Güncelleme Tarihi:
Tüm dünyada tehlike çanlarının çaldığı su, yakın gelecekte en kıymetlimiz haline dönüşecek gibi görünüyor. Hatta su savaşlarının çıkacağından dahi bahsediliyor. Temiz suyun alarm verdiği günlerde uzmanlar, eğer bu konuda bilinç yerleşmez ve gerekli tasarruflar sağlanmazsa susuz kalmanın kaçınılmaz olacağını söylüyor.
1- KITLIĞA GİDİYORUZ
Ege Üniversitesi Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Uğur Sunlu: 2050 yılında dünya nüfusunun 3’te 2’sinin yaşadığı 66 ülkede şiddetli su sıkıntısının görüleceği bilinen bir gerçek. Yakın coğrafyamızla, Afrika ve Ortadoğu’da su kıtlığı yaşanan bölgelerle kıyas edersek durumumuz iyi.
Ancak biz su zengini bir ülke değiliz. Yüzde 18 oranında düşüş var ülkemizde. Bu trend böyle devam ederse 2030-2040 yıllarında ülkemizde kişi başına düşen su tüketiminin bin metreküp düzeyine düşmesi tehlikesiyle karşı karşıyayız. Ülkemizdeki su potansiyelini iyi kullanmazsak, gerekli tedbirleri almazsak, su fakiri sınırına ulaşmış olacağız. Yani 10 yıl sonra su kıtlığına doğru giden bir ivme var. Yüzeysel su kaynaklarına baktığımızda Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ciddi bir su potansiyeline sahibiz. Bilindiği gibi çok büyük dereler ve göller var. Ayrıca Karadeniz yağış rejimi açısından şanslı bölgemiz. Ege, Akdeniz’in kıyı bölgesi ve İç Anadolu gibi riskli alanlar da var. Bu durum bölgesel göçlere sebep olabilir.
Tüm dünyayı etkileyen küresel iklim değişikliği var. Buna bağlı olarak yüzey suyu sıcaklığının artışı var. Dolayısıyla suyun buharlaşma miktarı da artıyor. İklim değişikliğine bağlı olarak yağışların rejimlerinde değişiklik var. Bir diğer etken çevre kirliliği. Tüm dünyada ciddi su kaynakları kirliliğiyle karşı karşıyayız. Bir başka konu da endüstriyel ve zirai su kullanımı. Sürdürülebilir gıda kaynaklarına ihtiyacımız var. Yani tarımı geliştirmemiz gerekiyor. Bunun en önemli yolu da sulu tarım alanlarının arttırılması.
2- SU SIKINTIMIZ ARTACAK
Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ulaş Tezel: Türkiye su sıkıntısı yaşayan ülkelerden biri. Özellikle iklim değişikliğiyle birlikte su sıkıntımız giderek artacak. O nedenle yüzey suları bizim için çok değerli. 1980’lerde İstanbul’daki sanayinin Trakya’ya kaydırılması ve yeni sanayilerin kurulmasıyla beraber sosyo-ekonomik çevre tamamen değişti. O günden başlayan ve devam eden bu durum sebebiyle Ergene Nehri Türkiye’nin hatta Avrupa’nın en kirli nehri. Türkiye’deki 25 havzanın 25’inde de yaşanan durumlar bunlar. Trakya’da içme suyu genelde yeraltı sularıyla sağlanıyor. Ama yerüstü sularının yeraltı sularıyla bağlantısı var ve birbirlerini etkiliyor. Uçucu kimyasal maddeler içtiğimiz suya karışıyor. Endüstri, suyu kaynağında kirletiyor.
Bu su, tarım yapılan bölgeye taşınıyor. Bu su sulamada kullanılıyor ve hayvanlara içiriliyor. Yani sonuç olarak besinlerimizden de ayrıca bu kirleticileri alabiliyoruz.
Geliştirdiğimiz yazılımla Türkiye’nin en kirli akarsuyu olan Ergene Nehri’ndeki kirliliği analiz ettik. TÜBİTAK’ın çok kısıtlı sayıda yüksek bütçelerle desteklediği projelerden biri. Su nereden geliyor? Kirletici kaynakları neler? Oradaki 1300 endüstrinin hepsinin adını ve konumunu bulduk. Belirlediğimiz noktalardan tüm nehir boyunca örnekler aldık. Saray’da doğduğu yerden Meriç’e döküldüğü yere kadar 75 tane örnek aldık. 250 tane kimyasalı takip ettik.
Her kimyasalı salındığı kirletici kaynağıyla eşleştirmeyi başardık. Yani Ergene Nehri’ne gidiyorsunuz ve örnek alıyorsunuz. Bunun içerisindeki mikro kirleticilere bakarak bu pisliğin nereden geldiğini bulabiliyorsunuz. Hangi fabrikadan ne atığı geldiğini tespit edebiliyoruz. Pisliğin temeline inebileceğiz böylece.
3- YÜZEYİN YÜZDE 76’SI KİRLİ
İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği Başkanı Baran Bozoğlu: 2 milyar insan sağlıklı sanitasyon yani kanalizasyondan doğru şekilde ayrıştırılmış su hizmetinden mahrum. Dünya nüfusunun yüzde 40’ı olan 3 milyar insan evde su ve sabun ile elini yıkayacak ortama sahip değil. Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan ‘Herkes İçin Su ve Sanitasyona Dair İlerleme Raporu’nda ülkemizin yüzde 35 oranında güvenli sanitasyon hizmetine erişemediği, evsel atıksuların sadece yüzde 36 oranında uygun şekilde arıtıldığı not edilmiş. Burada dikkat çeken diğer bir bilgi ise ülkemizin temiz su kaynaklarında yüzde 45 oranında bir çekilme var. Su stresimizin ne kadar yüksek olduğu bu orandan da anlaşılıyor.
Suyu yönetmeye çalışan birçok kurum var. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yüzey sularına, derelere atıksu arıtma tesislerinden çıkacak suyun kalitesini belirlerken, Tarım ve Orman Bakanlığı derelerin kalitesini belirliyor. Bu iki yaklaşım ve mevzuat birbiriyle çelişkili olduğu ve ortak yönetilmediği, ortak bir planla ve hedeflerle ilerlenmediği için bugün yüzey sularımızın yüzde 76’sı kirlenmiş durumda. Bu kirlenme maalesef devam ediyor.
Bu soruna ancak güçlü, koordinasyonu sağlayan, iklim krizini de ön gören bir ‘su kanunu’ çalışması etki edebilir. Tüm kentlerimizde atıksu arıtma tesislerinin çıkışında yapılacak yatırımlarla, dezenfektasyon üniteleri ile park bahçe sulaması veya tarımsal sulama için su verilebilir.