Güncelleme Tarihi:
"ÖLENLERİ MAALESEF GERİYE GETİREBİLMEMİZ MÜMKÜN DEĞİL"
Tatar, "Bu sürecin tek kaybı bizim kardeşimiz Ali Tatar değildir. Başka şehitleri de saygıyla anıyoruz. Onların davalarının takipçisi olduğumuzu burada belirtmek istiyoruz. Bu insanların tamamı büyük bir haksızlık, hukuksuzlukla organize edilen bir kumpasa kurban verildiler. Bir çok insan bir çok şeyini kaybetti. Geri alınabilir şeyler ama ölenleri maalesef geriye getirebilmemiz mümkün değil.
Bu hukuksuzluğu yaşatanların artık bir şekilde hesap vermeleri gerektiğini söylemek için buradayız. Biz dava dosyamız üzerinde bu şikayetimizi gerçekleştirdik" ifadelerini kullandı.
"ŞİKAYETÇİ OLDUĞUMUZU SAVCI BEYE İLETTİK"
Tatar, "Bizim isim olarak belirttiğimiz bu davanın sorgusunu yürüten polis müdürleri ve bir takım polisler. Bunların yanında da bu soruşturmayı başlatarak asıl süreci yaşatan, şu anda Yargıtay’a seçilmiş olan savcı Süleyman Pehlivan’dır ve onunla beraber gerek haksız tutuklama kararını veren gerekse bütün itirazları gerekçesiz olarak reddeden hakimler ve tekrar tutuklama kararını veren hakimlerin tamamından şikayetçi olduğumuzu savcı beye ilettik" şeklinde konuştu.
"ÖLENE KADAR BUNUN PEŞİNDE OLACAĞIM"
Nilüfer Tatar ise "Ben en başta söylediğim gibi Süleyman Pehlivan’ın(savcı) takipçisi olacağım, peşinde olacağım demiştim. Sonuna kadar ölene kadar bunun peşinde olacağım" dedi. Öte yandan Amirallere Suikast Davası, daha sonra Poyrazköy Davası’yla birleştirilmişti.
DİLEKÇEDEN
Ağabey Ahmet Tatar savcılığa sunduğu dilekçede, Ali Tatar’ın hakkında hukuka aykırı fezleke hazırlandığı ve Tatar hakkında hiçbir somut ve hukuki bir delil yokken tutuklandığı, psikolojik yapısının bozulduğu anlatıldı. Dilekçede, 5 Aralık 2009 tarihinde Özel Yetkili savcılar tarafından sorguya çağrılan Ali Tatar’ın tutuklandığı, tutukluluğa yapılan itiraz sonucunda Tatar’ın 16 Aralık 2009 tarihinde Hasdal Askeri Cezaevi’nden tahliye edildiği anlatıldı. Soruşturmayı yürüten savcı Süleyman Pehlivan’ın itirazı üzerine Ali Tatar hakkında tutuklama kararı çıkarıldığı, Tatar’ın karalayıcı yayınlara maruz kaldığı ifade edildi. Dilekçede, Tatar’ın tutuklama kararını kabullenemediği ve 19 Aralık 2009 tarihinde yaşamına son verdiği anımsatıldı.
''FETHULLAH GÜLEN CEMAATİNİN PARALEL DEVLET OLUŞTURDUĞU..."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümet üyelerinin, Fethullah Gülen Cemaatine ilişkin yaptığı açıklamalara dikkat çekilen dilekçede, "Fethullah Gülen Cemaati’nin yargı, polis ve askeriyenin içerisinde yer alan üyeleri aracılığıyla paralel devlet oluşturulduğu, bu yapının mensupları tarafından seçilmiş hükümete ve milli orduya kumpas kurulduğu, ülkenin yönetimine talip olunduğu, bu nedenle kendilerine karşı olduklarını düşündükleri kişileri etkisiz hale getirmek amacıyla örgütlenilerek medya, emniyet, yargı, ordu içerisindeki mensupları aracılığıyla suç atmak, evrakta sahtecilik, suçluyu kayırma, soruşturmanın gizliliğini ihlal, adil yargılamayı etkileme gibi suçları işledikleri anlaşılmaktadır. Bugün ortaya çıkan gerçekler kardeşimi bu sona getiren sürecin çok önceden kurgulanmış olduğunu ortaya koymaktadır. Bize bu hukuksuzluğu yaşatıp kardeşimin yaşamını kaybetmesinde pay sahibi olan sürecin çeşitli noktalarında rol alan aşağıdaki kişilerden şikayetçiyim" denildi.
DAVA AÇILMASI İSTENDİ
Dilekçede, "Savcı Süleyman Pehlivan, 10. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı Zafer Başkurt, üye hakim Ali Efendi Peksak, üye hakim Murat Üründü, 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görevli Başkan Şeref Akçay, üye hakimler Metin Özçelik ve Bülent Akasma, eski Emniyet Müdürü Yurt Atayün, eski Emniyet Müdürü Ömer Köse ve 7 polisin "Örgüt üyesi olmak", "adil yargılamayı engellemek", suç atmak, sahte evrak tanzim etmek ve kasten adam öldürmekden" iddiasıyla haklarında dava açılması istendi.