Yargılanan aday arkadaÅŸlarımı göÄŸsümü gere gere savunurum

Güncelleme Tarihi:

Yargılanan aday arkadaşlarımı  göğsümü gere gere savunurum
OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 30, 2002 01:38

AKP Lideri Recep Tayyip Erdoğan, mahkemelerde yargılanan AKP adaylarıyla ilgili davaların tamamen kasıtlı olduğunu iddia etti.

Haberin Devamı

Mülakat tarihi: 25 Eylül 2002 Çarşamba

 

 

Katılan Hürriyet Mensupları: Ertuğrul Özkök, Oktay Ekşi, Emin Çölaşan, Bekir Coşkun, Tufan Türenç, Sedat Ergin, Muharrem Sarıkaya, Turan Yılmaz

 

 

COŞKUN: Efendim, kadayıf geleneği sürüyor mu?

 

Yok... Burada ekmek kadayıfı var, tel kadayıf değil.

 

ÖZKÖK: Sayın Erbakan’ı son defa ne zaman gördünüz?

 

Abdülkadir Aksu beyin kızının düğününde gördüm. Ondan sonra görüşemedik. Bir yılı aştı.

 

Haberin Devamı

ÖZKÖK: Seçimlerden önce liderlerle görüşelim dedik. Gitiğimiz her yerde de aklımıza gelen her soruyu soruyoruz. Sağ olsunlar ben müthiş bir olgunluk gözledim. Onun için bütün soruları soracağız. Vatandaşın merak ettiği sorular. Size yine de bir joker verelim, sinirlenme hakkı için, onu da herhalde Emin Çölaşan için kullanmak istersiniz.

 

ÇÖLAŞAN: O jokeri şimdiye kadar Tayyip Bey çok kullanmıştır.

 

(Gülerek) Benim joker kullanma diye bir derdim yok, herşeyim kendimde.

 

ÖZKÖK: Nasıl buldunuz Deutsche Bank’ın yeni anketini, Vatan Gazetesi’nde verdiler?

 

Vallahi ne kadar sağlıklı olduğunu bilemiyorum. Sürekli bu açıklamalar yapılıyor ama.

 

COŞKUN: Seçimi kazandıktan sonra o zaman ne yapacaksınız?

 

Ondan sonrası devlette görevi yüklenme noktasında.. O zaman görevi verme noktasında MKYK toplanıyor, görevlendirmeyi yapıyor.

 

Haberin Devamı

COŞKUN: Parti genel başkanı ayrı, başbakan ayrı...

 

Şu andaki görüntümüz öyle ama ben bunu 4’ünden sonra...

 

COŞKUN: 4’ünden sonra büyük çoğunlukla geldiniz, o zaman yasa değişikliği yapıp tekrar seçim olabilir mi?

 

Tabloyu görmeden o günü değerlendirmek şu anda yanlış olur. Şu anda bütün gayretimiz, Türkiye genelindeki çalışmalarımızla tek başımıza iktidarı sağlamak.

 

ERBAKAN’LA BİRLİKTE İKEN KOLLEKTİF AKIL İŞLETİLMİYORDU

 

ÇÖLAŞAN: AKP’nin SP’den ne farkı var?

 

Bir numaralı farkımızı söyleyeyim; bizde şahıs merkezli bir siyaset anlayışı yok. İki numaralı anlayışımız; biz ülkeler merkezli bir siyaset güdüyoruz. Üç numara; liderlik anlayışımız farklı. Biz liderlik anlayışında kesinlikle tekelci bir aklı egemen kılmıyoruz.

 

Haberin Devamı

ÇÖLAŞAN: Erbakan’ı mı kastediyorsunuz?

 

Tabii orada da bu maalesef vardı. Bizde kollektif bir durum egemen,Âtakım egemen. Buradan çıkan netice sadece takdirimiz, bizim görevimiz. Bu bizde kesinlikle hakim durumda. Ve bunun dışındaki nelerdir farklılıklar diye bakarsak, burada, Türkiye’deki ÅŸu anda sosyal politikalarımızdan tutunuz da temel hak ve özgürlükler, anlayışlara varıncaya kadar az veya çok farklılıklarımız var. Mesela IMF noktasındaki bakışlarda farklı düşünüyorsunuz..

 

TÜRENÇ: IMF’ye bakış?

 

Biz gelince kesip atarız diyor.. Şimdi tabii biz meseleye öyle bakmıyoruz. Artık dünyadaki uluslararası kuruluşlarla ilgili olan bakışımız, bir teslimiyetçi anlayış değil ama, şu ana kadar gelinmiş olan bir nokta var. Bu noktadan yine sağlıklı bir şekilde devamı şüphesiz ki, değerlerimizden, ülkemizin, milletimizin çıkarlarından ödün vermeden yine karşılıklı mutabakat içinde yürütebilmek.

 

Haberin Devamı

ÇÖLAŞAN: Siz Erbakan’ın altında çalışırken, İstanbul Belediye Başkanı iken, eleştirileri vs. kendisine aktarıyor muydunuz sürekli? Ne diyordu size?

 Sizler düşüncelerinizi anlatacaksınız, ondan sonra bizim açıkladığımız kararları ...

 

BEN ASLINDA BİR DÖNEM DAHA BELEDİYE BAŞKANI OLMAK İSTİYORDUM

 

TÜRENÇ: Erbakan sizin lider olarak genel başkan olmanıza yol verir miydi SP’de? O zaman AKP hareketi olur muydu?

 

Kişisel olduğu için bunları cevaplamak biraz zor ama, çok açıklıkla söyleyeyim, belediye başkanlığı döneminde zaten benim böyle bir derdim yoktu. Çok açık olarak o zaman bunu açıklamıştım. Hatta ben İstanbul’da 2. dönem tekrar bir belediye başkanı olup, İstanbul’daki hizmetlerimi sürdürmekten ve birçok orada emeklerim vardı, onları gerçekleştirmekten yanaydım. Bunların çoğunu, zaten sizler İstanbul’da yaşadınız. Tabi o nasip olmadı maalesef. Çünkü İstanbul’a olan bakışım, sevdam gerçekten çok çok farklıydı.

 

Haberin Devamı

TÜRENÇ: Kutan’ın yerine sizi getirseydi, bu bölünme olur muydu?

 

Fakat şimdi orada anlayışlar noktasında -ki az önce konuştuğumuz- ilkeler ta o zaman tartışılan konulardı. Bülent beyle, MKY’da beraber olduğumuz zamanlar vardı, belediye başkanı olmadan önce. Belediye başkanı olmamız da zaten biz MKY’dan düştük. Belediye başkanı olunca MKY’da kalamıyorsunuz. O zamanlar da bu hep bizim gündemimizde olan konulardı. Düşüncenizi söylersiniz, ondan sonra da neticeye uyarsınız. Bunlar tabiİ sağlıklı değildi. Bunun dışında halkla bütünleşmede anlayışlar farklıydı. Mesela İstanbul, Türkiye genelinde 95’de RP’yi belli bir yere getirmişti. Oradaki oy yüzdesi yüzde 26’lara vurunca Türkiye genelinde de yüzde 21.7’lerle birinci parti oldu.

 

ERBAKAN’LA NAMAZ FOTOĞRAFI

 

ÖZKÖK: Siz önde, arkanızda Erbakan namaz kılarken bir fotoğraf var. Nedir onun hikayesi?

 

Ataköy’deki Mavi Marmara’da. Ramazan iftarıydı o. O iftarda cemaatle birlikte namaz kılıyorduk.

 

ÖZKÖK: Ama siz öndesiniz.

 

Namazı ben kıldırıyordum.

 

ERGİN: İmamlık yapıyordunuz?

 

Evet.

 

ÖZKÖK: Öndeki siyasi liderlerin namazı kıldırması diye bir şey var mı?

 

Ben şimdi imam hatip mezunu olmam sebebiyle, yani daha iyi okurum diye ben kıldırdım.

 

1982 ANAYASASINDAKÄ° LAÄ°KLÄ°K TANIMINI BENÄ°MSÄ°YORUZ

 

ERGİN: Dünyaya bakışınızda ne gibi farklılıklar var Erbakan’la aranızda?

 

Dünya bakışıyla neyi kasdediyorsunuz? Şu anda hangi perspektifi merak ediyorsunuz, özgürlükleri mi, ekonomiyi mi, din ve siyaset ilişkilerini mi?

 

ERGİN: Laikliğe bakış?

 

Burada bizim her zaman açıkladığımız bir şey var. Laikliğe bir bakışımız var. Biz diyoruz ki, laiklik konusunda tüm inanç gruplarına devletin bir defa aynı mesafede olması ve tüm inanç gruplarını güvence altına almasıdır. Ve 1982 Anayasası’ndaki laiklik tanımını aynen benimsiyoruz. Ve o konuda herhangi bir sıkıntı farkımız yok, nitekim bu bizim programımızda da yerini aldı. Bunun dışında uluslararası münasebetlerde kesinlikle bakışımız; bu şu dindendir, bu bu dindendir anlayışıyla değil, karşılıklı mutabakat, karşılıklı çıkar ilişkileri içerisinde bunu götürmek. Az önce de söylediğim gibi, bir çok uluslararası anlaşmalarla bağlanmış olan ve ortadaki o kuruluşlar, işte bu askeri alandakiler demiyor, ekonomik alandakiler demiyor, bunların bağlayıcı tabii bir çok şartları var. Bu şartlar içinde de ülke geleceğe yönelik adımlarını atacaktır.

 

ÅžU ANDAKÄ° ADIMIMIZ BU,

AKSAYAN YANLARI İLERİDE DEĞİŞTİRİRİZ...

 

ERGİN: Kur’an, devlet düzeni, hukuk alanıyla ilgili pek çok düzenleme getiriyor. Bu düzenlemeler karşısındaki konumunuz nedir?

 

Burada bir defa temel anlayışımız, biz dini esaslara dayalı bir devlet anlayışıyla sorumlu değiliz. Böyle bir iddiamız, idealimiz yok. Şu anda bizim tüm adımımız, mevcut anayasa ve bu mevcut anayasadan referans almak suretiyle çalışmalarımızı tanzim etmek. Kaldı ki mevcut anayasamızın içinde aksayan yanlar varsa, bunları zaman içerisinde gerek parlamento çatısı altında, gerekse parlamento dışındaki tüm sivil toplum örgütleriyle, başta parlamento dışında kalmış partiler olmak üzere, onlarla bunların müzakerelerini yapmak suretiyle de bu tür adımları atmaktır. Bunun dışında böyle, bunu da atmamız lazım, şunu da atmamız lazım, acaba şu oraya uyuyor mu, uymuyor mu, bunların hepsi kişiseldir, kişiyi bağlayandır. Biz de buradan hareketle çalışmalarımızı planladık, buna göre de yürütüyoruz. Bunların hepsini zaten programımızda belirttik.

 

TÜRENÇ: Şu anda iktidarda şeriatçı bir parti olsaydı tavrınız ne olurdu.

 

Biz şu anda AKP’yiz, AKP’nin programı belli. İhtimaller üzerinde konuşmamızın zaten hiçbir anlamı yok. Biz ihtimaller üzerinde değil de, biz şu anda olanı ve AKP olarak yapmak istediklerimizi konuşursak sanıyorum çok daha isabetli olur. Eğer öyle bir parti varsa, çıkarsa o soruyu tabi ona sormak çok daha isabetli olurdu.

 

ÇÖLAŞAN: Sizin Erbakan’dan ayrılmanızın sebebi, onun din devleti kurma çabaları olabilir mi?

 

Ben Erbakan’da şahsen öyle bir devlet gayreti görmedim. Öyle bir ifadeyi de bilmiyorum. Arkadaşlar da burada, kendisinden öyle bir şeyi gördünüz mü?

 

ÖZKÖK: Anlayışınızda farklılık var mı?

 

Onu da ona sormak lazım. Ona sorulursa daha isabetli olur, çünkü ben onun adına konuşmak istemiyorum ve bu dönemde de biz bir ilke kararı aldık, kattiyyen biz kişisel polemikler içinde olmayacağız dedik. Bunu da partimiz ilke kararı olarak aldı, hiç bir siyasi liderine, hiç bir parti şahısına partimizin temsili noktasında kişisel bir polemiğe girmeyeceğiz.

 

LAÄ°KLÄ°K VE DÄ°YANET Ä°ÅžLERÄ°

 

EKŞİ: 1982 Anayasası’na uyuyoruz dediniz. O zaman, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı devletin bünyesinde tutmaya devam edeceğiz demek istiyorsunuz. Yanlış mı anladım?

 

Ben oradaki laiklik tanımını söylüyorum. Kurumların şeyi tabii ayrı bir şey. Şu anda o da o şekilde devam ediyor.

 

EKŞİ: Anayasadaki temel bir kurumdan söz ediyorum. Anayasada laiklik tanımı var mı yok mu, o da tartışılır?

 

Var. Ben Anayasanın kendisini söylemiyorum, Anayasanın gerekçesi var. O gerekçeyi açarsanız, o gerekçenin içerisinde orada laikliğin tanımını yapıyor. Anayasanın gerekçeli olan kitabı var. Onu açarsanız, onda tamamen tanımını yazıyor. Şu anda elimizdeki mevcutta çok kısa tanımı yok. Orada tanımı var.

 

EKŞİ: Yani, biz laik sisteme inanıyoruz ama, Diyanet İşlerinin devletin bünyesinde olmasını gerekli görmüyoruz mu?

 

BÜLENT ARINÇ: Diyanet İşleri Başkanlığı’nı genel idarenin dışına çıkarmayı amaçlayan bir parti hakkında kapatma davası açılacağı öngörülüyor. Böyle bir dava açıldı, iki yıl önce de sonuçlandı.

 

ERGİN: Anayasa’nın 24. maddesi laikliğin nasıl anlaşılması gerektiğini anlatıyor, dinin hiçbir şekilde siyasi amaçlarla istismar edilemeyeceğini belirtiyor...

 

Mutabıkız...

 

EKŞİ: Biraz önce devleti düzenleme anlayışımız Anayasanın kurallarına göre dediniz. O ‘şu anda’ ifadesini biraz daha açar mısınız?

 

ÖZKÖK: Tek başınıza Anayasayı değiştirecek bir çoğunlunuz olursa Anayasanın laiklikle ilgili maddesini değiştirir misiniz?

 

Hayır. Biz aynı laiklik maddesiyle çalışırız.

 

ÇÖLAŞAN: Peki din sömürüsü, din ticareti vs.?

 

Katiyen onlara müsaade etmeyiz. Asıl bu işi başarıyla yürüten partinin bizim olduğumuzu göreceksiniz. Dinin istismarlığına, din tacirliğine, din tüccarlığına müsade etmeyeceğimizi ve bizim olduğumuz bir yönetimde bunun olamayacağını çok açık net görürüz.

 

ÇÖLAŞAN: Bu konuda topluma güvence veriyor musunuz?

 

Kesinlikle. Ama bir şeyi açıkça söyleyeyim. Ama kişilerin inancını yaşamasını da istismar aracıymış gibi tanımlamak ve ifade etmenin de onlara zulüm olduğunu inanıyorum.

 

ÇÖLAŞAN’LA DEĞİŞİM POLEMİĞİ

 

ÇÖLAŞAN: Artık değiştiğinizi söylüyorsunuz. Benim sorumluluğum AKP’yi kurduktan sonra diyorsunuz. Doğru mu?

 

O deÄŸiÅŸme ifadesini bilmiyorum.

 

ÇÖLAŞAN: Değiştiğinizi siz söylemiştiniz...

 

Yok, öyle bir ifade benden hiçbir zaman çıkmadı.

 

ÖZKÖK: Geliştim dediniz...

 

ÇÖLAŞAN: Şu anda bütün dinci basın size destek veriyor. Siz geliştiğinizi söylerken, SP yerine niye size destek versinler?

 

Gerçi Ertuğrul haklı bir yaklaşım ortaya koydu ama, bende samimi olarak bir şey söylemek istiyorum. Dinci basın dediğiniz zaman ve bundan hareketle bir de dinci basın mı var mı sorusu?

 

ÇÖLAŞAN: Hayır değil, bunu...

 

Olaya böyle bakmamak lazım. Bu basını biz kalkıp dinci basın diye yargılarken, böyle bir damgayı onlara vururken bence biz bu ülkede bu işte, yani medyada, yazılı medyada da olsun, görsel medyada da olsun bir gerginliği meydana getiriyor. Bu gerginliği ortadan kaldırmak lazım.

 

ÖZKÖK: Onu tabi başlatan dğer taraf oldu. İnananlar kavramıyla başladı, ondan vazgeçildi ama...

 

Ben hapse girmeden önce Ertuğrul beyle Malta köşkünde bir görüşme yaptım. Başbaşa bir de Hüseyin bey vardı yanımızda. Ve Ertuğrul beye benim o gün bir ifadem oldu. Benim üzerime ne düşüyorsa ben bunu yapmaya hazırım dedim. Hatırlıyor musunuz?

 

ÖZKÖK: Evet...

 

Ne gerekiyorsa söyleyin yapalım.

 

EKŞİ: Ne yapmayı düşünüyorsun?

 

Yani bu gerginlikleri giderebilmek için. Tabii o zamanlar hava bayağı gergindi.

 

EKŞİ: Belediye başkanı mıydınız o sırada?

 

Tabii tabii, belediye başkanıydım. Ve, bu konuda ne düşüyorsa biz onu yapalım. Şimdi bundan sonra bakın çok farklı bir pozisyon içerisinde AKP, Türkiye’de çok ciddi bir halk desteğini almış vaziyette. Ve biz şu anda artık partinin yönetimiyiz. Partinin yönetimi olarak biz diyoruz ki, siyasette biz hiçbir zaman gerilimin bir tarafı olmayacağız. Olmaktan yana değiliz. Ve, Türkiye’de siyasi gerilimlerin ortadan kalkması, bunun için de getirdik programımıza bunu yerleştirdik, dedik ki; hiçbir zaman kişisel polemiklere girmeyeceğiz, istedikleri kadar bize hakaret etsinler, şunu yapsınlar, bunu yapsınlar, biz buna sabırla tahammül edeceğiz ve biz sadece halkımıza gidip ne yapmak istediğimizi, ne yapacağımızı anlatacağız. Başka bizim müracaat edeceğimiz kapı yok. Niye? Egemenlik kayıtsız şartsız milletin, millete gideceğiz...

 

ÇÖLAŞAN: Geçmişteki sert söylemleriniz, o defteri kapattınız mı?

 

Emin bey, eğer oralarda kalırsanız.... Bakın sizin geçmişinizi incelemeye, ortaya koymaya kalkarsam, o zaman çok daha enteresan şeyler çıkacak.

 

ÇÖLAŞAN: Hiçbir şey bulamazsınız.

 

Çok şeyler çıkar. Oralara hiç girmeyiniz.

 

ERGİN: Ancak Çölaşan’ın Türkiye’yi yönetme iddiası yok, sizin var...

 

Bakın onlar da köşelerinden yönetiyorlar.

 

ÇÖLAŞAN: Ben hazırım.

 

Bakınız mesela siz köşenizden çook iftiralar attınız ve hala atmaya devam ediyorsunuz. Sizin bu iftiralarınıza karşı hiçbir zaman bir cevabın içine girmedim. Girmem. Böyle bir derdim yok.

 

ÇÖLAŞAN: Mahkemeye veriyorsunuz.

 

En ideal yolu, mahkeme çözsün bunu. Çünkü sizler Hürriyet Gazetesi gibi bir gazete önemli bir köşedesiniz. Biz isteriz ki sizin gibi bir köşe yazarı bunu yazarken, acaba bu işin aslı nedir, böyle bir şey var mı diye sorması herhalde daha isabetli, çok daha hayırlı olurdu.

 

ÇÖLAŞAN: Ortada konuşmalarınız, bantlarınız varken, siz de iftira diyorsunuz.

 

Dikkat edin ama, bu herhalde bu size hakaret etme hakkını vermez.

 

ÇÖLAŞAN: Benim hakaret sözüm...

 

ERGİN: Tüm ileri Batı demokrasilerinde liderler çocukluklarından itibaren projektör altına yatırılıyor. Bu çok doğal. Siz Türkiye’yi yönetme iddiasında iseniz bu ölçümlere göre sizin de geçmişiniz incelenir...

 

İyi taraflarını filan da yazıyorlar değil mi?

 

ÖZKÖK: Yazıyorlar.

 

ERGİN: Dolayısıyla geçmişte ifade ettiğiniz söylemlerin bugüne yansıması olabiliyor?

 

Şimdi söylenen şeyin, kime ait Ziya Gökalp’e ait. TSE’nin yayınlanmış olan kitabında Talim Terbiye Kurulunun da tavsiyesiyle birlikte yayınlanmış olan eserinde bu var. Bu eser, o konuşmanın devamında ben oradaki tüm toplananlara bir şey soruyorum. Bize Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak yetmez mi diyorum? Ve oluşan o havada tüm halk, yeter diye bağırıyor. Onları ben bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bilincine taşıyorum. Türkü, Kürdü, Arabı, şunu-bunu, hepsini o bilince taşıyorum. Ama bu bir hamaset ister. Düşünün Güneydoğu’da bir konuşma yapılıyor. O hamasetle ben onları bir inanç birliğinde toparlamak suretiyle oraya getiriyorum. Ve miting sonunda orada bir kavga mı oluyor, birbirine girmek mi oluyor, bir cam mı kırılıyor? Tam aksine, herkes ele ele o alandan dağılıyor. Konuşmanın bütününü kimse değerlendirmeye almıyor. O şiiri alıyor. Ve bu şiir Atatürk’ün ideologunun yazmış olduğu bir şiir. Yani insanın böyle bir şiirden dolayı yargılanması hakikaten...

 

BAYKAL’IN YAKLAŞIMINI PAYLAŞIYORUM

 

ÖZKÖK: Baykal’la konuşmamızda, sizin yasaklanmanızı içine sindiremediğini söyledi, bir de toplumun yumuşaması konusunda olumlu işaretler var, desteklenmesi lazım dedi. Türbanı bu ülkede sorun olmaktan çıkaracağım dedi.

 

Benim sayın Baykal’ın bu yaklaşımını paylaşmamam mümkün değil, aynen paylaşıyorum. Ve bizim toplumda bu özgürlükler konusu noktasındaki konuların, ne olursa olsun, düşünceydi, ifadeydi, din ve vicdandı, teşebbüstü, bunların hepsinin önündeki engelleri kaldırmamız lazım.

 

15 BÄ°N KM DUBLE YOL YAPACAÄžIZ

 

Bakın şu anda ülkemizde ben öncelikli sorun değildir derken, bakıyorum kamuoyu yoklamalarına, öncelikli sorun olarak işsizlik çıkıyor, açlık çıkıyor karşımıza. Ekonominin çeşitli başlıkları karşımıza çıkıyor. Oradan başlamak lazım. Bunu çözüp toplumu bu noktada da rahatlatmamız lazım. Bu arada da tabii özgürlükler meselesi bizim görevlerimiz arasındadır. Bunu yine, toplumsal mutabakatı sağlayarak, gerek siyasette, gerek sivil toplum örgütleriyle bir dayanışma içinde çözmemiz lazım. Alıp da onu da istismar sebebi yapıp yine toplumu birbirine düşürmenin anlamı yok. Burada medya üzerine düşeni yapması lazım. Sivil toplum örgütleri üzerine düşeni yapması lazım. Yönetimin üzerine düşeni yapması lazım. Bir dayanışma içinde bunları çözmemiz gerekir -ki bugün bakıyorsunuz okullarımızdaki durumlar ortada. Bugün sadece özel okullarda, İstanbul’u örnek veriyorum; bir milyon kapasite varken 400 bin öğrenci okula gidebiliyor. 600 bin öğrenci açığı var. Öbür tarafta devletin okullarına bakıyorsunuz, İstanbul’da 16 bin derslik açığı var. Peki bu açığı bizim bir şekilde kapamamız lazım. Kimse bunları düşünmüyor. Buna yönelmiyoruz. Şekli şeylerle uğraşıyoruz. Bizim bunlardan bir defa sıyrılmamız gerekiyor, asli şeylere girmemiz lazım, içeriğe girmemiz lazım. İçeriği eğer çözebilirsek ben inanıyorum ki ülkemiz yeniden yükselen bir motivasyonun içine girebilir. Bunu yakalamamız lazım. Dikkat ederseniz ben konuşmalarımda şunu söylüyorum; bizim ilk atacağınız adımlardan bir tanesi, biz gelir gelmez inşallah, 15 bin km’lik bir duble yol çalışmasını başlatacağız diyoruz. Çünkü çağdaşlığın, medeniyetin alameti buradan geçiyor.

 

ÖZKÖK: Kaynak?

 

Hiç kaynağa ihtiyaç yok. Kaynak ne biliyor musunuz? Bakın şu anda Türkiye genelinde tek gidiş tek geliş yollarımız var mı, var. Bu yolların sağı-solu çoğu yerde Hazine’ye ait arazi. Büyük bir kısmında tarla var. Buralar takas yoluyla çözülebilir. Bugün devletin elindeki iş makineleri, devlet Karayolları’nın, DSİ’nin, belediyelerin, Köy Hizmetlerinin, yüzde 5’i itibariyle çalışmıyor, yüzde 95 yatıyor. Biz bunların bölgesel envanterlerini, il envanterlerini çıkartıp ondan sonra tüm illerde aynı anda sadece hizmet alımı yapacağız. Öyle bunları ihale edeceğiz. Karayollarının elinde korkunç stabilize malzemeleri var. Bunlarla birlikte bu duble yol çalışmalarını ülkeye açabilir. Bu neyi getirir? Bir; trafik kazalarını düşürür. İki; inşaat sektörüne süratle bir canlılık getirir. Üç; süratle nakliyatta masraflarımızı ciddi olarak düşürür. Dört; tüm yol kenarlarındaki çevreleşmeye bakış anında değişir ve araziler oralarda süratle değer kazanır. Buna benzer, bir çok gelişmeyi, inşaat sektöründeki o artışın 400 kaleme tesir ettiğini düşünün.

 

ÖZKÖK: Kaç bakanlı bir kabine düşünüyorsunuz?

 

25’in altında düşünüyorum. Bu kesin yani.

 

SARIKAYA: Niye demiryolu deÄŸil de karayolu?

 

İkinci etapta demiryolu var. Fakat raylı sistem çok pahalı. Tabii önce kendimizi toparlamamız gerekiyor. Üçüncü, deniz yolu var. Deniz yolunda da bizim belli bölgelerde deniz yolu için güçlendirme adımlarını atmamız lazım. Özellikle Marmara, burada iyi değerlendirilmeli, Ege iyi değerlendirilmeli. Karadeniz biraz bu noktada risklidir ama, buna rağmen Karadeniz’de bile bu konuda bazı adımların atılması lazım.

 

SARIKAYA: Raylı sistem?

 

Raylı sisteme geçilmesi şart, fakat maliyeti çok yüksek, ancak bir avantajımız var. Tabi şu anda Karabük’ün filan devreye burada sokulması lazım, çok büyük faydası var.

 

ÖZAL’DAN NE KAPTIK, DEMİREL’DEN NE?

 

ÖZKÖK: Türkiye’de kendinize en yakın hissettiğiniz siyasetçi kimdir?

 

Şu anda partide beraber yürüdüğümüz arkadaşlar.

 

ÖZKÖK: Partinizin dışında. Adnan Menderes, Özal, Bayar, Demirel, Erbakan, bunlar içinde?

 

KiÅŸisel tespitlere girmek istemiyorum.

 

ÖZKÖK: Sizi etkileyen vardır?

 

Siyasi tarihte hepsinden aldığımız bir çok artılar vardır. Zaten biz bu artıların neticesi olarak program çalışmalarımızı yaparken, tartışmalarımızı yapıyoruz. Mesela Özal’dan ne kapabiliriz? Özal’a bakıyorsun; Türkiye açılımı, serbest piyasa ekonomisiyle, liberal ekonomideki açılımı Özal’la gördü. Öbür tarafta, Demirel’e bakıyoruz; özellikle 1965’teki onun da Türkiye’de barajlarla baÅŸlattıkları hamle bir tarafa atılacak hamle deÄŸil -ki ÅŸu anda Türkiye yeniden o döneme muhtaç hale geldi. Fakat ne yazık ki, biz mevcut barajlarımızı bile ÅŸu anda tam çalıştırmıyoruz. DoÄŸalgaz çevrim istasyonlarıyla ÅŸu anda enerji kullanıyoruz, öbür tarafta bakıyorsunuz Keban’da bir tribün, iki tribünÂçalışıyor, diÄŸerleri çalışmıyor.

 

ÇÖLAŞAN: İktidar olduğunuzda bu uygulamayı değiştirecek misiniz?

 Kesin. Keban’ın şu anda doluluk oranı çok iyi. Oraya gittiğimizde bunu gördük ve ilgililerle de görüştük.

 

ÇÖLAŞAN: Orada doğalgaza?

 

Orada yaptıkları anlaşma sebebiyle güya oradaki almaları gereken gazı tüketmemiz lazım filan diyorlar. Ama tekrar masaya oturup düzenlenebilir. Bakın biz İstanbul’a 200 km’den su getirttik. Istranca dağlarındaki su. Bakın su hala geliyor bize. Ve o bize ne yaptı, 2020 yılına kadar mesela bizi rahatlattı.

 

ATATÃœRK FOTOÄžRAFINI ODAMA NÄ°YE ASTIM?

 

ÖZKÖK: Odanızda Atatürk fotoğrafı var.

 

Ä°lk Meclis

 

ÖZKÖK: Bunu asarken ne duygu vardı içinizde?

 

İlk Meclisteki anlayışın hasreti vardı.

 

ÇÖLAŞAN: Sonrası?

 

İlk Meclis’teki anlayış çok farklıydı. Orada tam manasıyla egemenlik kayıtsız şartsız milletin. Ondan sonra bakıyorsunuz Meclis’teki hava yavaş yavaş zaafiyet buldu, işte bugünkü Meclisimin hali ortada.

 

ÇÖLAŞAN: İlk Meclis’ten sonra devrimler başlıyor, onlara itibar etmiyor musunuz?

 

Çok farklı dönemlere geçme. Meclis bir defa devrimlerle alakalı değil ki.

 

ÇÖLAŞAN: Nasıl değil, devrimler TBMM’de yapıldı?

 

İşte ben onu kastediyorum, yani açık oy, gizli tasnif adımları yaşadı Türkiye.

EKŞİ: Birinci Meclis kısmını ayırıp geriye kalan dört tane dönem daha var, onları ayırmayı ben de yadırgamıyorum.

 

ÇÖLAŞAN: İlk Meclisi ben de savunuyorum da, o zaman örneğin İstiklal Mahkemeleri’ni de savunuyorsunuz değil mi?

 

Hepsini savunmak mecburiyetinde misin? Doğru olanı savunursunuz, yanlış olanın karşısında olursunuz. Biz doğruları savunuruz, yanlışların karşısındayız. Hepsini savunmak zorunda değiliz.

 

ÇÖLAŞAN: Atatürk’ün daha sonraki devrimlerini de savunuyor musunuz?

 Doğruların hepsinin yanındayız, arkasındayız. Mesela ben devletçiliği savunabilir miyim? Ama o günün şartlarında devletçilik gerekliydi.

 

TÃœRKÃœYLE, LAZIYLA, KÃœRDÃœYLE, GÃœRCÃœSÃœYLE BÄ°RÄ°Z

 

ÇÖLAÅžAN: Geçenlerde Radikal’de Avni Özgürel’inÂbir yazısı yayınlandı. Orada, verdiÄŸiniz bir mülakatın deÅŸifre metninde Türk Ordusu ifadesini TSK diye düzeltmiÅŸsiniz. DoÄŸru mu bu? Türk sözcüğünden Tayyip bey hoÅŸlanmaz diye bir yazı çıktı?

 

Bir defa, Avni Özgürel’le Türk milletinin uluslararası platformundaki temsilciliğini ondan daha güçlü savunacak kadar güçlü bir ruha sahibim. Hiç mukayese etmem. Uluslararası platformda, Türk milleti, yani Türk ifadesini savunacak ruha, anlayışa, onunla mukayese edilemeyecek derecede sahibim ve onunla gururla yürürüm. Bir defa TSK gibi konularla benim bir belediye başkanı olarak uğraşacak hiçbir şeyim yok. Benim basın müşavirim onu tape etmiş ve göndermiş. Ve Hüseyin bey, Allah aşkına her birimin, kurumun Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili kısaltılmış olarak TSK diye yazdıklarını biz resmi yazışmalarda görüyoruz ve bunu Özgürel efendi de alıyor, ‘Türk kelimesini sevmez, beğenmez’ diye kullanıyor. Ben size tonla resmi evrak getireyim TSK diye geçiyor. Bunu alıyor, Türk ifadesini kullanmaz diye ifade ediyor. Burada samimiyet görmek mümkün değil. Hüseyin bey konunun içindeydi.

 

ÇÖLAŞAN: Açıklama gönderdiniz mi?

 

(Birilerine soruyor)Gönderdiniz değil mi? Bizim söylediğimiz; Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeşiyle, Gürcüsüyle biz biriz, beraberiz. Benim hep işlediğim şey budur. Ve biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ortak paydasını da bütünleşmeye de mecburuz. Bizim bütünleştirecek budur. Ve ülke için de üç şeyi bir defa reddediyoruz. Bir; Bölgesel milliyetçiliği. İki; ırka dayalı milliyetçiliği. Üç; dine dayalı milliyetçiliği. Biz bunları reddediyoruz. Niye? Çünkü bunlar bizi ayıran, bölen, parçalayan unsurlardır. Biz uluslararası platforma çıktığımız zaman kesinlikle Türk milleti ifadesi bir defa bizim vatandaşlık bilincimizden gelen bir anlayışımızdır. Biz bunu gururla dünyaya karşı kullanırız, kullanmalıyız. Bunu da sürekli işliyoruz. Program çalışmalarımızda da bu var. Bazıları tabi bunları görmek istemeyip, sağolsun bu tür, Özgürel gibi farklı yorumlar içine bunu taşıyorlar.

 

ÖZKÖK: Bu seçimde, Yeter Söz Milletindir gibi sloganınız olacak mı?

 

Yeter, karar milletin dedik. Herşey Türkiye için.

 

EKŞİ: Siyaseten olarak en çok neyi kullanacaksınız?

 

İşsizlik üzerinde ağırlıklı duracağız.

 

BİR BUÇUK MİLYON YABANCI İŞÇİ SINIR DIŞINA

 

ÇÖLAŞAN: Somut olarak çözüm ne işsizliğe?

 

Bakın şu anda 1 milyon 300 bin sadece Romen, Bulgar, Litvanyalı, Moldovyalı Türkiye’de çalışan işçi var.

 

ÖZKÖK: Kaçak mı?

 

Kaçak çalışan, kayıt dışı. Şimdi bunları göndermek için bizim tedbirimiz şu: bir; bir defa vergiyi düşüreceğiz. İki; vergi adetlerini azaltacağız, SSK primlerini düşüreceğiz. İşverenlere diyoruz ki, biz bunları yaptığımız anda siz bu kayıt dışı personeli çıkarır mısınız? Aldığımız cevap; biz bunları çıkarırız. O zaman Türk işçisini ben alırım çalıştırırım. Bu bir anda size asgari 1 milyon insanımıza iş temin ederiz.

 

İkinci bir adımımız var; geçen yıl 420 bin esnafımız kepenk indirdi. Bizim KOBİ’lere süratle bir desteğimiz var. Geçenlerde kendileriyle oturup konuştuğumuzda bize verdikleri cevap şu (esnaf ve kooperatifler birliğinin); Bize diyorlar ki 400 trilyon yardım gelse biz kapanan işyerlerimizi ayağa kaldırırız. Halbuki bugün bizim sadece faiz ödemelerini düşünün şu arada, 2 katrilyon KOBİ’lere ayırsak, KOBİ’leri ayağa kaldırırız. KOBİ’ler ayağa kalktığı anda, yani her işyerinde 5 kişinin istihdam edildiğini düşünelim, ortalama 2 milyon insan demektir. Bunlar bizim şu anda somut olarak atmayı düşündüğümüz hedeflerimiz.

 

Tabi biz, tarımı süratle destekleyip bir defa ayağa kaldırmak, hayvancılık da öyle. Ulaşımda, daha önce söylediğim, onu başladığımız anda bir defa inşaat sektörüyle birlikte çok ciddi istihdam olanağı doğacaktır. Yani, ilk yıl biz bu motivasyonu sağladığımızda ülkede istihdamda bir rahatlama meydana gelecektir.

 

BANKALARIN GEÇMİŞİNİ MASAYA YATIRACAĞIZ

 

ÇÖLAŞAN: İçi boşaltılan bankalarla ilgili ne yapacaksınız?

 

Bankalarla ilgili, şu anda BDDK maalesef söylendiği gibi bağımsız çalışmıyor. Adı bağımsız, ama talimatla çalışıyor. Nitekim bu talimatların bedelini de ödemeye devam ediyoruz. Biz onu o gayesine uygun olarak çalıştırmaya devam edecek ve belli bir takvim, belli bir süreç içerisinde de artık bu kurulun tamamen bankalar tarafından şu anda hayatta olan bankalar tarafından BDDK’nın bütün yapısını oluşturmasını sağlayacağız. Artık buradan devlet kendisini tamamıyla çekecek.

 

Biz kendi denetleme kurulumuzu, mesela şu anda 122 tane Türkiye’de denetim kurulu var. Bu denetim kurullarının çoğu ayrıca denetime muhtaç. Böyle bir noktaya gelmiş. Biz denetlemede bir defa Sayıştay’ın durumunu çok daha farklı ve güçlü hale getirip, böylece aradaki bu farklı bazı denetim kurumlarının da çıkarılmasını ve buralardaki tasarrufu devlet lehine sağlamamız lazım. Çünkü, Türkiye’de kamu harcamalarında çok ciddi bir israfın olduğunu görüyoruz. Bunun bu kurumlar vasıtasıyla giderilmesi lazım.

 

ÖZKÖK: Cüneyt Ülsever’e devr-i sabık yaratacağız demişsiniz?

 

Bu bankaların durumları, bunların hepsini masaya yatıracağız. Çünkü biz şu sırada her şeye vakıf değiliz. Sadece biz sizlerden okuyoruz.

 

MALÄ° MÄ°LADI KALDIRACAÄžIZ

 

ÇÖLAŞAN: Mali miladı destekliyor musunuz?

 

Mali miladı kaldıracağız. Çünkü mali milad Türkiye’de bir defa şu anda imkanı olanların imkanını artık seferber etmediği bir süreci başlatmıştır Türkiye’de. Bu sürecin rahatlamasını ve artık Türkiye’de yastık altı dediğimiz olayların ortaya çıkmasını istiyoruz. Bakın bir Laleli, maalesef onunla bitirildi. Laleli’deki o hareketlilik ortadan kalktı. Bir defa ekonomide ülkeme gireni değil, ülkemden çıkanı kontrol altına almam lazım.

 

Biz şimdi ülkemize girdikten sonra bunu kontrol altına alan bir mekanizmayı kurmamız lazım. Bunun için de, acaba Türkiye’nin ekonomideki bu hareketlilikle rahatlayıp güçlenmesi, ondan sonra da zaman içinde bu düşürülen vergiler, sayısı azaltılan vergiler sebebiyle, SSK primlerinin düşürülmesi sebebiyle ben inanıyorum ki, bizim de işadamlarımız artık kayıt dışı değil, artık kayıt altına insanlarını almaya başlayacaktır.

 

Örneğin bir KDV’yi konuşalım. Bugün siz üretimde daha KDV’yi kalkar da yüzde 16-18’lerle yaparsanız daha üretimde bir defa o üretim kayıtdışına çıkıyor. Ama biz üretimde bu işi, diyelim ki yüzde 2-3’lerle başlatırsak tüketicinin ödeyeceği bir vergi olduğuna göre daha oradan bu kayıt altına girer. Oradan kayıt altına girince, tüketimde de kayıt altında çıkacaktır.

 

ÜRETİMDE KDV AŞAĞI ÇEKİLECEK

 

ÖZKÖK: KDV’yi ne yapacaksınız?

 

Mesela yüzde 2 pamuk ipliği üretene siz onu şey yapıyorsunuz. Pamuğu daha sonra yüzde 18’i buluyor. O zaman kayıt altında gider oraya kadar. Ama siz daha ipliği üretene yüzde 18 derseniz nerelere gider?

 

ERGİN: Bazı milletvekili adaylarınız belediyede görev yaptıkları dönemdeki icraatlarından dolayı mahkemelerde yolsuzluk iddialarıyla sanık olarak yargılanıyorlar. Yolsuzluklar konusunda duyarlı olduğunuzu söylerken bu kişileri aday göstermeniz ne kadar dikkatli bir tutum?

 

Ben eğer çalışma arkadaşıma inanıyorsam, onu sonuna kadar savunurum. En basit bir şeyi söyleyeyim samimi olarak, bakın ben belediyede görev aldığım zaman, İstanbul Büyükşehir belediyesinin 2 milyar dolar borcu vardı. Memuru-işsizi maaşını alamıyordu. Müteahhitler kuyrukta bekliyordu. Görevi devraldıktan sonra 6 ay geçmedi, ben personelimin maaşını birer maaş fazla ödemek suretiyle, 8 ay 6 ay alacaklı olanlar vardı, onları ödemeye başladım ve müteahhitlere de gıdım gıdım da olsa artık taksitlerini vermeye başladım. 4.5 sene geçtikten sonra benim borcum 1 milyar 100 milyon dolara düşmüştü. Yatırımım 4 milyar dolardı o süre içinde yaptığım yatırım.

 

İSKİ’de göreve geldiğimde aylık gelir, biliyorsunuz skandallar kurumuydu İSKİ, 200-250 milyardı. Görevi bıraktığımda aylık gelir 23 trilyondu. Şimdi bu rakamlardan bu rakamlara çıkan bir İSKİ var ve bu noktaya ben bu kadroyla geldim. Görevi aldığımda 32 bin 500 personel vardı, görevi bıraktığımda 34 bin personelle bıraktım. Bin 500 artış da İGDAŞ kurumu İstanbul’da tahakkuk servislerini, tahsilat servislerinin hepsini oralarda oluşturduğu için oldu. İGDAŞ’ın iki noktada yeri varken bir Kadıköy, bir Yenikapı’da, biz geldikten sonra 28 ilçede biz kurumlarımızı oluşturduk. Aynı şekilde İDO, mobil içerisinde, yani prefabrik içinde hizmet veriyor, trilyonlarca sermayeye sahip, biz geldikten sonra Yenikapı’daki terminal binalarını görüyorsunuz. Adalar’daki istasyonlar filan, bunların hepsi biz geldikten sonra yapıldı. Gemiler geldi, hep buralarda yaptığımız istihdamlarla bu kadar, düşünün.

 

YARGILANAN ARKADAÅžLARIMA KEFÄ°LÄ°M

 

ÇÖLAŞAN: Arkadaşlarınızın yolsuzluklarla yargılanmaları konusu varken, onları alıp aday yaptınız...

 

Öyle birşey yok

 

ÇÖLAŞAN: Gazeteden kestim getirdim yazıyı. Tüm gazetelerde çıktı. İdris Naim Şahin, AKBİL davasından yargılanıyor, İstanbul 3. beşinci sıradan.

 

Her yönüyle güvenirim kendisine. İstediği kadar yargılansın.

 

ÇÖLAŞAN: Hüseyin Basri, İGDAŞ davası, Binali Yıldırım.. Sizin hakkınızda da açılmış. Bu davalar sizi yıpratmaz mı? Ya da bunlar kasıtlı açılmış davalar mı?

 

Ben size kasıtlı açılmış davalar dersem, bunu nasıl değerlendireceksiniz? Ben diyorum ki bunların hepsi iftiradır. Niye, bakınız şu anda İstanbul’da açılan davaların bir çoğunun aslı-astarı yok, çoğu da 230-240’dan Danıştay tarafından hepsi kapatılmış dosyalardır. Bu dosyalar sayın Kanadoğlu tarafından daha sonra farklı maddelerle yeniden açıldı. Dünyanın neresinde böyle bir şey görülmüştür. Bakınız ben İstanbul Çapa Tıp Fakültesi dekanı benden rica ediyor, ve biz kalkıyoruz Çapa Tıp Fakültesi’nin altında katlı otopark yapıyoruz. Ve bu katlı otoparkın büyük bir kısmı belediyeye ait, bir cuzzi kısmı da İstanbul Üniversitesi’ne ait, 40 m2 kadar. Ve yeni gelen malum rektör kalkıyor şikayette bulunuyor. Bu şikayet üzerine, bakın ben Bülent Berkarda ile mutabık kalarak ve dekan Mesut Parlak o zaman, onların talebi üzerine. Yani biz araç itibariyle burada çok zor durumdayız, ne olur bize burada bir otopark kazandırın diye rica ediyorlar. Ben orada Tarih Tabiat Varlıklarının şeyini beklemeden orada biz işe başladık. Daha sonra şikayet filan oldu. Hala olay yargıda devam ediyor.

 

ÖZKÖK: Tarih Tabiat Varlıkları Koruma mı?

 

Evet. Mesela Yenikapı’daki İDO Terminal binası, ben ondan da yargılandım, daha sonra beraat ettim. Ama, orada çok enteresan biz denizde kazıkları çakmışız, orada o nefis terminal binasını gayet modern bir şekilde yapmışız, mendireğini, herşeyini yapmışız. Sen geliyorsun, ben bunu cebime koymamışım ki yahu. Neymiş, Tarih Tabiat Kurulu gelmiş, İstanbul’un sulietini bozuyormuş.

 

EKŞİ: Otel de bozuyor...

 

Otel (Gökkafes) üç kere yer deÄŸiÅŸtirdi. Bir ÅžiÅŸli’ye gitti, oradakiyle anlaÅŸamayınca tekrar BeyoÄŸlu’na gitmiÅŸ. Bizimle anlaÅŸamayınca tekrar ÅžiÅŸli’ye gitti. Sonunda sorunları çözdü..ÂBiz uygun metotlar bulamıyoruz iÅŸte. Bu tür davalardan yargılanıyorum. Mesela aÄŸaç meselesi, Ä°stanbul’da diktiÄŸimiz araçların durumu ortada. Ä°stanbul yeÅŸillendi. Adam kalkıyor diyor ki; efendim bu kadar aÄŸaç götürülmüş. Neye göre sen konuÅŸuyorsun? Aslı astarı yok.

 

ÇÖLAŞAN: İftira diyorsunuz?

 

İftira. Bizim her şeyimiz ortada, net. Benim arkadaşlarım, İdris Nadim Şahin’i de, Mustafa Açıkalın’ın da, Hüseyin Besnisi’ni de her zaman göğsümü gere gere savunurum. Çünkü arkadaşlarımın hala yaşam tarzları ortadadır. Ve, onlarla biz o 4 milyar dolarlık yatırımı yaptık, onlarla 2 milyar dolarlık borcumuzu 1 milyar dolara indirdik. Yoksa birşey yapamazdık. Bunların yüzde 80’i özkaynağa dayalı, yabancı kredi kullanmadık. Eğer yabancı kaynak kullansaydık.. Dalan yüzde 80’ini yabancı kaynakla yapmıştır. Bunlar yerli kaynak üretememişlerdir.

 

ÖZKÖK: İzmit belediyesi?

 

İzmit belediyesi, buyurun günlerdir Sabah yazıyor. Sefa Sirmen aynen şunu söyledi bana, bu suyu alman lazım. Demirel bana telefon açıyor, biz alamayız bu suyu, biz şu anda Darıca’ya su veriyoruz, Gebze’ye su veriyoruz, İzmit’in bol suyu varsa kendisi oraya versin dedim. Çok enteresandır, 2-2.5 dolara o su verirken, biz hamdolsun 1 doların altında rakamla su veriyoruz İstanbul’a. Bu noktadayız. Hala da arkadaşlarıma soruyorum o noktadalar.

 

İÇKİ YASAĞINI NİYE KOYDUM?

 

ÇÖLAŞAN: Her türlü yasağa karşı çıkıyorsunuz. Örneğin Akbil tesislerinde alkol yasağı koydunuz.

 

Bakın biz o tesislerimizden başka bize bir yerde siz yasak koydunuz deyin. Anayasa’nın 58. maddesi görev veriyor devlete. Ne olur bakın o maddeye.

 

EKŞİ: Tekel’i ne yapacaksınız?

 

Tekel’i özelleştireceğiz. Devlet olarak Tekel’i süratle özelleştireceğiz.

 

ÇÖLAŞAN: AİHM’ye başvurdunuz, 2 milyar EURO tazminat? Türkiye’den dışarıda tazminat istemeniz ne kadar doğru?

 

Orası buranın devamı değil mi? Orayı kazandığım zaman inşallah onu bir vakfa hibe ediyorum. Unutma bunu.

 

ÇÖLAŞAN: Yasakçılığınız konusunda tatmin olamadım...

 

Anayasa’nın 58. maddesi, tek şeyim o. Bakın şu anda Türkiyede maalesef trafik kazalarımızda yüzde kaçı alkollü araç kullanmaktan?

 

EKŞİ: Trafik kurallarını uygulattırın...

 

ÖZKÖK: Arabamda bir şişe şarap var. Şarabı buraya getirseydim, ne yapardınız?

 

Uygun olmaz. Anadolu’daki hava nedir, misafir kendi evinin kuzusudur.

 

ÖZKÖK: Yarın biz iftara geldiğimizde misafir mi ev sahibi mi olacağız?

 

Evime geldiğiniz zaman benim misafirim olacaksınız. Ben size geldiğim zaman siz alkolünüzü alın, ben de meşrubatımı... Ama bana geldiğinizde ben ne ikram edersem onu alacaksınız.

 

ÖZKÖK: Başbakanlık konutunda ne olacak?

 

Devletin resmi protokülünü hiçbir zaman değiştirmem. Resmi protokol farklı, evimin protokolü farklıdır.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!