Güncelleme Tarihi:
Yazarlar Türkiye'nin Batılı bir ülke olup olmadığının sorgulanmasının yanlışlığına değinirken, "Türkiye’nin demokrasiyle yönetilen bir ülke olduğunu unutmamalıyız. Hükümetler gelir ve gider. Ülkede önümüzdeki yıl seçimler var" yorumunu yaptı.
Â
Ä°ÅŸte ikilinin makalesi:
Â
ABD ile Türkiye arasında son dönemde Gazze ve İran’la ilgili sert atışmalar yaşanıyor. ABD’de sağcılar neredeyse Türkiye’nin haddini aştığını söyleyecek noktaya geldi, uzun zamandır da ordunun kontrolü ele alması gerektiğini istiyor gibi görünüyorlar.
Türkiye’de milliyetçi basın-yayın organları ülkenin filo krizindeki rolünü överken, üst düzey liderlerin sözleri komplo seviyelerine ulaştı. Bugün birçok insan iki ülkenin çıkarlarının çok farklılaştığını ve yakın işbirliğinin sonuna gelindiğini düşünüyor.
Bu yeni bir durum değil. Türkiye her zaman şüpheli bir müttefik olmuştu. Ankara, Soğuk Savaş sırasında Türkiye’nin Kıbrıs çıkartmasından sonra uygulanan silah ambargosuna cevap vermek için ABD üslerini kapatıp Barış Gücü askerlerini ülkeden çıkardı. Laik Türk ordusu ABD’yi Birinci Körfez Savaşı’nda pek desteklemedi, ikincisinde ise son dakikada ABD’nin girişimlerini önledi. Türkiye bugün de Afganistan’a muharip güç göndermeyi reddediyor.
Ankara’nın çıkarları için ortaya attığı stratejik ortaklık sözleriyle kafası karışan ABD, Türkiye’nin bakış açısının ve çıkarlarının değiştiğini algılayamadı. ABD’nin Türkiye için önemi ne olursa olsun, geçmişte söz konusu olan bağımlılık hali bugün kalmadı. Rusya artık Türkiye için bir düşman değil, ekonomik bir ortak. Türkiye’nin AB üyeliği uzakta kaldıkça, Ankara’nın ilgisi de azalıyor. AK Parti iktidarı gözle görülür bir ekonomik büyüme getirdi. Türk şirketleri artık küresel düzeyde iş yapıyor. Ankara harekete geçti ve bunun farkında.
Değişim her koşulda yaşanabilirdi ancak Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun dış politikadaki aktif tavırları bu süreci hızlandırdı. Her cephede harekete geçen bu iki lider, hepsinden önemlisi ABD’nin zayıf ve hatalı olduğunu düşündükleri Ortadoğu’da Türkiye’nin varlığını güçlendirdi. ABD’yle İran ve İsrail konularında yaşanan çatışma yavaş yavaş ortaya çıktı. Erdoğan, Türkiye’yi baskın bir bölgesel aktör ve küresel bir oyuncu yapma hırslarının önüne geçemiyor.
Erdoğan’ın Ortadoğu politikalarını şekillendiren bir başka detay da Türkiye’nin iç siyaseti. Başbakan’ın bölgedeki atılımları ülkede takdirle karşılandı. Türkiye’nin zımnen, ya da belki de açık açık desteklediği filo, Erdoğan’a milliyetçi bir öfke ve kendini üstün görme fırsatı sundu. Başbakan bunun 2011’de yapılacak seçimlerde kendisine bir zafer olarak dönmesini umut ediyor.
Türkiye’nin İsrail’le ilişkileri geçmişte başta ordu olmak üzere elitlerin kontrolünde ilerliyordu. İlişkiler hiçbir zaman kamuoyunda çok büyük destek görmemişti. AK Parti hükümetinin İsrail’le arası Ankara’nın Hamas’ın askeri kanadının liderini Türkiye’ye davet etmesiyle açılmaya başladı. İsrail’in Gazze Operasyonu’na gösterdiği sert tepki iki ülke arasındaki bağlara ciddi zarar verdi. Türkiye Filistin davasını benimsedi. Erdoğan ablukaya karşı çıkıyor ve Hamas’ın müzakerelerde taraf olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak Hamas’ın şiddet eylemlerini bırakmasında ısrarcı olan Washington bu teklifi reddediyor.
Türk vatandaşlarının filoda öldürülmesinin yarattığı öfkenin anlaşılamayacak bir tarafı yok. Türk liderler İsrail uygun bir biçimde özür dileyip uluslararası soruşturma açılmasını kabul etmedikçe ilişkileri tamamen bitirme tehdidinde bulundu. Olayla ilgili gerginlik hala sürüyor. Ortadoğu’nun baş oyuncusu olmak isteyen Erdoğan ABD’yi Türkiye ve İsrail arasında seçim yapmaya zorlayabileceğini düşünüyor olabilir. Ne de olsa Türkiye daha büyük ve daha güçlü bir ülke. Ama bu olmayacak. Yine de Türkiye Gazze’yi tartışmaya açma konusunda başarı gösterdi.
Ankara’nın Washington’la arası İran konusunda da açıldı. Ek yaptırımlara karşı çıkan Türkiye, Pakistan ya da Hindistan’ın değil ama İsrail’in nükleer silahlarını gündeme getirerek suları bulandırdı. Ankara’nın yaptırımlara karşı çıkmak için meşru sebepleri var ama İran’ın Obama yönetimi için stratejik önemini kabul etmeyi reddediyor. ABD, Türkiye ve Brezilya’nın girişimiyle kabul edilen Tahran Deklarasyonu’nu yetersiz buldu. NATO üyesi Ankara, BM Güvenlik Konseyi’nde çekimser kalmak yerine yaptırımlara hayır oyu vererek Washington’ı daha da kızdırdı.
Â
"ABD ve Türkiye hala Irak, Afganistan ve NATO’da ve enerji konularında önemli çıkarlar paylaşıyor. ABD hala Türkiye’nin AB’ye girişini destekliyor. Ancak konu son dönemde Washington’ın çıkarları ABD’nin çıkarlarıyla çelişen kendine güvenli Türkiye’ye nasıl cevap verdiği konusu üzerinde yoğunlaşıyor. Kafalar, AK Parti’nin lider kadrolarının İslami eğilimi ve farklı ahlak anlayışı yüzünden daha da karışıyor.
Türkiye büyümekte olan bir güç ve bizim sahip olmadığımız kaynaklara sahip. ABD’nin, Ankara’nın yardımını alabildiği her noktada alması, farklılaşılan konularda ise Türkiye’nin çıkarlarını kabul etmesi gerekiyor. ABD hükümeti Türkiye’nin Batı’nın bir parçası olup olmadığını sorgulamamalı. Bütün Türk hükümetleri her dönemde çıkarlarını kendi tanımladıkları hayata geçirmeye çalışacaktır.
Ancak Washington’ın Ankara’nın elinde oyuncak olmaması ya da gereksiz bedeller ödememesi gerekiyor. Türkiye ABD tarafından eleştirilmemeli. Yıllar boyunca Washington Türkleri el üstünde tutup bütün taleplerine evet derken karşılığında ülke içinde yapılacak reformlar dışında pek bir şey istemedi. İsrail kötü bir hata yaptı ve kapsamlı bir soruşturmayı hak ediyor. Türk parlamentosu da Türk hükümetinin filo olayındaki rolüyle ilgili ciddi ve güvenilir bir soruşturma yapmalı.
Son olarak Türkiye’nin demokrasiyle yönetilen bir ülke olduğunu unutmamalıyız. Hükümetler gelir ve gider. Ülkede önümüzdeki yıl seçimler var."