Vicdanımız dolu, cüzdanımız boş

Güncelleme Tarihi:

Vicdanımız dolu, cüzdanımız boş
Oluşturulma Tarihi: Aralık 12, 1998 00:00

Haberin Devamı

Türkiye'de yargı sorunları her fırsatta gündeme geliyor. Yargının sorunlu olduğu herkes tarafından biliniyor. İstanbul Beyoğlu Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir de bu sorunları ‘‘içeriden’’ değerlendiriyor. Değerlendirmeleri ak kağıda yazılan kara satırlar gibi... O'na göre yargıyı iğdiş eden, yargı mensuplarının psikolojik ve düşünsel bağımsızlıklarının sağlanamaması. Yargılama faaliyetlerini kaplumbağa hızına indiren gerçek neden ise yargıçların psikolojik ve moral yetersizliği.

Yargının yargıç sorunları, bu kez olayın merkezindeki bir kişi, bir cumhuriyet savcısı tarafından döküldü, ak kağıda kara satırlar halinde.

Evet, ülkemizde yargı sorunları her fırsatta gündeme geliyor. Yargının sorunlu olduğu herkes tarafından biliniyor.

‘‘Gözden kaçan asıl sorun yargıç sorunları’’ diyor Beyoğlu Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir. ‘‘Hakim ve cumhuriyet savcılarının mesleki sıkıntılarının temelinde yatan, bu sorunların çözümsüz kalmasına neden olan da, yürütme va yasama gücünü kullananların, yargıya yeterince saygı duymamalarıdır. Sorun diye somutlaşan şeyler, bu bakış açısının ürünüdür.’’

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir'e göre, yasama ve yürütme organı, yargıçları sıradan bir memur gibi görme anlayışından vazgeçmeli. Çünkü, dünyanın hiçbir ülkesinde, hakim ve memur, sıradan devlet memuru muamelesine tabi tutulmaz. Onlar, 'Hakim' ve 'Savcı' olarak görülür. Öyle davranılır.

ASIL MORAL OLARAK ÇÖKTÜK

‘‘Bugün yargı çökmüştür, moral olarak çökmüştür. Yargıçları, moral ve psikolojik açıdan ayağa kaldırmadan, yasal düzenlemelerle yargı bağımsızlığını sağlamak, yargıyı hızlı ve etkin kılmak mümkün değildir’’ saptamasını yapan Mehmet Demir, bakın sözü nereye getiriyor:

‘‘Yargıcın, yasal bağlamda bağımsızlığını gölgeleyen çok fazla olumsuzluk yoktur. Yargıyı iğdiş eden asıl sorun, yargı mensuplarının psikolojik ve düşünsel bağımsızlığını sağlamaktır. Yargılama hızını kaplumbağa hızına indiren birçok neden olmakla birlikte, bütün nedenlerin anası yargıçların moral yetersizliğidir.’’

Yargının faaliyetine katılan en önemli unsurun ‘‘insan’’; insanın faaliyetlerine yön veren en önemli unsurun da ‘‘moral’’ olduğunu belirten Demir, yargının, moral olarak ayağa kalkması için hemen şimdi yapılacak şeyler olduğunu hatırlatıyor.

Ve yargının içinden bir başka manzaraya pencere açıyor:

‘‘En önemlisi, hakim ve savcıların, hem ekonomik hem de sosyal statülerinin yükseltilmesidir. Günümüzde, ekonomik imkânlar, statüler haline gelmiştir. Bu nedenle, ekonomik imkânların yetki ve görevle bağdaşır hale gelmesi şarttır. Bugün bir hakim, giyilebilecek nitelikte bir takım elbise alabilmek için maaşından bir yıl para biriktirmek zorunda kalıyorsa, ayda bir kez ailesiyle birlikte modern bir yerde yemek yiyemiyorsa, bu yargıçtan verim beklemek hayaldir. Bu yargıcın psikolojik açıdan bağımsız olduğunu söylemek de hayaldir.’’

ADLİYELER 3. SINIF HAN GİBİ

Demir, yargıçların çalışma ortamının, bırakın mesleğin onur ve makamına yakışık olmayı, sağlık açısından bile yetersiz olduğunu belirtiyor. Araç, gereç ve mefruşat perişanlığı içinde bulunduğunu anlatıyor. ‘‘Bugün, ülkemizdeki adliyelerin yüzde 80'i üçüncü sınıf hanlardan daha kötü durumdadır. Yargıcın, şevkle çalışma ortamı yoktur.’’

Sorunun bir parçası olmak istemeyen Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir, çözümlerini de tek tek sıralıyor:

‘‘Bürokrasinin ve yürütmenin günübirlik müdahalelerinden kurtulmak için, yargı mensuplarının maaşı, milletvekili maaşına endesklenmeli. Yeni göreve başlayan hakime en az iki bin dolar, birinci sınıf hakime beş bin dolar karşılığı maaş verilmeli. Bu yapıldığı taktirde, hakim ve savcıların, lojman, servis gibi sorunları da çözülmüş olur. Bu ücreti alan yargıç, istediği evde oturma, kendi aracını edinme imkânına kavuşur. Hatta kendi özel şoförünü temin eder. Devletin de lojman temin edildiydi, edilmediydi sıkıntısı ortadan kalkar. Geçim sıkıntısı biten hakimin aile sorunları biter ve tüm enerjisini yargıya verir.’’

BAŞÇAVUŞUN GERİSİNDEYİZ

Şöyle devam ediyor Demir:

‘‘Devleti oluşturan üç kuvvet varsa, bu protokole de yansıtılmalıdır. Birçok yerde olduğu gibi, cumhuriyet savcıları astsubay başçavuşun gerisinde durdurulmamalıdır. Protokolde mülki amir idareyi, belediye başkanı mahalli halkı temsil ediyor. Yani, bunlar dahi temsilen protokole katılıyor. Halbuki yargı, bizzat orada olduğu halde gerilerde kalıyor. Böyle garabet olur mu? Yargı, ya ikinci sırada bulunmalıdır, ya da protokolden çıkartılıp konuk olarak çağırmalıdır.’’

Polis ve jandarmanın sicil amirinin aynı zamanda Cumhuriyet Başsavcısı da olması gerektiğini anlatan Demir, ‘‘Bütün yasal düzenlemelerde, cumhuriyet savcısının adli konularda polis ve jandarmanın amiri olduğu belirtiliyor. Ancak, polis ve jandarma, kendilerini yeterince savcıya bağımlı hissetmiyorlar. Diğer bağlılıkları, adli bağlılığın üzerinde tutuyorlar. Samimi olarak söylemek gerekirse, cumhuriyet savcılığı, emniyet güçlerini yeterince etkin ve verimli çalıştıramıyor. Bunların sağlanması için yukarıdaki önerinin gerçekleşmesi şarttır. Buna bağlı olarak, nezarethanelerde adliye memurları görevlendirilmeli, bu kişiler, giriş ve çıkış kayıtlarını tutmalıdır. Böylece, gözaltında kayıp iddiaları da son bulacaktır’’ diye devam ediyor.

Demir cumhuriyet savcılarına basına açıklama yetkisi de verilmesi gerektiğini savunuyor:

‘‘Polis ve jandarma, adli bağlılığı o kadar az hissetmektedir ki, meydana gelen adli bir olayın tüm detaylarını vali, kaymakam ve kendi amirlerine, en ayrıntılı biçimde bildirdikleri halde, cumhuriyet savcılarına karşı aynı hassasiyeti göstermiyorlar. Soruşturmanın asıl sahibi olan Cumhuriyet savcılarına açıklama yapmak yasak olduğu halde, idari amirler, hazırlık soruşturması aşamasında basına her türlü açıklamayı yapabiliyorlar. Cumhuriyet savcılarına da bu yetki verilmelidir.’’

Beyoğlu Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir, ‘‘Bütün yargıçların vicdanları dolu, ancak cüzdanları boştur’’ diyor ve devletin payandasını yargı, çimentosunu adalet yapmak için herkese görev düştüğünü üzerine basa basa vurguluyor.

37 yaşında Beyoğlu Savcısı

Mehmet Demir, Kahramanmaraş'ın Afşin İlçesi'nde 1960 yılında dünyaya geldi. İlkokulu Afşin'de, ortaokulu ve liseyi Gaziantep'te okudu. Mühendis olmayı, yurtdışında eğitim görmeyi planlıyordu. Kız kaçırma olayı yüzünden başı kanunla derde giren bir aile bireyinin ‘‘Bari hukukçu ol da hakkımızı ara’’ demesi üzerine, tercih listesine bir de Hukuk Fakültesi yazdı.

1983 yılında, listedeki onca mühendislik fakültesi arasına tek olarak yazdığı İstanbul Hukuk Fakültesi'ni kazandı. İki yıl hakimlik stajı yaptı. Askerlik hizmetini askeri savcı olarak tamamladıktan sonra Cumhuriyet Savcısı olarak kura çekti. 1988 yılında, Bitlis'in Ahlat ilçesinde göreve başladı. Dördüncü bölge hizmetini Ahlat'ta, beşinci bölge hizmetini ise Kayseri Akkışla'da tamamladı.

1993 yılında ilk kez başlayan bir uygulamayla, beş yıllık savcıyken, Boyabat Cumhuriyet Başsavcısı olarak atandı. Mesleğinin dokuzuncu yılında Burdur İl Başsavcılığı'na getirildi. Bu görevinden bir yıl kalan Mehmet Demir, iki ay önce 37 yaşında Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı'na atandı.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!