Güncelleme Tarihi:
THE HILLS HAVE EYES
TEPENİN GÖZLERİ
Yön: Alexandre Aja
Oyn: Aaron Stanford, Kathleen Quinlan, Vinessa Shaw
Tür: Korku-Gerilim
Süre:107 dk.
Holywood’da, başarılı olmuş korku, gerilim filmlerini yeniden elden geçirme furyası devam ediyor.
Tepenin Gözleri bunun en son örneği. Wes Craven imzalı 1977 yapımı film, 27 yaşındaki gencecik bir yönetmenin ellerinde ve tabii yine Wes Craven himayesinde yeniden sinemaseverlerle buluştu.
Hikayenin çıkış noktasında son derece dramatik bir olay var. Amerikan hükümeti nükleer deneme yapabilmek için belli arazilerin boşaltılmasını istemiş. Bölgeden ayrılmak istemeyen madenciler ise kimyasallara maruz kalarak mutasyona uğramış. Ortalık hilkat garibesi kaynıyor. Gözlerden uzak, ıssız arazide yaşamakta olan bu yaratıklar, oraya yolu düşenlere saldırarak dehşet saçmakla kalmıyor, insan etini de büyük bir iştahla mideye indiriyorlar.
BİRBİRLERİNİ YEMELERİ AN MESELESİ
Tepenin Gözleri, tatil için Los Angeles’a giderken, yolu bu yamyamların yaşadığı yere düşen talihsiz Amerikan ailesinin başına gelenleri anlatıyor.
Söz konusu ailenin fertlerine bakınca, yamyamlar olmasa bunlar bu tatilde birbirlerini yerlermiş diyorsunuz içinizden.
Anne baba, ikisi kız, biri erkek üç çocukları, bir damat ve bir de bebek bir karavana doluşmuş gidiyorlar.
Eski bir dedektif olan, Big Bob lakaplı Bob Carter (Ted Levine) ve eskiden asi ruhlu olduğu söylenen ama şimdi katı kuralları olan eşi Ethel (Oscar Ödülü adayı Kathleen Quinlan) evlilik yıldönümlerini çocukları ile geçirmek istemişler. Ama çocuklardan hiçbiri bundan memnun değil.
Küçük kız Brenda (Emilie De Davin) karavanla yolculuktan nefret etmekte. Sürekli olarak California Dreaming parçasını dinliyor ve bir an önce Los Angeles’a varıp, kendini deniz kıyısında atmak istiyor. Oğulları Bobby (Dan Byrd), Güzel ve Çirkin adlı iki Alman Kurduyla her şeyden daha çok ilgili. Büyük kız Lynn (Vinessa Shaw) yeni doğmuş bebeği nedeniyle bu uzun yolculuktan dolayı endişe duyuyor, ama daha çok kocası Doug (Aaron Stanford) ile uğraşmak zorunda kalıyor. Çünkü damat ve kayınpederin arası hiç de iyi değil. Eski polis, damadı pek bir sümsük buluyor.
Çölde, ıssız arazide yapılan yolculukta kestirme yolu seçmek, üstüne bir de kaza geçirmek hayra alamet değildir. Bu uzaktan mutlu, içeriden bakıldığında sorunlu Amerikan ailesini taşıyan araç kaza geçirdiğinde aynen böyle oluyor. Kan kokusu alarak keşfe çıkan kurt köpeği Güzel feci şekilde öldürülüyor. Yardım bulmak için en yakın benzinliğin yolunu tutan babanın başına gelenlerden sonra ise sıra araçta kalanlara geliyor. Tepelerde yaşayan hilkat garibelerinin gözleri, bu savunmasız ailenin etinde kemiğinde.
YAMYAMLAR DA İNSAN
İlkinin de bu devam filminin de anlatmak istediği şeylerden biri, yakınlarını kaybeden, şiddete maruz kalan insanların zaman içinde yamyamlar kadar acımasız ve vahşi hale dönüşebileceği. En yumuşak, karıncayı bile öldüremeyecekmiş gibi duran insanlar bile, yaşamın onlara sunduklarına paralel olarak değişim gösterebiliyorlar.
Filmin biraz daha derinine inersek, yamyamlık yaptıkları için nefretimizi toplayan ucubelerin de aslında birer kurban olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Onlar da nükleer deney takıntılı Amerikan hükümetine kurban gitmiş insanlar. Belki onlar da yıllar önce karıncayı bile incitmiyordu.
Kendilerinin ve çocuklarının korkunç görüntülerinin, yaptıklarının sorumluları belli ki onlar değil, Amerikan hükümetinin, saldırdıkları Amerikan ailesinin vergi ödediği devletin ta kendisi.
Buradan bakarak, Tepenin Gözleri’nin satır aralarında sistem eleştiri yaptığını söyleyebiliriz.
BU KEZ HEDEF ŞAŞMIYOR
Wes Craven, 1977 yapımı filminin yeniden çevriminde bu kez yapımcı olarak yer alıyor. Filmi Yüksek Gerilim adlı gerilimle övgü toplayan genç Fransız yönetmen Alexandre Aja’ya teslim ederek çok doğru bir karar aldığı açıkça ortada. Yenilerden çok 70’li yılların korku filmleriyle beslendiğini söyleyen 27 yaşındaki bu genç yönetmen hikayeyi aynen alarak yola koyulmayı tercih etmiş. Fas çöllerinde yaptığı çekimlere gelmeyen ve kendisini olabildiğince serbest bırakan Craven’ı da sık sık bilgilendirmeyi ihmal etmemiş tabii.
Karşımızda, genç bir yönetmenin başarısını gözler önüne sermesinin yanı sıra, ilk filmin hayranlarını ziyadesiyle memnun edecek bir korku filmi var.
Sis, Mumya Evi, Teksas Katliamı gibi yapımların yeniden çevrimlerinde çuvallayan Hollywood, bu kez hedefi tam 12’den vurmuşa benziyor. Tepenin Gözleri, korku gerilim filmi fanatikleri için müthiş bir seyirlik.
Beyazperdede dehşet, kan, gerilim, vahşet görmekten hoşlananlardansanız, kendinizi “Elime silah almam” diyen Amerikalı gence bile katliam yaptıran yamyamlara teslim etmeniz yeterli olacak.
PORTAKAL GAZI'NIN SONUÇLARI
Açılışta birbiri ardına atom bombası denemeleri ve hilkat garibeleri fotoğraflarını izliyoruz. Böylelikle olayların nedenini ve filmimizin saldırgan yaratıklarının kimler olacağını ve neye benzeyeceklerini anlamamız sağlanıyor. Ancak belirtmeden geçmeyelim, açılıştaki perdeye yansıyan bu görüntüler, ilk kez Vietnam’da kullanılan Portakal Gazı (Agent Orange) adlı kimyasal silah nedeniyle meydana gelen fiziksel bozukluklara ait. Filmin Vietnam’la bir ilgisi var mı derseniz, yok tabii. Burada izleyici olarak biraz kandırılmış oluyoruz.
YAMYAMLARIN TURŞUSU BİR BAŞKA OLUR
1977 yılı yapımı ilk Tepenin Gözleri ilhamını, 17. yüzyılda yaşadıkları bölgeye yolu düşenleri yiyen Bean ailesinden almış. Efsaneye göre İskoçya’da yaşayan Sawney Bean ve karısı tepelere çıkar ve bir mağaraya yerleşir. Zaman içinde çocukları ve onların ensest ilişkileri sonucunda dünyaya gelen torunlarıyla birlikte 48 kişilik bir aile olurlar. Bu kalabalık aile yaşamak için yoldan geçenlere tuzak kurar ve ardından da bir güzel mideye indirir. Hatta yiyemedikleri parçaların turşusunu kurdukları bile söylenmektedir. Bean ailesinin varlığı uzun süre gizli kalır. Ta ki bir gün ellerinden bir kurban kaçıp, onları ispiyonlaya kadar.
Wes Craven filminin senaryosunu yazarken işte bu efsenayi baz almış. Sonrasında ise olaya farklı bir boyut getirerek, beyazperdeye, atom bombası denemeleri sonucu fiziksel değişime uğrayan madencilerin hikayesini yansıtmış. 2006 yılında gelen yeniden çevrimde de durum değişmiyor. Filmde kimyasallara maruz kalmış madencilerin öyküsünü izliyoruz.