Güncelleme Tarihi:
KIBRIS davasına ömrünü adayan ve mücadelesini Türkiye ile birleşme hedefiyle yürüten Rauf Denktaş, Ada’nın yakın tarihini yaşamıyla ve azmiyle bizzat yazdı. Denktaş, “Ömrümün en mutlu günü” dediği 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nı Türkiye ile o dönemdeki saat farkını hesaplayamadığı için bir saat erken duyurdu. Belki de 88 yıllık ömrünün tek hesap hatası bu oldu. Sabah saat 05.00’te Bayrak Radyosu’ndan yaptığı erken açıklama, ‘Bekledim de gelmedin’ diye Türkçe şarkılar yayınlayan Rumları inandırmadı. Bir saat sonra hava indirme harekâtıyla Lefkoşa semalarında Türk paraşütçüleri görülünce Denktaş, “Yağmur gibi indiler. En mutlu günüm” diyerek arkadaşlarına sarıldı. Denktaş anılarını anlatırken, “Mutlu Barış Harekâtı’nı radyo konuşmamla ilan ettik. Çok az kişi bir gün öncesinden biliyordu. Siperlerdeki Kıbrıslı mücahitler gökyüzüne baktı. Gelen giden yoktu. “Hayır gelecekler” diye itiraz ettim. Yarım saat sonra keşif uçakları gökyüzünde belirdi ve bir saat sonra da paraşütçülerimiz gökyüzünü kapladı” dedi.
KIBRIS DAVASINA ADANMIŞ BİR ÖMÜR / FOTOGALERİ
İŞTE FOTOĞRAFLARLA DENKTAŞ / WEB TV
Ayşe tatile çıksın
20 Temmuz’daki birinci harekâttan sonra dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in Cenevre konferansı dönüşü, 13 Ağustos’ta kızının adını kullanarak “Ayşe tatile çıksın” parolasıyla Türk ordusu ikinci harekâtı başlattı ve 3 gün içinde bugünkü KKTC’nin sınırlarını çizdi. Denktaş, 25 Temmuz’da alelacele adaya gelen BM’nin Avusturyalı Genel Sekreteri Kurt Waldheim ve Rumların geçici lideri Glafkos Klerides ile 26 Ağustos günü müzakere masasına muzaffer lider konumunda, insani konuları görüşmek üzere oturdu. 2005’te Cumhurbaşkanlığı koltuğunu bırakıncaya kadar 30 yıl boyunca Rumlarla kıyasıya müzakere etti. Önce Kıbrıs Türk Federe Devleti ardından da 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi. O günleri gözleri dolarak anlatan Denktaş kimi zaman Türkiye’deki iktidarlarla ters düşme pahasına uyguladığı siyasetin sırrını şu sözlerle anlattı:
‘Denktaş’ ve ‘kambur’
“Türkiye’de Hariciye ve Silahlı Kuvvetler’de iki ekol var. Biri, “Kıbrıs davası Denktaş’ın yoluyla halledilir”, diğeri, “Kıbrıs sorunu büyük bir kambur bitmesi lazım” diyor. Ben her iki ekol arasında devamlı denge kurarak, fazla taviz vermeden bu davayı sürdürmeye çalıştım. ‘Derhal anlaşma yap’ dediklerinde zaman kazanmaya çalışırdım. ‘Anlaşma yapılsaydı çok şey kaybederdik’ diyen ekol kendini kabul ettirinceye kadar beklerdim”
Özal KKTC’ye öfkeliydi
Denktaş, KKTC’nin ilan edilmesini merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın istemediğini ve kucağında bulduğunu da şu sözlerle anlatmıştı: “Rahmetli Özal’ın Kıbrıs’a öfkesi şu idi. Kendisinin tam göreve geleceği günlerde 1983’te KKTC’yi ilan ederek başına sıkıntılı hâl yarattık. O bunu anlayamadı bir türlü. KKTC’nin ilanına karşıydı sürpriz oldu. Sonradan anladı ve daha iyi ilişki kurduk. Cumhuriyeti ve bağımsızlığı ilan edeceğim gece milletvekillerini çağırdım. Ankara’da bazı merkezler bizim bağımsızlık ilan edeceğimizi biliyordu. Tesadüf kolordu komutanı da Cumhurbaşkanlığı Sarayı yakınlarında yemekteydi bu nedenle ortalıkta askerler var. Muhalefet itiraz etti. ‘Bağımsızlığa karşıysanız, bağımsız devletin vekili de olamazsınız’ dedim. Büyükelçi İnal Batu’ya gittiler. İnal Batu da onlardan öğrenmiş. Bağımsızlığa karşı değildi ama şaşırmış. Haberi yoktu.”
Kıbrıs için soyunmam
Denktaş emekliliğini de Kıbrıs sorununa harcadı. Adım adım takip ettiği gelişmelere yönelik sürekli açıklamalar yaptı. Kurtlar Vadisi Kıbrıs’ta rol aldı ve Hürriyet’e, “Kıbrıs davasını anlatmak için her yolu kullanırım. Filmlerde de oynarım. Sadece, soyunmam, sevişmem ve öpüşmem” diyerek tebessüm ettiren anekdotlarıyla da gündemde kalmayı başardı.
Halk anlamazsa tarih yazar
DENKTAŞ’ın en çok üzüldüğü anlardan biri de 2004’teki Annan Planı oldu. Türkiye’nin destek vermesine rağmen ret kampanyası başlatan Denktaş, Rum lider Tasos Papadopulos ile birlikte “Mister No” diye anılmaya başlandı. Kıbrıslı Türklerin yüzde 65 oy ile desteklediği ancak Rumların ‘hayır’ dediği referandumun ardından da aktif siyaseti bıraktı. “Türkiye’ye karşı kırılma lüksüm yok ama çok içlendim. Allah’tan Rumlar ‘hayır’ dedi de felaketten döndük. Kıbrıslı Türkler de ‘hayır’ deseydi, bugün federasyonu görüşmüyor olurduk. Dünya iki tarafın da birlikte yaşamak istemediğini görür, ona göre başka formüller arardı. Ömrümün 50 yıldan fazlasını Kıbrıs davasına adadım. Ben görevimi yaptım, halk anlamadıysa tarih yazacak” dedi. Denktaş, Annan Planı döneminde iktidarda bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e kırgın olmadığını da şu sözlerle anlatmıştı: “Hiçbir Kıbrıs Türk’ünün Türkiye’yle kavga etme hakkı yoktur. Sayın Erdoğan’la kavgalı değilim, Sayın Gül’le hiç kavgalı değilim. Sadece Kıbrıs için onların seçtiği yolun yolcusu değilim. Buna da hakkım var.”
Şair adam barış için savaş yaptı
DENKTAŞ için Kıbrıs Barış Harekatı’nın Başbakanı Bülent Ecevit’in yeri her zaman farklı oldu. Ecevit’in vefatının ardından da gözyaşı döktü ve ağzından şu cümleler döküldü: “Ecevit şair adam, duygusal adamdı. Barış için savaş yaptı ve barışı getirdi. Muazzam bir diplomat, bir kahraman. Türk halkı ne zaman Ecevit adını duysa, barış harekâtını hatırlar. Kıbrıs Türkleri ise ‘doğumgünüm’ der.”
Atatürkçü bir babanın oğluyum
27 Ocak 1924’te bugünkü Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki Baf’ta dünyaya gelen, 1.5 yaşındayken annesini kaybeden altı çocuklu ailenin oğlu Raif Rauf Denktaş, kendi hikayesini şöyle anlatmıştı:
Bisikletim, köpeğim
“Babam otoriterdi ama despot değildi. Annemin matemini içine kapalı bir şekilde yaşardı. Ve evimizde devamlı bir matem havası vardı. ‘Niçin öldü?’ diye soramadım ama bana annesizliği hissettirmedi. Ailenin en küçüğü olmam ve diğer yoksulların yanında babamın maaşının daha iyi olması nedeniyle mutlu bir çocukluk geçirdim. Her istediğim alınırdı. Küçük yaşta havalı tüfeğim, bisikletim, köpeğim vardı. Bunlar olduğu için de etrafımda hep arkadaşlar vardı.
m Babam hem aydın, hem milliyetçiydi. O çevrenin içinde yetiştim. Dedem, babam, babamın arkadaşları hepsi milliyetçi insanlardı. Babam Atatürkçü bir insandı. Devrimlerini hep uyguladı. Fesi ilk atan insanlardandı. Babam ve arkadaşları kendi aralarında hep Kıbrıs meselesini anlatırdı. Dinler ve etkilenirdim.
Ne ağlıyorsun be...
6 yaşında İstanbul’a geldiğimde yatılı okula verildim. Bu bana çok dokundu ve ağladım. Orada bir kız çocuğu vardı. ‘Ne ağlıyorsun be’ dedi. ‘Babamdan ayrıldım onun için’ dedim. ‘O da laf mı. Benim ne annem ne babam var, kimsem yok. Ben ağlamıyorum sen niye ağlıyorsun’ dedi. Bu bana çok büyük bir ders oldu.
m 1931 yılında Kıbrıs Lirası’nın değeri çok düşünce babam beni tekrar Kıbrıs’a çağırdı. Lefkoşa’da Ayasofya İlkokulu’na kayıt oldum. Pilot olmak isterdim. Babam bir gün yanıma geldi. Ağabeyim Ertuğrul’un bana pilotlukla ilgili gönderdiği belgelere bakıyordum. ‘Bunları ne yapacaksın’ diye sordu. ‘Ben pilot olacağım’ dedim. ‘Hayır burada kalacaksın. Ve burada okuyacaksın. Tüm çocuklarımı gönderdim. Hiçbiri geri dönmedi. Memleketi boşaltmaya hakkımız yok’ dedi. Ve tabii babama karşı gelemezdim. Dövmezdi ama kırılırdı. Karşı gelmek aklımızdan bile geçmezdi.
15 yaşında öpücük
Denktaş, gazeteci Nur Batur’un yazdığı “Rauf Denktaş: Yeniden Yaşasaydım” adlı kitapta, 1939’da henüz 15 yaşındayken İngiliz okulunun Londra’ya düzenlediği gezide ilk öpüşmesi şöyle anlatılıyor: “Danslı bir parti yapıldı. Kızlar bizi dansa kaldırıyordu. Bir kızı bırakıp diğerini alıyorduk. Sıkıntıdan ve hazdan kırılıyorduk. Kadın-erkek ilişkilerindeki ilkelliğimizin cezasını ter dökerek çekiyorduk. Son dansı genç bir öğretmen bayanla yapıyordum. Dans bitti. ‘Kiss me goodbye’ diye komut verildi. Dudaktan öpme ve öpülme şokunu böylece Belford’da geçirdim.”
Tembel öğrenciydim
“İLKOKULDAN sonra liseyi İngiliz okulunda okudum. 6 yıllık eğitimim boyunca birinci ya da ikinci gelen çocuklara hiç özenmedim. Benim hayallerim vardı ve bunlarla yaşardım. Dersi dinlerken, bir an önce çıksam köpeklerimle bir ovaya gitsem hayalleri kurardım.”
Param olmadı borçlu yaşadım
KKTC 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş özel hayatını anlatırken, en fazla ailesiyle ilgilenememesinden yakınırdı. Kıbrıslı yazar Nezire Gürkan’ın kitabında yer verdiği hatıralar, maddiyata hiç önem vermediğini gözler önüne seriyor. Denktaş, hayatına dair bazı anekdotları şöyle anlatmıştı:
Babalık eksiğim
Ben de çocuklarıma Amerika’dan ya da İngiltere’den iyi bir burs alamaz mıydım? Daha iyi bir eğitim aldıramaz mıydım? Ama bu mevkide böyle şeylere muhtaç olmamak için böyle bir talepte bulunmadım. Reddettim ve vicdanen rahatım. Ama babalığın eksisidir. En iyi tahsil o çocukların hakkıydı. Paramla da okutamadım çünkü param yoktu. Ayrıca tahsil hayatlarında bir babanın yaptığı gibi, “Gel otur kızım, gel oğlum, yarınki dersin nedir” diye soramadım. Ben oğlum Serdar’ın yazısını 14-15 yaşında bana gönderdiği mektupta ilk kez gördüm. Bunlar beni hep vicdanen rahatsız eden şeyler…
Arabam da ipotekli:
Malım mülküm param çok olmadı. Ama borcum çok. Eşim Aydın’ın İstanbul’da taksit ve krediyle aldığı iki daire var. İki kızımın kendilerine aldığı iki dairenin de borçları benim üzerime. Arabam da bankaya ipotekli.
Dostlarımı bilirim
Birisi size yaklaştı mı, “Onun lafını dinliyor” diye kanca atarlar. Dolayısıyla zirvede insan yalnızlığa mahkûmdur. Beni seven dostlarım var biliyorum. Bu mücadele bana gösterdi ki, politikacı olarak dost beklemeyeceksin. Herkese eşit yaklaşacaksın. Ama dostlarımın da kim olduklarını bilirim.
Erkek düşmanı kadınlar var
“Çirkin kadınlar feminist olur” dediğim söyleniyor. Ama ben hatırlamıyorum espri olarak söylemiş olabilirim. Kadın olmak güzel şeydir. Kadın erkek farkı yokmuş. Bal gibi var. Dünyaya baktığım zaman feminizmin peşinde koşan kadınların ya kocadan ayrılmış suratsız, ya da hiç evlenmemiş erkek düşmanı kadınlar olduğunu görüyorum. Güzel kadın latif, yumuşak hoş olmalı. Sarışın veya uzun boylu değil. Cadı gibi bağıran, “Bu ne oldu”, “Bu nerede” diye huzur bırakmayan kadın da değil.
Kızımı kurtarmak için üfürükçüye bile gittik
1.5 yaşında yetimdi
Denktaş’ın hayatında sevdiklerinin kaybı önemli bir yer tuttu. 18 aylıkken annesini kaybetti. Babası öldüğünde 16 yaşındaydı. Üç çocuğunu yitiren Denktaş, evlat acısının büyüklüğünü, sürekli yüreğinde hissettiğini dile getirirdi. Üç oğlu ve iki kızı oldu. Oğullarından birini bademcik ameliyatında, diğerini trafik kazasında kaybetti. Denktaş, 2.5 yaşında ölen kızı Dilek’in hastalığını şöyle anlatmıştı: “İlk çocuğum Raif. Ardından Münir oldu. Ve sonra Aydın yine hamile kaldı. ‘Kız çocuğu istiyorum’ diye tutturdum. Gerçekten kız oldu. Adını bu nedenle ‘Dilek’ koydum. Altı aylık oldu oturması lazımdı. Oturamıyor, bakıyoruz bir bozukluk var. Doktora götürdük ‘beyninde bir şey var’ dediler. İngiltere’ye götürdük. ‘Tedavisi olmayan milyonda görülen bir hastalık’ dediler. Bundan da tatmin olmadık. İzmir’de üfürükçüye gittik. Benim tercihim değildi ama Aydın inanıyordu. Beyninden ameliyat olması için yeniden İngiltere’ye gittik. Ameliyat olamadan öldü. 2.5 yaşında kaybettik. İngiltere’de gömdük.”
MİT’i suçladığı kaza
Denktaş, büyük oğlu Raif’in 1985 yılında trafik kazasında ölümünü anlatırken MİT’i suçlamıştı. Denktaş, Raif’in MİT’ten arkadaşları olduğunu ama sonra bunların ortadan kaybolduğunu öne sürmüştü.
...Ve Attila
RUMLARA karşı direnen Türk yeraltı örgütü TMT’nin lideri Rauf Denktaş, Ankara ile “Toros” kod adıyla haberleşiyordu. 1958’de Özel Harp Dairesi’nin Ada’ya gönderdiği Albay Rıza Vuruşkan’ın da kod adı ‘Bozkurt’tu. O dönem Kıbrıs Türk’ünün lideri olan Dr. Fazıl Küçük’ün kod adı ise “Ağrı”ydı. Rauf Denktaş’a Rumların da verdiği bir kod vardı. O dönemde Rumlar arasında Denktaş’la ilgili bir çok efsane de kulaktan kulağa anlatılıyordu. EOKA, Yunan mitolojisinde intikam tanrıçası adı verilen “Nemesis” kodunu kullanıyordu. Aynı şekilde Türk ordusunun 20 Temmuz 1974 müdahalesine Türkler “Mutlu Barış Harekâtı” adını verdi. Rumlar ise “Tanrı’nın Kırbacı” diye de bilinen ünlü Batı Hun İmparatoru Attila’dan esinlenerek, “Attila Harekâtı” diyordu.