĞİLİZ
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdari Hukuk Profesörü ve avukat Metin Günday'a göre, olayda devletin hizmet kusuru var. Işık Üniversitesi Öğretim Üyesi, Mükleer Mühendisi Prof. Tolga Yarman'a göreyse, bu Atom Enerjisi Kurumu'nun (TAEK), facialara yolaçabilecek büyük bir ihmali. ‘‘Her ülkede atom enerjisi kurumları, bütün radyoaktif malzemenin kullanılmasını takip etmek, sağlıklı kullanıldığını saptamak ve güvence altına almak zorundadır. TAEK de bu amaçla kuruldu. Bütün mevzuatı böyle. Mevzuat yeterli değilmiş, yasada boşluk varmış, bunlar mazeret değil. Hurdacıya satmak diye birşey sözkonusu olamaz!’’ diyor.
Radyasyondan en çok etkilenen Ilyas Ilgaz'a soruyoruz: ‘‘Sorumlu kim?’’ Şöyle cevap veriyor: ‘‘Tabii ki bir kusur var. Devlet demeyeyim de, artık devletin sorumluları mı, şirket sahibi mi, biz mi, birinin sorumluluğu var. Ama biz bunu bilinçsiz olarak yapsaydık, kendi sorumluluğumuz olduğunu söylerdim. Oysa içinden böyle birşey çıkacağını bilmemiz mümkün değildi. Zaten en ufak birşey yakalasaydım bırakırdım, biz hurdacı deyince o kadar tecrübesiz değiliz, ne bileyim boyahanelerden de mal alıyoruz, onlarda da zehirli madde de var. Alırken bizi uyarıyorlar, zaten üstünde işaret oluyor, biz ona göre hareket ediyoruz. Bunun üzerinde hiçbir etiket, bilgi, uyarı yoktu. Olsa çocukların içine, sokağa getirir miydik?’’
BEN BİLMEM DOKTORLAR BİLİR
Ilgaz, ‘‘Radyasyonun yolaçtığı çeşitli ölümcül hastalıklar var, tedaviniz sırasında bunlar konusunda bilgilendiniz mi?’’ sorusunu da ‘‘Bunun vücudumda ne yaptığını ben bilemem, doktorlar bilir. Bize durumunuz umduğumuzdan iyi oldu dediler’’ diye cevaplıyor. Cerrahpaşa Hematoloji Bilim Dalı Başkanı Nuran Akman ise, yaklaşık iki aydır tedavi görmekte olan hastalara ‘‘radyasyona bağlı kemik iliği yetersizliği’’ teşhisi konulduğunu ve şu anda klinik durumlarının çok iyi olduğunu belirtiyor. ‘‘Şimdilik dışarıdan kontrol edilecekler’’ diyor. Kansere yakalanma olasılıkları konusunda ise hiçbir şey söyleyemeyeceğini ifade ediyor.
Taburcu oldukları gün oldukça keyifli görünüyor Ilgazlar. Çünkü eskisi gibi hissediyorlar kendilerini. Keyifliler ama bir o kadar da düşünceli. İki aydır yardımlarla geçiniyorlar. Öyle ki sağlıklı olanları da hastanedekiler için koşturuyor. Oğlu Kenan'la birlikte tedavi gören Hüseyin Ilgaz, ‘‘Bir dilim ekmek için çalışıyorduk, çocuklarımın ekmeği için, üstelik parasını verip aldık, ekmek bize zehir oldu’’ diye yakınırken ekliyor: ‘‘Tedavi masraflarını devlet karşıladı ama iki aydır çalışmadığımız için eve para girmiyor. Geçiniyor muyuz bilmiyorum.’’
Suç: İhmal sonucu facia
Ceza: En fazla 20 ay!
İkitelli'deki nükleer kazayla ilgili soruşturmayı Küçükçekmece Savcılığı yürütüyor. Cumhuriyet Savcısı Metin Arslan, davayı açmak için, radyoaktif maddeden etkilenen Ilgaz ailesinin sağlık durumuyla ilgili bilirkişi raporunu beklediğini, davanın önümüzdeki günlerde açılacağını belirtiyor.
Davanın, radyoaktif maddeyi ithal eden ve geri göndermeyip hurdacıların eline geçmesine neden olan Çulhalar Limited Şirketi yetkilileri aleyhine, ‘‘ihmal sonucu yaralamaya sebebiyet vermek’’ suçunu düzenleyen TCK'nın 459. maddesine göre açılması bekleniyor. Çünkü Türk Ceza Kanunu'nda ‘‘nükleer suç’’la ilgili bir madde yok. Dolayısıyla, her ne kadar dünyanın en önemli nükleer kazaları arasında yeralsa da, devletin, ilgililerin, sorumluların inanılmaz ihmali sonucu, onlarca insanı hayatını kaybetme riskine soksa da, sanıklar bu yargılama sonunda en fazla 20 ay hapis cezasına çarptırılabilecek.
Konunun uzmanları, bu cezanın elbette çok az olduğunu, ancak yasalar karşısında ellerinin kollarının bağlı bulunduğunu belirtiyorlar. İşte Ilgaz ailesi bu yüzden, bir yandan ceza davasına müdahil olarak katılma, bir yandan da sorumlular aleyhinde maddi ve manevi tazminat davası açma hazırlığında. Uzmanlar ayrıca, facianın sadece Ilgaz ailesiyle sınırlı olmadığını belirterek, ‘‘O bölgede başka kimlerin radyasyona maruz kaldığı araştırıldı mı? Sonradan ortaya çıkabilecek sağlık problemleriyle kim ilgileniyor?’’ diye soruyor. Cevabı da tabii kendileri veriyor: ‘‘Bu radyasyon. Atmosfere yayılır, sonra yine iner. Önlemi alınıyor mu? Hayır. O zaman ne olacak; bir süre sonra insanlarda kusmalar başlayacak. Doktora gidecekler, doktor kansız kalmışsın, deyip kan ilacı verecek, radyasyon meselesi atlanacak! Ve insanlar ölecek...’’