Güncelleme Tarihi:
Yeni Havva Catherine Corsini'nin yönettiği ‘‘Yeni Havva’’ adlı filmde yalnız yaşayan kadın tipini Karin Viard canlandırıyor. Bu başına buyruk yalnız kadın, Fransa'da iktidarda olan Sosyalist Parti'nin durmuş oturmuş bir üyesine aşık olur. Adam bir aile babası olduğu gibi, mesleki ve siyasi hayatında da son derece istikrarlıdır. Yeni Havva ise onun tam tersi...
Biliyor muydunuz?
35 yaşındaki Parisli her 4 kadından biri tek başına yaşıyor.
Fransa'da kendini kadın-erkek ilişkilerini incelemeye adayan sosyolog Jean-Claude Kaufmann'ın yazdığı ‘‘Yalnız Kadın ve Beyaz Atlı Prens’’ adlı kitap, Le Nouvel Observateur'ün geçen haftaki kapağını bu konuya ayırmasına neden oldu.
Jean-Claude Kaufmann kitabını sayısız ‘‘solo’’ kadınla konuşarak hazırlamış. Kitap, kadınlar arasında bekarlığın gittikçe arttığını belirtmekle birlikte, her şeyin çok basit olmadığını da gösteriyor.
Çünkü bu eğilimin yanı sıra, iki gerçek daha var: Birincisi, toplumun evlenmemiş kadınlar üzerindeki baskısı sanıldığının aksine hiç de azalmış değil. İkincisi, kadınlar yalnız yaşamalarına rağmen hala beyaz atlı prensi beklemeye devam ediyorlar.
Yaşı 40'a yaklaşan ‘‘solo’’ bir kadın durumunu şöyle anlatıyor: ‘‘25, 26 yaşıma kadar ailem benimle dalga geçer, gönül maceralarımı öğrenmek isterlerdi. Şimdiyse derin bir sessizlik var. Artık kimse bana 'eee, neler oluyor bakalım?' diye sormaya cesaret edemiyor...’’
Ancak, ‘‘solo’’ yaşamanın bazı avantajları da var. İşte bunları yazar şöyle sıralamış:
MÜZİK, TELEFON, KİTAP
Yalnız kadınlar, hayatlarını ikiye bölünmüş olarak yaşadıkları halde, yani bir yandan toplumsal modele uyum sağlamak için içlerinde bir istek duyup, bir yandan da özgürlüklerinden vazgeçmeye yanaşmadıkları halde, mutsuz değiller. Çünkü ‘‘solo’’ yaşamak, ‘‘yapayalnız’’ yaşamak anlamına gelmiyor. Asıl can sıkıntısı, yalnızlık duygusu en çok evli ve çalışmayan kadınlar için geçerli. Yalnız kadınlar ise evli kadınlardan daha çok dışarı çıkıyor, hayatı daha dolu yaşıyorlar. Örneğin sergilerde ve müzelerde evli kadınlardan çok bekar kadınlar görülüyor. Yalnız kadınların hayatında çok fazla olan üç şey var: Müzik, telefon, kitap. Çelişkili gibi gözükebilir ama, bu çocuksuz ve kocasız kadınlar evcil hayvanlara da çok düşkün değiller, çünkü evlerine diledikleri gibi girip çıkmak, istedikleri an yolculuğa çıkmak istiyorlar. Yemek alışkanlıkları feci: Yalnız insanın sofra kurup masa başına oturması çok zor olduğundan, her yerde, halının üzerinde, yatakta, sehpada bir şeyler atıştırıyorlar.
En önemlisi: Yalnız yaşayan kadınlar işlerinde evli kadınlara göre çok daha başarılı. Oysa evli erkekler işte bekarlara göre çok daha başarılı!
Yalnız kadınların hayatında bir diğer önemli nokta da kendileri gibi yalnız kadın arkadaşlar. Kaufmann bu durumu şöyle açıklıyor: ‘‘Bir karşı-okyanusta bir karşı-kültür alanı.’’
Ama yine de ‘‘beyaz atlı prens’’ hayali, yalnız kadınları terketmiş değil. Kaufmann, Fransa'da en çok satan kadın dergisi Marie-Claire'e gelen yüzlerce okuyucu mektubunu tarayarak yalnız kadınların beynindeki ‘‘beyaz atlı prens’’ imajını inceliyor. Kimileri, bu prensi en basit haliyle hayal ediyorlar: Tüylü şapkası, beyaz atıyla! En çok istenilen şey, bu prensin geniş omuzları olması. Bu fiziksel değil mecazi bir anlam taşıyor. Yalnız yaşayan kadınlar sık sık hayatın zorlukları karşısında bunalıyorlar.
TARİHTE İLK KEZ
Le Nouvel Observateur Dergisi, kadınların yalnız yaşaması konusunda aile tarihçisi Andre Burguiere'le bir röportaj yapmış. Burguiere şöyle diyor:
‘‘Kadının özerkliği ve yalnızlığı tarihte çok radikal bir yenilik. Eski çağlarda erkeklerin bekarlığı tercih ettiği zamanlar var. Örneğin Rönesans zamanında yalnız yaşayan erkeklerin oranı yüzde 10'a yaklaşmış. Ama eski toplumlarda kadın özgür olmadığı için hiçbir zaman yalnız yaşayamamış. 19. yüzyıla kadar sadece dul kadınların belli bir özgürlüğü var. Eğer çocukları henüz rüştlerini ispat etmemişse, dul kadın kocasının işini devam ettirebiliyor ve yalnız yaşayabiliyor. Ama diğer durumlarda babasının, kocasının, erkek kardeşlerinin ya da oğullarının denetimi altında.’’
Kadınların yalnız yaşama hakkını elde etmesi tabii hem Batı hem Doğu toplumlarında hukuki bir devrim, ama ekonomik devrimle de ilgisi var. Çünkü yalnız yaşayabilmek için para kazanıyor olmak gerekiyor. 20. yüzyıl başında kadınlara eğitim hakkı verilmesi, onların çalışmasını sağlamaya yetmiyor. Ancak II. Dünya Savaşı'nda, bütün erkekler cephedeyken kadın işgücüne muhtaç kalınınca kadınlar çalışmaya başlıyor ve savaştan sonra da bu eğilim devam ediyor. 1960'lardaki zihniyet devrimi de kadının çalışması üzerindeki toplumsal baskıyı ortadan kaldırıyor.
Çöpçatanlık sektörü
New York'un göbeği Manhattan'da her erkeğe 5 kadın düştüğünü biliyor muydunuz? Dolayısıyla buradaki kadınlar mecburen yalnız yaşamak zorunda. Amerikalıların herşeyden para kazanma eğilimi bu noktada kendini gösteriyor. New York'ta gittikçe gelişen ve alt dallara bölünen geniş bir çöpçatanlık sektörü var.
FIRST IMPRESSIONS INC.
Bu şirketin adının anlamı İlk İzlenimler. Erkek ve kadınlara ilk buluşmalarında ne yapmaları gerektiği konusunda danışmanlık hizmeti veriyor. Şirkette kadın müşterilerle erkekler, erkek müşterilerle kadınlar ve gay müşterilerle gayler ilgileniyor. Müşteri Paninoteca Kafesi'nde danışmanla buluşuyor. Müşteriyle danışman, bir saat boyunca sanki ilk kez buluşan bir çiftmiş gibi rol yapıyorlar. Tatlı yendikten sonra danışman kalkıp şirkete dönüyor ve dört sayfalık bir rapor hazırlıyor. Müşteri, gerçek hayatta birisiyle ilk kez buluşurken ne yapması gerektiğini bu sayede öğreniyor.
CHECK A DATE INC.
Bu, bir detektiflik şirketi. Adının anlamı: Çıkacağınız Kişiyi Çek Edin. Birisiyle ilk kez çıkacaksanız bu şirkete başvuruyorsunuz. Buluşacağınız kişinin geçmişi, karakteri ve mali durumunu öğreniyorsunuz.
IT'S JUST A LUNCH! INC.
Şirketin adının anlamı ‘‘Bu Sadece Bir Yemek!’’ şirketi. Tam bir çöpçatanlık bürosu. İsteyen müşterileri birbirleriyle tanıştırıyor. Ama bir fuhuş şirketi değil. Şirketin müşterileri arasında yaptığı bir ankette şu sonuçlar elde edilmiş: Bekar kadınların yüzde 62'si, buluştuğu adamı bir kere daha görüp görmeyeceğine ilk bir saat içinde karar veriyor. Yüzde 90'ı adamın mali durumunun belirleyici olduğunu söylüyor. Erkeklerin yüzde 56'sı kadınlar hakkındaki kararını ilk 15 dakikada veriyor, yüzde 51'i için de buluştuğu kadının mali durumu önemli.
CAFE DRIPP
New York'ta bir bar. Özelliği, burada 22 bin fişten oluşan bir buluşma kataloğunun bulunması. Her isteyen 5 dolar vererek nasıl bir insan olduğunu, nasıl biriyle çıkmak istediğini bildiren bir fiş dolduruyor. Biriyle buluşabilmek için 2.5 dolar ödeyip kafedeki veri bankasından yararlanabiliyor.