Güncelleme Tarihi:
Fransa'nın en çok satan yazarı Emmanuel Carrere sarsıcı bir gerçek olayı romanlaştırdı
DOĞAN KİTAPÇILIK'TAN ŞOK ROMAN 'RAKİP'
13 Ocak 1993 Çarşamba tarihli Liberation Gazetesi'nin manşet haberiydi. 9 Ocak 1993'te, cumartesi sabahının kör karanlığında, Fransa'nın İsviçre sınırındaki Ferney kentinde, sokakları temizlemek üzere işe koyulan çöpçüler bir evin yanmakta olduğunu farkettiler. İtfaiyeciler yangına müdahale edip eve girdiklerinde, ikisi çocuk biri kadın, üç ceset ile vücudunun bazı yerleri yanmış, yerde baygın ve şuuru kapalı bir şekilde yatan bir adamla karşılaştılar.
Yangın söndürüldükten sonra, komada olmasına karşın hala yaşıyor durumdaki tek kişi, Jean-Claude Romand, ağır yanıklarda kullanılan özel bir ambulansla acilen Cenevre Hastanesi'ne kaldırıldı. Karısı Florence, yedi yaşındaki kızı Caroline ve beş yaşındaki oğlu Antoine damgalanmış, gri plastikten, ceset torbalarına konuldular.
İlk incelemeler gösterdi ki, evdeki üç kişinin ölüm saati yangının çıkışından birkaç saat önceydi. Kadın, sert bir biçimle başına vurularak, iki çocuk da ateşli bir silahla vurularak öldürülmüştü. Jandarma, acı haberi Jean-Claude'un, Jura Dağları'nda yaşayan annesi ile babasına iletmek istediğinde, yaşlı ve sağlıksız iki ihtiyarla köpeklerinin de kendi evlerinde kurşunlanarak öldürülmüş olduğunu öğrendi.
HERKESE YALAN SÖYLEDİ
Soruşturma sırasında, jandarma Jean-Claude Romand'ın ne iş yaptığını öğrenmek istedi. Çevredekiler doktor olduğunu söylüyordu ama muayenehanesi yoktu. En yakın arkadaşı, Cenevre'deki Dünya Sağlık Örgütü'nde -WHO- araştırmacı olarak çalıştığını iddia ediyordu ama örgütte çalışan bir tek kişi bile onu tanımıyordu. Ayrıca kayıtlarda da hiçbir şekilde adına rastlanamadı. Ne Tabipler Odası'nın üye, ne Paris hastanelerinin personel ve hasta, ne de büyük başarıyla bitirdiği zannedilen Lyon Tıp Fakültesi'nin mezuniyet kayıtlarında Jean-Claude Romand diye biri vardı.
Lyon Tıp Fakültesi'ne giriş kaydını yaptırmış ancak ikinci sınıftan itibaren hiçbir imtihana girmemişti. Dönem arkadaşlarıyla birlikte son sınıfa kadar bütün dersleri takip etmiş ama hiçbir sınava girmediği için fakülteden mezun olamamıştı. Ne var ki, arkadaş çevresindeki herkes onu başarıyla mezun olmuş zannediyordu.
Kayıtlar incelenmeye başladıktan sonra, gerçekler birbiri ardına sökün etmeye başladı. Ve durum açıklığa kavuşmaya başladığında çevresindekilerin yaşadığı şaşkınlık tarif edilebilecek gibi değildi. Jean Claude Romand hakkında bilinen her şey yalandı. 18 yaşından beri yalan söylüyordu. 21 yıldır herkese, en yakınlarına, karısına, çocuklarına hatta kendisine bile yalan söylüyordu. Hiçbir ayrıntısını ihmal etmeden mükemmel ve son derece saygın bir hayat kurmuştu kendisine. Ne var ki, baştan aşağı sahte bir hayattı. Aslında bir mesleği bile yoktu. Toplumdaki mükemmel görüntüsünün arkasında bir hiç vardı. Yıllardır her gün hayali bir işe gitmek üzere evden çıkıyor, bütün gün şurada burada, dağda bayırda dolaştıktan sonra, güya yorgun argın eve dönüyordu.
Görünüşe bakılırsa çok meşgul bir adamdı. Önemli bir tıp adamıydı. Zamanında Paris'te tıp stajı yapma hakkını beşincilikle kazanmıştı. Yoğun iş seyahatleri, tıbbi buluşlar, dünya çapında araştırmalar falan çok yoruyordu onu. Fransa'nın o zamanki sağlık ve sosyal güvenlikten sorumlu Devlet Bakanı Bernard Kouchner'le (Daha sonra BM Kosova Özel Temsilciliği'ne atandı) yakın dosttu. Ayrıca kansere yakalanmıştı ve Paris'te ünlü Profesör Schwartzenberg'e tedavi oluyordu. Sıkı bir hayvanseverdi. Greenpeace üyesiydi. Vesaire vesaire vesaire...
O, yıllardır sürüp giden kurmaca oyunun senaristiydi. Gerçekte Jean-Claude Romand hiçbir şey yapmıyordu. İşin ilginç yanı, bunca yıl boyunca anlattığı bunca yalandan kimse kuşkulanmıyordu.
Peki bu kadar üst düzey bir yaşamı gerçekleştirebilecek para nereden geliyordu? Dolandırıcılıktan. Kendi anne ve babasının, amcasının, Paris'te yaşayan ama bir dargın bir barışık oldukları sevgilisinin ve karısının ailesinin birkaç milyon Frank tutan birikimlerini, emeklilik ikramiyelerini ve onların sahip oldukları birtakım gayrimenkullerin satışından elde ettikleri gelirlerini çeşitli banka ve kuruluşlarda değerlendirmek amacıyla alıp kendisi ve ailesi için harcıyordu.
ÇÖZÜMÜ AİLESİNİ ÖLDÜRMEKTİ
Karısı ilk yalanını yakaladığında gerisinin çorap söküğü gibi geleceğinden korktuğu için, bu sahte yaşamın birinci derecedeki tanıklarının hepsini, karısını, iki çocuğunu, annesini, babasını ve köpeğini öldürdükten sonra televizyonun karşısında oturup üç saat çılgınca zapping yapmıştı. Seri cinayetlerden sonra hayatının en büyük enerjisini harcamıştı. Sabaha karşı, çöpçülerin gelme saatine yakın evi yakmış, kendisinin anlattığına bakılırsa, intihar etmeye niyetlenmişti. İtfaiyeciler yetiştiğinde amacına ulaşamamıştı. Çünkü itfaiyeciler içerde canlı birinin olduğunu anlasın diye pencereyi açık bırakmayı ihmal etmemişti.
Duruşmalar sırasında ortaya çıktı ki, kayınpederinin damadına yatırım amacıyla verdiği parayı geri istemesiyle, Jean-Claude yanındayken evinin merdivenlerinden düşüp ölmesi de aynı günlere rastlıyordu. Bu yüzden kayınpederini de onun öldürmüş olabileceğinden kuşkulandılar. Ama kanıt bulunamadı. O da öldürmediğine dair yemin etti. Öldürseydi söylerdi, beş cinayet yerine altı olsaydı ne farkederdi ki!
2015 YILINDA ÇIKACAK
Paris'teki sevgilisini de öldürmeye kalkışmış ama kadın (adı Corinne) son anda kurtulmayı başarmıştı. Başarısız öldürme teşebbüsünün nedeni Corinne'in Jean-Claude'a verdiği yüklü miktardaki parayı geri istemesiydi. Ama ortada geri verilebilecek bir para yoktu ki! Jean-Claude Romand kendi kurduğu oyunun sonuna geldiğini hissettiği için sevgilisini öldürmeye çalışmış ama becerememişti. Eve döndüğünde karısı Florence da onun yalan söyleyip söylemediğini sorgulamaya başlayınca... Foyasının meydana çıkmasına çok az kaldığını hissedince... Bakışlarına katlanamayacağı insanları, en yakınlarını ortadan kaldırmayı tercih etmişti. Mitoman (yalan söyleme hastası) Jean-Claude Romand, ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Yirmi iki yıllık kesin mahkumiyet süresi karara bağlandı. Bir sorun çıkmazsa, 2015 yılında, altmış bir yaşında cezaevinden çıkacak.
Emmanuel Carrere'in yaşanmış ve tamamen gerçeğe dayalı bir
olayı araştırıp resmi kayıtlardan da yararlanarak yazdığı müthiş romanı 'Rakip', Doğan Kitapçılık tarafından Türkçe'ye kazandırıldı. Kitaba başladığınızda elinizden bırakamıyorsunuz. Bir solukta okunabilecek romanlardan. Ne fazla yüzeysel ne çok derin. Yüzde yüz gerçek. Kitabı bitirdiğinizde beyninize iki soru saplanıyor:
1) Hepimiz iyi kötü yalan söylüyoruz. Acaba benim zararsız zannettiğim bir yalan böylesine vahim bir sonuca ulaşabilir mi?
2) Böyle bir olay benim de başıma gelebilir mi?
Çok ünlü, çok satan bir yazar
Emmanuel Carrere, 1996 yılında, 20 Haziran ile 4 Temmuz arasında, Jean-Claude Romand davasını, haftalık Nouvel Observateur Dergisi'nin muhabiri olarak takip etmiş ve davanın seyrini yazmıştı.
Cinayetin işlendiği tarih olan 1993'te, yazar Emmanuel Carrere başka bir kitabını bitirmek üzereydi. 'Ben yaşıyorum, siz ölüsünüz: Philip K. Dick.' Hayran olduğu ünlü bilimkurgu yazarının yaşamöyküsünü anlattığı kitabına tesadüfen bu ismi vermişti. Ridley Scott, Philip K. Dick'in ünlü 'Blade Runner-Türkçesi Ölüm Takibi nedense' romanından film yapmıştı.
Emmanuel Carrere, 9 kitaplı, çok ödüllü, çok satan bir Fransız yazar. Çekemeyenler, annesinin desteği sayesinde diyorlar. Çünkü kendisi, ünlü tarihçi ve Academie Française'in yeni yaşam boyu sekreteri Helene Carrere d'Encausse'un oğlu.
Paris'te yaşayan, evli, 2 çocuklu, 42 yaşındaki Emmanuel Carrere, sinemaya da çok meraklı. Televizyon için senaryolaştırdığı kitaplardan biri de, konusu İstanbul ve Ankara'da geçen ve Georges Simenon'un en iyi romanı sayılan, 'Eminönü'nde Avrenos'un Meyhanesi.' Türkiye'de kısa bir süre kalan Simenon Türkiye'deki entellektüel ve levanten çevreleri Türk yazarlarından daha iyi tanımlamıştı. Bu gerçekten müthiş kitap eskiden Yılmaz Yayınları tarafından Türkçe olarak da basılmıştı. Yayınevi kapandığı için artık baskısı bulunamıyor.
Romanın adı 'L'adversaire-Rakip'. Çünkü Hırıstiyanlık kültüründe ‘‘Rakip’’, şeytana verilen adlardan biri. Yalan söyleyen anlamında. On Emir'den biri de ‘‘Yalan söylemeyeceksin!’’ Carrere kendisini ne agnostik ne ateist ne de dindar olarak tanımlıyor. Kitabın son cümlesi de şöyle: 'Düşündüm de, bu öyküyü yazmak ya bir cinayettir ya da bir dua.'
Yazarın gerçeği yazma hakkı yok mu?
Kitap yayınlandıktan sonra Fransız basını, gazetecilerin alışık olduğu bir soruyu gündeme getirdi ve uzun uzun şunu tartıştı: Yazarın gerçeği olduğu gibi aktarmaya hakkı var mıdır, yok mudur? Çünkü Fransa'da, kitaplarında gerçek olayları, kişileri ya da yerleri olduğu gibi aktaran bütün yazarlara iftira davası açılmıştı:
Jules Verne (Face au drapeau-Bayrağa karşı). Emile Zola (tam 6 dava). Michel Houellebecq (Les particules elementaires- Temel parçacıklar). Thierry Jonquet (Moloch-Herkesin bildiği ama yargıya intikal etmemiş bir suç vakasının romanı). Pierre Daninos (Snobissimo- Kapıcısını komik duruma düşürdüğü bir roman)...
Liste uzayıp gidiyor.
Bu arada, Carrere'e de,
kitapta adı geçen, Liberation'un eski muhabiri tarafından dava açıldı ama onlar kendi aralarında anlaştılar. Tartışmanın can alıcı noktası şuydu: Yargıç insan haklarını ve özel hayatı koruma hakkını gözetmek zorundadır ama ifade özgürlüğü hakkı ne olacak?
Türkiye'de de
Ayşe Kulin'e, 'Adı Aylin'den sonra, romanda lakabıyla birlikte adı geçenlerden biri dava açmıştı.
Türünün
en iyi örneği: Soğukkanlılar
Bu türün ilk ve
en iyi örneklerinden birini Truman Capote vermişti. 'De sang froid-Türkçeye Soğukkanlılar diye çevrildi.' Amerika'nın Kansas eyaletinde,
1959 yılında, iki serserinin birkaç dolar için bir aileyi nasıl öldürdüğünü anlatıyordu.
New York'lu
çıtkırıldım yazar, araştırmacı romancı olarak aylarca olay yerinde çalışmıştı. Gerçeğe bağlılığı manyaklık derecesindeydi. İki zavallının, gözü dönmüş iki katile dönüşüm sürecini çok iyi aktarıyordu. Bu kitaptan sonra yeni bir edebiyat türü doğdu: 'Kurgu olmayan roman.' Ya da 'Gerçek roman'. Ya da 'Gerçeğin romanı'. 1965'ten sonra
Amerikan Edebiyatı, seri katillerin baskınına uğradı ama Truman Capote'un romanı hala baş yapıt özelliğini koruyor.