Güncelleme Tarihi:
Günümüzde kanserin nedenleri ve ortaya çıkış mekanizmaları artık uzmanlar tarafından çok iyi biliniyor. Sağlık Bakanlığı verilerine göre ülkemizde en sık görülen kanserler erkeklerde; akciğer, prostat, bağırsak, mesane ve mide kanseri, kadınlarda ise meme, tiroid, bağırsak, akciğer ve rahim kanseri olarak görülüyor.
Bu kanserlerin oluşmasındaki en önemli etkenler ise genel olarak sigara, diyet ve beslenme, obezite, radyasyon, alkol, hava kirliliği, ultraviyole ışınlar, çevresel karsinojenler (kansere neden olabilen faktörlerin genel adı) ve enfeksiyonlar olarak biliniyor. Bunlar dışında genetik sonucu ortaya çıkan kanserler de bulunuyor.
Haliyle tüm dünyayı saran ve ‘çağın hastalığı’ olarak adlandırılan kanser, 21'inci yüzyılda üzerinde en çok durulan konuların başında geliyor. Her geçen gün hastalığın tedavisine yönelik çalışmalar geliştiriliyor. Bu doğrultuda geçtiğimiz günlerde kanserin tanı ve tedavisine ilişkin pek çok güzel haber geldi.
YAPAY ZEKÂ MEME KANSERİ TESPİTİNDE BAŞARILI OLDU
Bunlardan ilki, İsveç'teki Lund Üniversitesi’nin bilim insanları tarafından geliştirilen yapay zekâ destekli bir çalışma… Lancet Oncology adlı hakemli dergide yayımlanan araştırmada İsveç’te yaş ortalaması 54 olan 80 binden fazla kadının mamografisi değerlendirildi.
Görüntülerin yarısı normal prosedür olan iki radyolog tarafından incelenirken, diğer yarısı da yapay zekâ tarafından incelenerek iki radyoloğa sunuldu. Standart yöntemde radyologlar 203 meme kanseri tespit ederken, yapay zekâ 244 kadında meme kanseri olduğunu saptadı. Üstelik yapay zekâ radyologların ekran okuma iş yükünü yüzde 44,3 oranında azalttı.
Lund Üniversitesi'nden Dr. Kristina Lang, yaptığı açıklamada çalışmanın ilk sonuçlarına şaşırdığını çünkü bulguların araştırmacıların beklentilerini aştığını söyledi.
ELEKTRONİK SÜTYENLE MEME KANSERİ TEŞHİS EDİLECEK
Bir diğer güzel gelişmeye de medikal teknoloji alanında birçok buluşu olan ve çok sayıda ödül alan Türk fizik mühendisi Dr. Canan Dağdeviren imza attı. Dr. Dağdeviren MIT (Massachusetts Institute of Technology) Media Lab'deki ekibiyle birlikte, meme kanserini teşhis eden elektronik sütyen geliştirdi.
Hiçbir uzmanlık gerektirmeyen elektronik sütyen, ultrasonik alıcılarıyla kanserli dokuları tespit edebiliyor. Doktora gitmeye gerek kalmadan günlük olarak tarama yapabiliyor. 6 yıldır üzerinde çalışılan cihazın insan deneyleri yapıldı ve cihaz ABD'de patent aldı.
HEDEFLİ KEMOTERAPİ HAPI HEYECANLANDIRDI
Son olarak ABD'deki City of Hope adlı kanser araştırma ve tedavi kuruluşundan bir araştırma ekibi de kanser tedavisinde çığır açan bir gelişmeye imza attı. Geliştirilen ilaç, hücreleri taşıyan yollarda, yalnızca kanser hücreleri taşıyan hücreleri hedef alıyor. ‘AOH1996’ adı verilen bu molekül, kanserli hücreler üzerinde hedefli kemoterapi kullanarak etkili oluyor. Henüz Faz-1 aşamasında olan hap şimdiden bilim dünyasını heyecanlandırdı.
Yaşanan bu önemli gelişmeler sonrası akla şu sorular geliyor: Kanserin sonu mu geliyor? Çağın hastalığının önümüzdeki 10-15 yıldaki geleceğini nasıl yorumlamak gerekiyor?
Konunun uzmanları tüm bu gelişmeleri ve kanserin geleceğini değerlendirdi.
‘KANSERİN 10-15 YILDA TAMAMEN YENİLECEK BİR HASTALIK OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM’
ABD'de Jackson Laboratuvarı Enstitüsü'nde Baş Araştırmacı olarak çalışan İmmünoloji Uzmanı Prof. Dr. Derya Unutmaz
Kanserin çözümü aslında iki önemli gelişmeye bağlı. Bunlardan ilki kanseri erken teşhis edebilmek, ikincisi de kanser hücrelerinin hedefli tedavisi…
Öncelikle erken teşhis edebilme konusunu detaylandırayım. Bu hastalığı ne kadar erken teşhis ederseniz tedavisi de o kadar kolay oluyor. Hatta şu an birçok kanserin erken teşhisinde yüzde 100 tedavi sonucu alınıyor. Bu nedenle erken teşhiste yaşanan son gelişmeler çok önemli...
Meme kanserini bir sütyen ultrasonuyla bulabilen çalışma oldukça ilginç. Bu meme kanserini çok hızlı bir şekilde tespit edebilir. Bu sayede kanser daha yayılmadan çok küçükken hızlı bir şekilde tedavi edilebilir. Yapay zekânın desteği de artık kanserde inanılmaz bir noktaya geldi. Bu teknoloji sayesinde hızlı bir şekilde radyolojik görüntüler taranabiliyor. Öyle ki, radyologların bile gözünden kaçan çok küçük tümörler yapay zekâ tarafından tespit edilmeye başlandı. Bunların dışında başka erken teşhis yöntemleri de geliştiriliyor. Biz de bazı çalışmalar yapıyoruz. Örneğin, kanda kanser hücresi tespit etmek için yapay zekâ sistemini kullanarak bir yöntem geliştiriyoruz.
Gelelim kanser hücrelerinin hedefli tedavisine… Eğer kanser hücresini normal hücreden ayırt edebilirseniz ve verdiğiniz tedavi sadece kanser hücresine etki ederse tedavide çok önemli bir rol oynar. Hatta birçok kanseri bu şekilde tamamen tedavi edebiliriz. Bunun da genelde iki yolu var. Birincisi akıllı ilaçlar diğeri de bağışıklık sistemini kullanmak.
Akıllı ilaç dediğimiz şu; örneğin belli bir mutasyon oluyor bir kanser tipinde… Sadece o mutasyona uğramış hücrelere etki eden ilaçlar geliştiriliyor. Akciğer, kolon ve bağırsak kanserlerinde bu durum geliştirilmeye başlandı. Bunlar daha çok kanser hücresini öldürüyor. Çünkü o mutasyondan dolayı ilacın kemoterapi etkisi çok daha fazla oluyor. Tabii bunlar klasik kemoterapiden farklı… Klasik kemoterapi, birçok hücreyi etkilediği için yan etkileri çok fazla oluyor.
Yine bu hedefli tedavilerin ikinci ve çok önemli bir yolu da bağışıklık sistemini kullanmak. Yani immünoterapi dediğimiz tedavi tipleri... Bu konuda ben ve ekibim de çalışıyoruz. Daha önce birkaç duyurumuz olmuştu. Buradaki amaç, bağışıklık sistemini sadece kanser hücresini tanıyacak hale getirebilmek. Bunu şu anda laboratuvarda yapabiliyoruz. Bunu eğer birçok kanser tipine, özellikle de katı kanserlere karşı geliştirebilirsek, gerçekten tedavide ciddi bir devrim yaratılmış olacak.
Özetlemek gerekirse, gelişen bu inanılmaz teknolojiler sayesinde kanserin 10-15 yıl içerisinde ölümcül olmaktan çıkıp, bir kısmının da kronik hastalık olarak tedavi edileceğini düşünüyorum.
‘AKILLI İLAÇLAR VE İMMÜNOTERAPİ DEVRİM NİTELİĞİNDE GELİŞMELER’
Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Sadi Kerem Okutur
Kanser tüm dünyada en önemli ve sık görülen sağlık problemlerinden biri; doğal olarak her yıl kanser hakkında çok fazla bilimsel araştırma yapılıyor. Son 20 yılda tıp alanındaki en önemli gelişmelerin onkolojide gerçekleştiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu gelişmeler arasında kanserin moleküler ve genetik özelliklerinin açığa çıkarılması, kanser teşhisinde kullanılan görüntüleme yöntemleri ve patoloji alanındaki ilerlemeler, hedefe yönelik tedavilerin ve immünoterapi ajanlarının geliştirilmesi sayılabilir.
Tüm bu gelişmeler sonucu eskiden hemen her hasta için benimsediğimiz standart tedavi şekli bugün yerini tamamen kişiye ve hastalığa özgü spesifik tedavi yaklaşımına bıraktı. Burada tümörün karakteristik moleküler özeliklerini belirleyip ilaç seçimini buna göre yapmaktan, böylece hastalığı körlemesine tedavi etmemekten bahsediyoruz. Bunların yanında yapay zekâ temelli tanı ve tedavi programlarının geliştirilmesi özellikle gündelik pratikte hekimlere çok yardımcı olacak gibi görünüyor. Elbette “Yapay zekâ artık doktorun yerini alacak” gibi bir cümle kurmak bugün için, hatta gelecekte bile çok iddialı olur; çünkü hekimlik hastaya dokunmayı ve sentez kabiliyetini gerektirir. Ancak yapay zekânın gelecekte hekimlerin ve sağlık çalışanlarının birçok iş yükümlülüğünü hafifletebileceği söylenebilir.
Özellikle hedefe yönelik akıllı ilaçların ve immünoterapinin son 20 yıllık süreçte kanser tedavisindeki devrim niteliğindeki gelişmeler olduğunu söyleyebiliriz. Eskiden kalıcı şifa şansı bulunmayan birçok kanser türünde günümüzde bu tedaviler sayesinde çok uzun yaşam süreleri elde etmek, hatta belli bir hasta grubunda kalıcı şifa sağlamak mümkün olabiliyor.
Özetle, bugün için ileri evre bile olsa kanserin yenilebilir ve kalıcı şifa şansı olabilen bir hastalık olduğunu söyleyebiliriz. Önümüzdeki 15-20 yıllık süreçte teknolojideki gelişmelerin daha da ivme kazanacağını düşünürsek, bu zor hastalıkla savaşta elimizin hayli kuvvetleneceğini ümit ediyorum.
‘ARTIK YAVAŞ YAVAŞ SONUCA DOĞRU GİDİYORUZ’
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Gökhan Özyiğit
1990 yılından beri istatistiklere bakıldığında kanser ölümleri yüzde 30 oranında azalmış durumda... Zaten kanser ölümlerinin büyük kısmı ağırlıklı olarak gelişmemiş ülkelerde görülüyor. Şöyle söyleyeyim; tüm kanser ölümlerinin yüzde 70'i orta ve düşük gelirli ülkelerde ortaya çıkıyor. ABD ve Avrupa, şu an için kanserden ölümlerin yüzde 30'unu oluşturuyor. Fakat son yıllarda kansere dair yürütülen çalışmalar, istatistiklere de pozitif olarak yansımaya başladı. Görünen o ki yavaş yavaş sonuca doğru gidiyoruz. Oldukça sevindirici gelişmeler meydana geliyor.
Özellikle yapay zekâ artık hayatımızın bir parçası olacak gibi duruyor. Pek çok projede kullanılmaya başlandı. Yapay zekânın tespit başarı oranının iki radyologla birlikte yapılan normal teşhis süreciyle aynı olduğu çalışma çok kıymetli… Fakat bilim insanları bunun yaygın bir şekilde kullanılması için daha fazla araştırmaya gerek duyulduğunu da söylüyor. Prof. Dr. Canan Dağdeviren’in de meme kanserini erken tespit edebilmek amacıyla elektronik sütyen geliştirmesi çok güzel. Bu da tanıyla ilgili güzel ve umut verici bir gelişme... Fakat son olarak haberlerde de yer alan kanser öldürücü hapa yorum yapmak için daha çok erken. Çok iddialı sözlerle basında yer alınca biraz ilgi çekti tabii. Henüz Faz-1 çalışmalarında ve şu aşamada kanseri öldürüyor ya da bitiriyor demek zor. Faz-2 ya da Faz-3 aşamasında olsaydı daha net şeyler söyleyebilirdik. Ama takip ediyoruz, sonuç olarak bu da umut verici...
American Cancer Society'e göre, ABD'de kanserden ölüm oranları 1991'den 2019'a kadar geçen otuz yılda yüzde 32 düştü. Açıklanan düşüş, 3,5 milyon daha az ölüm anlamına geliyor.
‘KANSERDE İLERLEYEN ZAMANDA ÇOK DAHA BÜYÜK ADIMLAR ATILACAĞI KONUSUNDA UMUTLUYUZ’
Genel Cerrahi-Meme Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Pelin Basım
Meme kanseri kadınlarda en sık rastlanan kanserlerin başında geliyor. Erken evrede tespit edildiğinde çok daha kolaylaştığı bilgisine dayanarak, tarama ve tedavi yöntemlerindeki hasta ve hekime kolaylık sağlayan her türlü metodolojik, teknik ve tedavisel yaklaşım hastalar için yeni umut kapıları aralıyor.
Yapay zekâ ile meme radyoloğunun değerlendirmesini bir arada yorumlayan görüntüleme yöntemleri, Prof. Dr. Canan Dağdeviren’in geliştirmekte olduğu sütyen içi mini ultrason tarama cihazı, yan etkisi az, hedefe yönelik ve hastalıklı hücreyi tanıyarak yok etmeyi amaçlayan kemoterapi ilaçları, hastalığın erken tanısı ve tedavisini kolaylaştırmayı amaçlarken aynı zamanda sağ kalımı ve hastalık geçiren bireylerin hayat kalitesini artırıyor. Bu nedenle son gelişmeler çok sevindirici…
Öte yandan bir diğer gelişme ise kanser genomu üzerinde yapılan çalışmalarda meydana geliyor. Kanserli hücrelerin vücutta henüz oluşum evresinde yok edilebilmesini sağlayan teknolojinin geliştirme çalışmaları devam ediyor. Bu sayede belki de önümüzdeki 15-20 yılda kanser açısından yüksek risk grubunda olan hastalar erken dönemde tespit edilebilecek ve hastalık oluşmadan koruyucu önlemlerle önüne geçilebilmesi sağlanacak. Henüz kat edilmesi gereken çok yolumuz olsa da kanserde ilerleyen zamanda çok daha büyük adımlar atılacağı ve bu ilklerin başında gelen kanser türünün de meme kanseri olacağı hususunda umutluyuz.
‘GİDEREK DAHA MOLEKÜL HEDEFLİ BİR KANSER TEDAVİSİ BİZİ BEKLİYOR’
Medikal Onkoloji Uzmanı Dr. Vildan Kayku
Sadece erken evre değil, ileri evre kanserlere de baktığımızda kanser, öyle bir yöne evrilmeye başladı ki artık biz tümörün çapına ve şekline bakmaktan çok, kanserin moleküler alt yapısına, genetiğine yani tamamen o incecik asıl detaylarına inmeye başladık. Kanserin kendi genetiği ve kendi moleküler alt yapılarına göre de yeni tedaviler verebiliyoruz. Halk arasında buna hedefe yönelik tedaviler ya da akıllı ilaç deniyor. Bu tedaviler de son 10 yılda inanılmaz bir hızla gelişiyor.
Özellikle ileri evre kanserler, bu gelişmelerle ölümcül olmaktan çıkmaya başladı. Diyabet veya hipertansiyon gibi kronik hastalık formunda kişinin de hayatını, yaşam konforunu bozmadan, günlük işlerine ve hayatına normal devam edebildiği bir hastalık olma yolunda ilerlediğini söyleyebiliriz.
Klinik sonuçlarını da daha yakından ve daha uzun vadede gözlemlemeye başladık. Gerçekten de pozitif bir durum yakaladığımızda çok daha fazla umut veren sonuçlar elde edebiliyoruz. Hedefe yönelik tedaviler arasında yine immünoterapi, kanser tedavisinde büyük bir çığır açtı. Tüm sonuçları, hemen hemen her çalışmayı olumlu yönde etkiledi. Gelecek biraz daha moleküllere, tümörün genetiğine inmeye başlayacak. Hatta tümörün genetiğinin yanı sıra kişinin kendisinin kalıtsal olarak taşıdığı mekanizmaların da birtakım tedaviler konusunda bize yol göstereceği yönünde düşüncelerim var. Giderek daha molekül hedefli bir kanser tedavisi bizi bekliyor gibi görünüyor.
'SON YEDİ SEKİZ YILDA BAŞ DÖNDÜRÜCÜ GELİŞMELER OLDU'
İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Veysel Haksöyler
Kanser tedavisinde son yedi sekiz yıl içinde baş döndürücü gelişmeler oldu. 2000’li yılların başına kadar kanserin sistemik tedavisinde elimizde kemoterapi dışında seçenek yokken, bu tarihten sonra halk arasında ‘akıllı ilaçlar’ olarak adlandırılan ve vücudumuzdaki normal hücrelere zarar vermeyen, tümör hücrelerini tanıyıp hedefleyen ‘hedefe yönelik moleküller’, 2015’ten sonra da vücudumuzun savunma hücrelerini kuvvetlendirip tümör hücreleri ile çok daha etkili mücadele etmesini sağlayan ‘immünoterapi’ klinik pratiğimizde devrim yarattı.
Akıllı ilaçların kullanım alanı bazı kanser türlerine özgüydü, buna bağlı olarak kullanım alanı dardı; ancak immünoterapi kanser tedavisinde kendine çok geniş bir alanda yer buldu. Neredeyse tüm kanser türlerinde kemoterapiye kıyasla çok daha etkili olduğunu gördük. Üstelik bu etki, kemoterapinin aksine kısa süreli değildi. İşe yarayan hastalarda faydası çok daha uzun sürüyordu. Belki daha önemlisi, kemoterapinin neden olduğu saç kaybı, bulantı-kusma, kan değerlerinde düşme ve buna bağlı gelişen bağışıklık zayıflaması gibi yan etkileri de yoktu. Hastaların çoğu bu tedaviyi alırken yan etki hissetmiyor, günlük aktivitelerini sorunsuz gerçekleştirebiliyordu.
Örneğin daha önce birkaç aylık yaşam süresi öngördüğümüz dördüncü evre malign melanom (cilt kanseri) hastalarının yarısına yakınının immünoterapi ile beş yıldan uzun süre hastalık ilerlemeden hayatta kaldığını gördük.
Son yıllarda tümör DNA’sının neredeyse tamamını detaylı analiz edebilmek için Next Generation Sequencing (yeni nesil dizileme-NGS) yöntemi, özellikle gelişmiş ülkelerde standart olarak kullanılmaktadır. Bu yöntemle tüm DNA incelenip hatalı kısım saptanmakta, tümörün akıllı ilaçlara veya immünoterapiye duyarlı olup olmadığı tahmin edilebilmektedir. Tedavi yanıtını önceden öngörebileceğimiz bu testlere Prediktif Moleküler Biyobelirteçler (MSI, tümör mutasyon yükü, PDL-1 seviyesi, DNA’daki mutasyonlar vb. gibi) diyoruz. Her hastada bu prediktif moleküler biyobelirteçi saptayabilirsek ve doğru hastaya kendine özgü olan doğru ilacı vermeyi başarabilirsek o zaman kanseri çok daha kolay tedavi edebilir ve belki de ölümcül bir hastalık olmaktan çıkarmayı konuşabiliriz.
ÖNÜMÜZDEKİ YILLARDA KANSER TAMAMEN İYİLEŞMESE BİLE HASTALAR NORMAL HAYATINA DEVAM EDEBİLİR
Yıllar içinde onkoloji alanında tecrübe ettiğimiz şey ise hiçbir tedavinin, kanseri önlemenin ya da erken evrede saptamanın yerini alamadığıdır. Yapay zekâ destekli radyolojik görüntüleme yöntemleri ve giyilebilir teknolojideki yenilikler önümüzdeki yıllarda kanserin henüz şikâyete sebep olmadığı erken evrelerde saptanmasını sağlayacak ve bazı tarama testlerinde standart yöntemler olarak yerini alacaktır.
Özetle, bu gelişmeler ışığında önümüzdeki 10 belki 20 yıl içerisinde yapay zekâ destekli tarama ve teşhis testleri tanı sürecini kolaylaştırıp hızlandıracak gibi görünüyor. Moleküler/genetik alandaki gelişmeler ise hangi hastanın hangi tedaviden yarar göreceğini tahmin edebilmemizi sağlayacak. Muhtemelen her hastayı kendine özgü bireyselleştirilmiş yöntemlerle tedavi edebileceğiz. Çok iddialı gibi görünse de daha da uzun vadede belki de kanser tedavisinde ameliyatların bile yerini çok daha akıllı ilaçlar alacak. Bu perspektifte, önümüzdeki on yıldan sonra evresinden bağımsız olarak birçok kanser türünün iyileşebileceğini; tamamen iyileşmese bile diyabet, böbrek yetersizliği, kalp hastalıkları hastaları gibi uzun yıllar ağır şikayetleri olmadan, normal hayatını konforlu bir şekilde yaşayabileceğini öngörebiliriz.