Oluşturulma Tarihi: Mart 15, 1998 00:00
Tugrul SAVKAYBazen yasadiklarimizin gercek olup olmadigini dusunuyorum. Her sey gercekustu bir tablonun icinde geciyormus gibi geliyor. Herkesin kor, âlemin sersem olup olmadigindan ciddi bicimde supheleniyorum. Hatta giderek suphelenmekten oteye gecip kuskulanmaya basliyorum. Paranoyak bir ruh haline kapiliyorum... ‘‘Iyinin ve Kotunun Otesinde’’nin unutulmaz yazari Friedrich Neitzsche'nin bugunleri gormesini ne cok isterdim! Biz iyinin ve kotunun otesine coktan gectik. Simdi hayal ile gercegin sinirlarinda dolasiyoruz. En azindan bana oyle geliyor.Sanallik artik bir bilgisayar teknolojisi deyimi degil. Hayatin icinde de ayni sanalligi gozlemek mumkun. Akli kit, gustosu sinirli, parasi bol bir kesim dikkatleri fena halde uzerine cekiyor. Bir zamanlarin Guney Afrika'sindaki beyaz azinlik gibi, bunlar da dar nufuslarina ragmen aslinda toplumsal gucu olusturuyor. Sayica az olmalarinin toplumsal etkinlikleri ile ters orantili olmasinda sosyolojik bakimdan sasilacak bir yan yok. Cunku para genellikle bunlarin elinde. Sasilacak durum, birbirlerini koru korune taklitteki sarsilmaz kararliliklari. Delinin birinin attigi tasin pesinden kuyuya topluca atliyorlar ve birden o kuyuya atlamak bu mahfellerde moda oluveriyor.Mesela birdenbire cok mutevazi saraplara, inanilmaz paralar odenmeye basliyor. Sarabin pahalisi olmaz mi? Olur tabii. Bir Chateau Margaux'ya, bir Chateau Petrus'e, bir Chateau d'Yquem'in ‘‘Y’’sine saraptan anlayanlar sifiri bol Turk parasi ile yuz milyonlar odeyebilir. Boyle bir tutum ancak takdirle karsilanir. Ama sirf etiketi Fransizca diye on sekizinci sinif bir saraba esek yukuyle para vermek, ancak ismini seddeli yazmaktan imtina ettiklerime ozgu olmali. Bazi luks lokantalarin sarap kartlarinda sadece yili eski diye tutulan ic bosalmis saraplara ve ozellikle mutlaka yili icinde icilmesi gereken ama tarihi epey eski Beaujolais'lere rastladikca deli oluyorum. Bunlarin serbet niyetine icildigini gordukce busbutun cildiriyorum.CEHALETIN MAZERETI OLMAZSarap yalnizca bir ornek. Yoksa bilginin bu kadar onemsenmedigi, atisin bu kadar serbest oldugu, cehaletin bu kadar prim yaptigi, her turlu kazancin neredeyse butunuyle, talihe baglandigi bir baska yeri ben bilmiyorum. Bilenler varsa, lutfen soylesinler. Yasima basima bakmayip, her seyimi geride birakarak oraya gocmeye hazirim.Beni boyle dusunduren orneklerden birine gecenlerde eski bir dergide rastladim. Eski dediysem, birkac aylik bir dergi. Karistirirken aynen su satirlara rastladim: ‘‘Somonlu yumurta, petek bali, meyve sulari, peynir ve sarkuteri cesitleri, ev yapimi danish kekler, borekler, salatalar, kalamar, karides ve cesitli baliklardan olusan deniz mahsulleri, biberiye otlu dana pirzola, feslegen soslu florantine, kebap cesitleri.’’ Birkac satir sonra ise yazi soyle devam ediyor: ‘‘Sira tatlilarda: Krep, flambe, baklava...’’Ciddiyetin sadece ‘‘c’’ harfinin oldugu bir yerde boylesine yanlislar pespese inci tanesi gibi dizilmez. Meraklisinin kolayca tahmin ettigi gibi, sozkonusu yazi bir otelin ‘‘brunch’’ini tanitma iddiasinda. Ama yazanin ‘‘danish’’ dedigi Danimarka coreklerinin kekle ilgisi olmadigi konusunda bir bilgisi bulunmadigi apacik. Baliklarin deniz mahsulu olmadigini bilmiyor besbelli. Ya da yazi yazmasina izin verilmis dilbilgisi ozurlu biri oldugunu dusunmek zorundayim. Yoksa ‘‘kalamar, karides ve cesitli baliklardan olusan deniz mahsulleri’’ demezdi besbelli. ‘‘Feslegen soslu florantine’’in ne oldugunu yirmi dokuz yillik mutfak deneyimime ragmen cikaramadim. Ustalarim ‘‘florantine’’in icinde ispanak bulunan bir ‘‘sifat’’ oldugunu soylemislerdi. Bu sahin bilgi, yukaridaki yemegi aciklamaktan aciz. ‘‘Feslegen soslu florantin’’ ne? Yazanin yemegi gormedigi, kulaktan dolma bilgiyle yazdigi ortada. Gorse boyle sacmalamazdi.Tatlilara gelince, ‘‘flambe’’ tek basina orada ne ariyor? Bu sozcuk Fransizca ‘‘alevlendirilmis’’ demek. Yani tek basina bir anlami yok! Flambe edilen ne? Armut mu, elma mi, krep mi, karides mi? Sorunun cevabi yazida gorunmuyor. Herkes Fransizca bilmek zorunda degil, ama
yemek yazisi yazanlar mutfak terimlerini bilmekle mukellef.Yemekten anlamayanlarin otorite edasiyla yemek yazisi yazdigi bir ulke bana biraz fantastik gelirken, halk cocugu politikacilarin frak giymeyi bilmemeleri beni ancak gulumsetti. Devlet Bakani Sayin Isin Celebi, frak uzerine taktigi siyah papyonuyla dam ustunde saksagan gorunumunu, halk cocugu olmakla aciklamis. Iyi bir gazete ve dergi okuyucusu olarak Sayin Bakan'a simdiye kadar kimsenin baska bir sey cocugu oldugu yolunda bir ithamda bulundugunu hatirlamiyorum. Ayrica halk cocugu olmakla devlet bakani olmak arasindaki celiskiyi de anlamakta gucluk cektim. Sayin Celebi Ispanya Krali'nin davetine halk cocugu sifatiyla degil, Turkiye Cumhuriyeti'nin Devlet Bakani sifatiyla davet edilmisti. Bu sonuncu sifat, ona frak giymeyi bilmeyi emretmekte. Cehaletin mazereti olmaz!CEVABI ACIKLI SORUAma aradan iki gun gecince kendi kendini tanimlamasindan hep hicap duydugum Tarim Bakani Sayin Mustafa Tasar, Fransa'da resmi davetli oldugu bir yemekte, on yil yatili erkek mektebinde okumus olmama ragmen nakletmekten utandigim basbayagi mustehcen bir fikrayla konuklari guldermeyi denemis. Bu da mi halk cocuklugu? Sayin Tasar'in yaptigini kendini benzettigi sevimli yaratigin yapacagindan bile kuskum var. Devlet adabini bilmemek nasil bir mazerettir, anlamam. Ama buna bizde tepki ne oldu? Iste cevabi acikli olan soru bu.Devlet Bakani Sayin Gunes Taner ise sirasinin geldigini dusunup hemen bir demec patlatmis. Yanlis anlama olmasin diye aynen aktarayim: ‘‘Taner, grup toplantisindan sonra kendisini unlu sanatci Mozart'a benzeterek, 'Bize elestirilerde bulunanlar, ortaya koyduklari sorunlari nasil cozeceklerini de gostermelidir. Yoksa elestirmek kolay. Mozart buyuk bir sanatciydi. Ustelik sagirdi. Ama onu bile elestirdiler. Bunlara kulak asmayin' dedi.’’Sayin Bakan, sagir olan Mozart degil, Beethoven. Ustelik onu sizi oldugu gibi elestiren de yoktu. Ama ben cehaletinizi ve ‘‘tringo’’lu uslubunuzu acikca elestiriyorum. Verecek cevabinizi da cok merak ediyorum.Mozart'la ilgili unutamadigim bir hikâye vardir. Besteci alti yasindayken Avusturya-Macaristan Imparatoru I.Franz'in onunde bir konser vermek uzere saraya davet edilir. Piyanonun basina oturdugunda, belki de muzikten anlamadiklarini sandigi bir suru saraylinin cevresini aldigini gorunce, Imparator'a soyle der: ‘‘Bay Wagenseil burada degil mi? Gelsin, cunku o bu isten anlar!’’ ...Bunun uzerine Imparator buyuk bir olgunlukla ve sessizce Mozart'in yanindan kalkarak yerini Wagenseil'a birakir. Kucuk Mozart Wagenseil'a donerek ‘‘Sizin bir koncertonuzu calacagim’’ der, ‘‘Lutfen notalarin sayfalarini cevirin.’’Bugunku Turkiye bana bir ‘‘yalan dunya’’ gibi gorunuyor. Gercek Turkiye'yi arayanlar ise I.Franz'i ornek alacak insanlari dusluyor ve talihin kotu bir rastlantisi da Mozart'in rolunu bencileyin bir yemek yazarina yukluyor.
button