Güncelleme Tarihi:
Sahi insanlar, konuşuyor, anlaşıyor, anlaşmasa da anlaşıyor gibi görünerek türlü kararlar alıyor. Ne türlü kararsızlıklar yaşadıklarını bilemiyoruz hiç kimsenin. Ama sonuçta bir karar veriyorlar. Çok ama çok önemli bir karar verip, sonra kararınızdan döndüğünüz oldu mu? Pişman olduğunuz bir fikriniz? O toplantıda ateşli bir şekilde savunmanıza rağmen, toplantıdan çıktığınızda vazgeçtiğiniz bir fikriniz?
Evet. Düşünüyoruz düşünmesine ama biz düşünürken, düşüncelerimize yön verecek, kılavuzluk edecek bir sistematik var mı acaba? Düşünüyoruz. Bu kesin. Ama bir düşünce mihengi var mı elimizde? Konuşuyoruz. Doğru. Ama bir konuşma stratejisi var mı acaba bildiğimiz? Toplanıyoruz. Hem de sayısız kereler. Bu şirket toplanmaktan bi’hal oldu dedirten toplantılara katılıyoruz. Peki bir toplantı yol haritası var mı uyguladığımız?
Karşımızdakini dinlerken bile, onu susturma yolları arıyoruz. Adı üstünde işte. Karşımızdaki. Yani bize karşı olan. Susturulması gereken. Gerçi konuşması sırasında 7.65’lik ağzına, susturucu takmasını beceremeyen dostlar da yok değil hani, ama onları başka bir zaman anlatırım.
Dünyaca ünlü yönetim gurusu, Uluslararası Yaratıcılık Forumu ve Kavramsal Araştırmalar Vakfı’nın Kurucusu Edward De Bono, düşünceyi kendi kendini düzenleyen bir bilgi sistemi olarak ele alır. Yani temelde bir bilgi ve o bilgiyi çalıştıran bir sistemden bahsediyorum. Kendisine uluslararası ün kazandıran 6 Şapkalı Düşünce Tekniği isimli kitabında, kişiliğimizi değiştirmeden de yaratıcı bir şekilde farklı düşünme tarzlarını deneyebileceğimizi ve hatta savunabileceğimizi anlatır.
Gerektiğinde herkesin kendine ait olan şapkayı (kolaylıkla) çıkartıp, bir başka şapkayı takabilmesini sağlayan bu öğretide 6 değişik renkte 6 şapka vardır. Gerçek hayatta, her şapka onu takana farklı karakterler kazandırır ama bu yöntemde onu takıp çıkartmak, hem de kolayca değiştirebilmek kendi elimizdedir. Dolayısı ile şapkalar karakterinizi değil, o andaki düşüncelerinizi temsil eder.
Bu öğretinin en zevkli yanlarından birisi de, uygulayıcılarına özgür ama bilinçli bir şekilde rol yapma imkanı tanımasıdır. Amaç tüm toplantı ve düşünce seansı sürecinde dikkatleri maksimum düzeyde tutmak ve oyunun kurallarına göre yönlendirebilmektir. Pavlov Deneyini hatırlarsınız. Her yemek verildiğinde zil sesi ile uyarılan köpek, yemek gördüğünde salya üretmektedir. Ve bir müddet sonra yemek verilmeden sadece zil sesini duyan köpek yine aynı tepkiyi vermeye başlar. Salya üretir. Burada da amaç başınıza taktığınız şapkalarla beyindeki kimyasal temeli değiştirmektir. Çünkü siyah şapkayı taktığınız anda kendinizi o siyahlığın karamsar düşünce tarzına şartlıyorsunuz. Bu şartlanma istekli ve gönüllü bir şartlanma olduğu için, kuralları belli bir oyunu oynamanın keyif ve heyecanını yaşarsınız, bu yöntemi uygulamakla. Üstelik insanlara bu olumsuz fikirlerden kurtulmanı istiyorum veya şu duygusal fikirlerinden vazgeçmeni bekliyorum gibi kırılgan laflar etmek yerine, şimdi sarı şapkayı takmanı istiyorum demekle daha eğlenceli bir ortam yaratabilirsiniz. Sadece sıra dışı düşünme yeteneği açısından değil, toplantı yapabilme ve yapılan toplantılardan sonuç alabilmemize de yarayan bu tekniği, evde, işte, okulda kolayca uygulayabilirsiniz. İşyerinde veya okulda 6 değişik renkte şapka alarak bu uygulamaya başlayabilirsiniz.
Yapacağınız bir toplantı öncesinde konu ile ilgili katılımcıları bilgilendirmeniz gerekir. Herkes sadece bir şapkanın, bir fikrin temsilcisi olmaktan çıkıp, değişik fikirler sergileyebilmelidir. İlk önce beyaz şapkalar takılır, herkesin beyaz şapka taktığı bir anda, konuşulması gereken şey sadece bu konuda ihtiyacımız olan bilgidir. Bu rengi, bilgisayarı ilk açtığınızda ekranın beyazlığından veya mektup kağıdından hatırlayabilirsiniz. Bu aşamada konuşan herkes bize o anda gereken ve bilinen bilgileri verir. Tarafsız ve objektif bir şekilde. Objektif olgu ve rakamlarla tüm bilgiler net bir şekilde ortaya konur. Verilen bilgilerin kesinlik derecesi doğru bir biçimde belirlenmeli ve bu süreç daha iyiye doğru çabaladığımız bir yön olmalıdır. Tabii ki konuşma sadece bilgi üzerinde olunca, düşünce de sadece ona yönelik, yani bilgiye odaklanmış bir şekilde gerçekleştirilir. Sıra bilgide iken bilgi konuşulur. Önsezi, sezgi ve deneyime dayanan yargı, duygu, izlenim ve kişisel görüş gibi değerli şeyler devre dışıdır, bu aşamada.
Daha sonra sıra, kırmızı şapkaya gelir. Bu şapkayı taktığınızda, duygular ve önsezilerinizin ortaya konma anı gelmiştir. Çıkıp gayet hisli bir konuşma yaparak insanları ağlatabilirsiniz. Çünkü bu şapka, öfke, tutku ve duyguların konuştuğu, tüm olaylara duygusal bir bakış açısıyla bakıldığı bir aşamadır. Önsezileriniz ve sezgileriniz burada hayat bulur. Dolayısı ile gerekçe göstermeye veya konuşmalarınızı herhangi bir temele dayandırma gereksinimi yoktur. Bana göre, hislerime göre böyle der ve konuşmanızı tamamlarsınız.
Ve sıra olumsuzlukların ortaya konduğu siyah şapkaya geldiğinde, yargının ve bir nevi şeytanın avukatlığının yapıldığı ve o işin neden olamayacağının ispat edildiği an gelmiş demektir. Şapkanız siyah iken mümkün olduğunca en provokatif bir şekilde o işin neden olamayacağı ispat etmeye çalışmalısınız. Ancak neden olamayacağını görürken, mantıksal bir olumsuzluk nedeni öne sürmeniz gereklidir. Siyah şapka karamsar ve olumsuzdur ama asla duygusal değildir. Hakimlerin duygusal olarak davrandığını bir düşünsenize… Baştan bu fikir sizin kendi fikriniz bile olsa, siyah şapka sırası geldi mi, kendi fikrinizi bile çürütecek tezleri özgürce savunabilmelisiniz. Zaten bunu yapmazsanız tek odaklı, tek gözlüklü bir yaklaşımla, değişik açılardan görme ve farklılıkları anlama zenginliğine kavuşamazsınız. Üstelik toplantılarda olumsuz düşünmenin çekiciliğini göz ardı etmemelisiniz. Zira olumsuzluk anında başarı sağlar. “Ben bunun böyle olmadığını düşünüyorum” yerine “bakın bu böyle değil”i gösterdiğiniz anda görevinizi başarıyla yapmış olursunuz.
Bir sonraki aşamada sarı şapka takılır. Sarı güneş gibidir. Olayı aydınlatır ve olumludur. Hayat verir. Şimdi, iyimser bir şekilde, umutla ve olumlu düşünme vaktidir.Hayallerinizle değil, sağlam bir temel üzerinde yapıcı bir düşüncenin uygulandığı andır bu an. Veo konu ile ilgili ihtimaller ve olumlu fikirler ortaya konur. Olabilecek en iyi senaryo, mantıklı ve pratik bir şekilde ifade edilir.
Ve yeşil şapka sırası geldiğinde, şu ana kadar düşünülen, konuşulan fikirlerle ilgili alternatifler ve yeni fikirlerin konuşulma vakti gelmiş demektir. Tıpkı topraktan fışkıran yeşil filizler gibi, yeni yeni fikirlerin mevsimidir şimdi. Bereket ve verimli büyümeye nispet edercesine yaratıcı fikirlerinizi, sorunlara yeni yaklaşım tarzlarıyla ortaya koyduğunuz an bu andır.
Ve son olarak mavi şapka herşeyin üstündeki gök mavisini çağrıştıran bir şekilde serinkanlılığı ifade eder. Mavi şapka düşünce sürecinin düzenlenmesini ve kontrolünü sağlar. Diğer şapkaların kullanımını ayarlar. Nasıl bir düşünce yolu seçmemiz gerektiğini düşündürür. Diğer 5 şapkanın hangisini takmamız gerektiğini söyleriz, mavi ile. Ve bu şapka bir orkestra şefi gibi tartışmaları bitiren ve yönlendirdiği kişilerin değişik sesleri ile müziği yaratan şapkadır. Çok sesliliğin uyumu ve ahengi orkestranın başarısıdır. Ve tabii ki bizim ve kurumumuzun da.
Kendimize ait vereceğimiz kararların hissiliğinden, tek taraflılığından, eksikliğinden ve yanlışlığından kurtulmak için mükemmel bir yöntem. Aynı konuda bile olsa 6 değişik şapka ve 6 değişik bakış açısı ile en mükemmel olan sonuca ulaşma şansı.
Eskiler at gözlüğü takmayın derlerdi. Bilirsiniz at gözlükleri, atın görüş açısını sadece önünü görebilecek şekilde kapatan kulak gibi kapaklara sahiptir.
At gibi dar görüşlü olmamak için söylenen bu sözü, De Bono’nun bu öğretisinde bir kez daha anlıyorum. Farklı bakış açıları ile bakabilmek, farklı farklı düşünebilmek erdemi, bize yaşam zenginliği sağlıyor. Zira “herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse fazla bir şey düşünmüyor demektir” diyor, Walter Lipmann. Ve 6 şapka bizi bu dar görüşlülükten ve hiçbir şey düşünmemekten kurtarıyor. Ve karşımızdaki anlayabilmek yolunda ilk adımı atmamızı sağlıyor. Neden olmaz yerine, ‘nasıl olabilir’i bulmamızı sağlıyor. Dünyada milyonların beynine nakış gibi işlenen De Bono öğretisinin sırrı da bu olsa gerek.