Güncelleme Tarihi:
''Başlangıçta direndik. Fakat katlanılmaz bir hal aldı. Nefes alamıyordum. Kaçmaya çalıştık. Polis her taraftan tazyikli su sıkıyordu. Ve suyun içinde de başka kimyasallar vardı. Vücuduma değdiği yerde müthiş bir yanma oluyordu”.
Bu sözlerin sahibi, birkaç gün sonra gazetelerin birinci sayfalarında ‘Şili’deki isyanın güzel yüzü’ olarak tanınacak Camila Vallejo’ydu. Ücretsiz eğitim hakkı için başlayan eylemden sağ kurtulduğunda şöhreti artacak, kırmızı kaşkolü, burnundaki hızması ve sol yumruğu havada çekilmiş fotoğrafıyla eylemlerin dünya çapında tanınmasını sağlayacaktı.
23 yaşındaki bu genç kadın, Şili Üniversite Federasyonu’nun 105 yıllık tarihindeki ikinci kadın başkanıydı. Onu eleştiren hükümet sözcüleri, “Güzel olduğu için insanların ilgisini çekiyor, o kadar” diyordu.
Camila ise Higgins Parkı’nda toplanan bir milyon kişiye şöyle seslendi: “Burada bulunan tüm arkadaşlara, bu tarihi sürecin önderlerine büyük bir çeşitlilik içinde olduğumuzu göstermek istiyorum. Birçok bayrak, renk, siyasi eğilim, örgüt görünüyor. Ve devrilecek, Pinochet’nin eğitimi devrilecek!”
Sadece bir ‘imajdan’ ibaret olmadığı anlaşıldığında Şili’deki siyasi elitlerin iktidarı sarsılmaya başladı. Ülkenin en güçlü işadamlarından biri olan Cumhurbaşkanı Pinera’ya destek oranı yüzde 26’lara kadar düştü. Siyasetçiler bu kez Camila’yı tehdide başladı. Kültür Bakanı Acuna, “Camila’nın öldürülmesiyle protestolar biter” deyince koltuğundan oldu. Acuna yalnız kalmadı. Camila’nın önderliğini yaptığı eylemler sebebiyle beş ayda iki eğitim bakanı da
istifa etmek zorunda kaldı. Kavga kızışıyor fakat kazanan her seferinde Camila ve arkadaşları oluyordu.
HEPİMİZ ÂŞIĞIZ
Bolivya Devlet Başkan Yardımcısı Alvaro Garcia Linera, bir sözüyle Latin Amerika’daki milyonların hislerine tercüman oldu: “Hepimiz ona âşığız!”
Bu arada öğrenci eylemleri, nakliye şoförlerinden devlet memurlarına kadar bütün kesimleri kapsayan bir greve dönüşmüş, Cumhurbaşkanı Pinera’nın koltuğu iyice sallanmaya başlamıştı.
Camila, aktif siyasete girmeye karar verdi. Türkiye’deki akranlarının Gezi Parkı’nda biber gazı ve tazyikli su yediği günlerde Şili’de sol partilerin oluşturduğu ‘Yeni Çoğunluk’ blokundan milletvekili adaylığını açıkladı.
Aynı zamanda anne olmaya hazırlanıyordu. Bebeğinin babası, ‘Şili Kışı’ eylemlerinde tanıştığı Komünist Gençlik liderlerinden Julio Sarmiento’ydu. Camila sadece genç bir lider olarak siyaseti değil, kadına biçilen roller bakımından da bütün dengeleri sarsıyordu. Seçim meydanlarına karnı burnunda çıktı. Oyunu kullanmaya ise kucağındaki bebeğiyle gitti. Geçen haftaki seçimlerde kendisi gibi öğrenci liderliği yapan iki arkadaşıyla birlikte milletvekili seçildi. Sevenleri artık onu Şili’nin yeni umudu olarak görüyor. Daha 25 yaşında ve büyük hayalleri var. Fakat iki yıl önceki eylemlerde destek verenlerden bir kesim de onu ‘devrimi satmakla’ suçluyor. Çünkü Camila, 2006’da devlet başkanlığına gelip başarısız olan Michelle Bachelet’in başını çektiği bloktan milletvekili seçildi.
Bachelet daha önce söz verdiği reformlardan hiçbirini yapmayıp koltuğu Pinochetci başkan Pinera’ya bırakmakla suçlanıyor. Camila ise kendinden emin. İki konuda söz aldığı için siyasete girdiğini söylüyor: Eğitimin ücretsiz hale gelmesi ve Pinochet döneminden kalan yasaların değişmesi. Camila ilk vekillik deneyiminde bunu başarabilirse gerçekten bir devrim yapmış olacak. Belki de adına ‘Y kuşağı’ denen neslin ilk küresel lideri haline gelecek. Ne diyelim; darısı siyasi tarihi açısından kader birliği içinde olduğu Türkiye’deki akranlarının başına.