Güncelleme Tarihi:
Şimdi ise hurriyet.com.tr içerisinde bugünlerde birinci yaşını kutlayan Planet ve Ekonet sayfaları ile Dünya kategorisinin sorumluluğunu yürütüyorum. Ekibimle birlikte her gün dünyada olan biteni sizlere yansıtmaya çalışıyoruz.
Yani, uzunca bir süre Türkiye'yi dünyaya anlatan bir yayın organının parçası olduktan sonra şimdi Türkiye'nin dışarıdan nasıl göründüğünü içeriye anlatmaya uğraşıyorum.
Bir diğer deyişle masanın her iki tarafını da biliyorum ancak artık diğer tarafındayım.
Dünya basın organlarında özellikle son yıllarda Türkiye'ye yönelik ilgi çok büyük.
Türkiye, artık aldığı bir kararla, yaptığı bir açıklamayla küresel basının lokomotiflerinin manşetlerine giren bir ülke oldu.
SON BİR HAFTADA TÜRKİYE HER YERDE
Yalnızca son bir haftaya bakmak bile bunu görmeye yeter.
New York Times, liranın güçlenmesiyle ilgili bir haberi internet sitesinin manşetine taşıdı.
The Economist, Türkiye ile ilgili özel bir rapor hazırlayıp kapak yaptı.
Almanya'nın en önemli gazetelerinden Sueddeutsche Zeitung, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le röportajını manşete taşıdı.
The Guardian füze kalkanıyla ilgili bir başyazı yayımlarken, Financial Times da bankacılık sektörüyle ilgili analiz girdi.
Özetle yalnızca tek bir konu değil, ekonomisinden dış politikasına Avrupa'da yaşayan göçmenlerinden iç politik tartışmalara kadar Türkiye'yle ilgili hemen her şey dünyanın da dikkatini çekiyor.
Ancak Türkiye’nin özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana geçtiği dönüşümü yabancıların anlayabildiğini ve anlatabildiğini söylemek zor.
Yabancı yayın organları, ezberlerin bozulduğunun farkında olmakla birlikte, zaman zaman kendileriyle de çelişkiye düşecek şekilde bir "kavram karmaşası" yaşıyor.
ERDOĞAN’IN SİYASİ ÇİZGİSİ?
Bunda en dikkat çeken nokta Başbakan Tayyip Erdoğan ve partisinin siyasi çizgisinin tanımlanmasındaki kafa karışıklığı.
2002'de yabancı yayın organları, "İslamcı parti" derken, hükümetin özellikle Avrupa Birliği yolunda attığı adımlar ve uyguladığı piyasa yanlısı politikalarla bu tanımı ne kadar hak ettiğini sorgulamaya başladı.
Sonra ortaya "İslami kökenli" kullanılmaya başladı. Daha sonra "neo-İslamcı" kavramı atıldı. Yani Yeni İslamcı.
2007'deki cumhurbaşkanlığı tartışmalarında "ex-İslamcı" yani eski-İslamcı tanımlaması kullanıldı.
Liberal diyeni oldu, merkez sağ da.
TÜRKİYE’NİN AMA’LARI…
Ancak yabancı yayın kuruluşları kavramlarda karman çorman olsalar da bugüne kadar tek bir konu üzerinde bir tek net çizgi kurabildiler: "ama"…
Türkiye ile ilgili haberlerde yer verilen "ama"ları kast ediyorum. "Türkiye'de 2002'den beri İslamcı bir parti iktidarda ama gerçekleştirdiği reformlarla Avrupa Birliği üyelik müzakereleri başladı."
"Liberal merkez-sağ hükümet, Türkiye'yi dünyanın yükselen yıldızı yaptı ama basın ve ifade özgürlüğü üzerinde giderek kısıtlamalar kaygı yaratıyor."
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Ancak geçmişten gelen içine derinlemesine girmeden "basmakalıp düşüncelere dayanan üstten bakış" hem anlamalarını hem de anlatmalarını zorlaştırıyor.
TARİH DEĞİŞİYOR, GEÇMİŞ DEĞİŞMİYOR
Türkiye'deki siyasi süreci tanımlamakta bu kadar değişken bir yapı gösteren yabancı basın, kökleri geçmişe dayanan sorunların anlatımında ise bir o kadar bu basmakalıp düşüncelerin esiri oluyor.
Örneğin Kıbrıs, Ermeni, PKK meselesiyle ilgili haberlerde kullanılan “background” yani geçmiş bilgiler senelerdir değişmedi.
"Türkiye, Kıbrıs'ın kuzeyini 1974'te işgal etti. Bağımsız KKTC'yi Türkiye dışında kimse tanımıyor" diyen haberler ne yazık ki Ankara'nın ve Lefkoşa'nın son yıllarda çözüm için attığı adımlara ve Rum yönetiminin uzlaşmasız tutumu ile AB'nin basiretsizliğine değinmiyor.
Ermeni ve Kürt meselelerinde de durum pek farklı değil.
Kürt meselesi atılan bütün demokratikleşme adımlarına rağmen, “Kürtlerin bağımsızlık için isyan etmesi ve Türk ordusuyla savaşması” ekseninde anlatılıyor.
Yakınlaşma süreci başlatılan Ermeni meselesi de hep 1915 olaylarının yarattığı sorunlara indirgeniyor.
TÜRKİYE DAHA İYİ ANLATILMALI
Yabancı basın organları Türkiye'yi ne kadar överlerse ya da yererlerse bunu hakkını vererek yapamıyorlar.
Ve 21'inci yüzyılın ilk bölümünde dünyanın yükselen yıldızı olan Türkiye'nin dünyaya çok daha iyi anlatılmayı hak ettiğini düşünüyorum.