Güncelleme Tarihi:
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde taleplerin alındığı duruşmada söz alan Küçük, Türkiye üzerindeki senaryonun 1974 yılında Amerika'da yazıldığını, bu senaryoya göre ilk önce elemanların yetiştirildiğini, ardından uygulamaya geçildiğini öne sürdü.
Türkiye'nin güçlü olması gerektiğini, aksi taktirde içi titreyenlerin çok olduğunu iddia eden Küçük, çünkü Türkiye'nin, bütün enerji kaynaklarının kontrol edilebileceği bir bölgede yer aldığını dile getirdi.
“OYNANAN OYUNUN ARTIK FARKINDA OLALIM”
Dünyanın en büyük ordusunun Türk ordusu olduğunu, 700 bin kişilik bu orduda gerilla muharebesi yapabilecek niteliğin bulunduğunu anlatan Küçük, “İç titreten bir ülkeden bu ordunun pasivize edilmesi gerekiyordu” dedi.
Kendisinin Anadolu'nun ücra bir köşesinde büyüdüğünü, Kuleli Askeri Lisesi'nin sınavlarına giderken ayakkabısının altının bile delik olduğunu ifade eden Küçük, “Bütün güçlüklere göğüs gerecek yapıya sahibim. Ben 19 tayin gördüm. Buraya ise yüce Allah tayin etti. Oynanan oyunun artık farkında olalım. Ben arkamda polislerin gezdiğini biliyordum ama polisin beni terörist diye takip edeceği nereden aklıma gelirdi? Türk polisine hakaret etmem ama içinde senaryoya uygun yetiştirilenlerin takibine uğradım” şeklinde konuştu.
Jandarma istihbaratının oluşumunu sağladığını ve zamanla jandarmanın istihbaratının göze battığını belirten Küçük, “Dediler ki, 'Aytaç Yalman ile 3 TIR dolusu külçe altını yurt dışından getirdi', 'Yurt dışından 500 milyon dolar para getirdi'. Mali Suçlar Araştırma Kurulu, 4,5 ay araştırdı mal varlığımı. Ortaya 2004 model bir otomobil, bankada 2 bin 893 TL para, Gayrettepe'de ödemeleri devam eden banka kredisiyle alınan bir daireden başka bir şey çıkmadı. Ben paraya tamah etmedim. Yeni Cami'de dilendiysem, Sultanahmet'te dağıttım” dedi.
Kocaeli'nde görev yaptığı dönemdeki faili meçhul cinayetlerin sorumlusu olarak gösterildiğini ifade eden Küçük, “Benim bölgemde suç işleyen cezasını bulur. Veli Küçük Müslüman, Türk milliyetçisi, vatanperver olduğu için hedef alındı” şeklinde konuştu.
Emekli Tuğgeneral Veli Küçük, iddianamede polisin Tuncay Güney'in ifadelerinden ve MİT'e gönderilen ihbar mektubunun ekinde yer alan CD içeriğindeki belgelerden hazırlanan “Ergenekon” şemasının açıklanmasını defalarca talep etmesine karşın, mahkeme tarafından isimlerin kapatıldığını anlattı.
Şemada sadece Doğu Perinçek ve kendi adının açık olduğunu belirten Küçük, “Deniz Feneri soruşturmasında görevli 3 savcı yaptıkları yazışmalarda bazı isimlerin üzerini kapattıkları gerekçesiyle görevden alındı. Bu suçsa, 'Ergenekon' şemasında benim altımdaki, üstümdeki isimlerin kapatılması da suçtur” diye konuştu.
MUZAFFER TEKİN'İN BEYANLARI
Tutuklu sanık emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin de Hrant Dink ve Zirve Yayınevi cinayeti davası tanığı Erhan Özen'in Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinde verdiği ifadesindeki “Zirve Yayınevi cinayetinin azmettiricisi Varol Bülent Aral ile Ergenekon davası sanıkları emekli Tuğgeneral Veli Küçük ve emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin irtibatlıdır. 1997-2005 yılları arasında JİTEM için çalıştım. Ekibimiz ve Muzaffer Tekin'le bir araya geldiğinde Varol Bülent Aral ile ilgili konular konuşuluyordu” sözlerini yalanladı.
Kendisinin JİTEM ile irtibatlandırılması için yalancı tanık icat edildiğini öne süren Tekin, “Utanmaz adam, namussuz” dedi.
Bu sözler üzerine Mahkeme Heyeti Başkanı Hasan Hüseyin Özese, Tekin'e “Burası duruşma salonu. Tekrar ikaz etmek zorunda kalacağım” diyerek uyardı.
Tekin, “Hayatımın hiçbir döneminde jandarma ile irtibatım olmadı” dedi.
Tekin'in, “Lağımdan gelen delillerle bizi içeride tutuyorsunuz ve bundan medet umuyorsunuz” sözleri üzerine Başkan Özese, “Hiçbir şeyden medet ummuyoruz. Lehinize ve aleyhinize olan delilleri topluyoruz. Mahkemeyi töhmet altında bırakacak şeyler konuşuyorsunuz. Savunma amacını aşan şeyler söylemeyin, kesmek zorunda kalacağım” diye konuştu.
Salondaki bazı izleyicilerin de alkışlayıp “Böyle düzmece adalet olmaz. Çocuklarınızın yüzüne nasıl bakacaksınız?” diyerek tepki göstermesi üzerine Özese, duruşmaya ara verdi.
Aranın ardından taleplerine devam eden Tekin, ilk günden beri bir komploya kurban edildiğini öne sürdü.
İkinci Dünya Savaşı sırasında kullanılan “pentotal”in üzerinde uygulanmasını isteyen Tekin, “Bu yöntemle 5 dakika içinde her şeyi çözebiliyorsunuz. Ertesi gün ölümcül etki yapacağını bilsem de alçakça şahsıma bulaştırılmak istenen terör örgütü mikrobundan arınmak için bunun şahsıma uygulanmasını ivedilikle talep ediyorum. Böylece masum olduğum tespit edilecektir” şeklinde konuştu.
KERİNÇSİZ'İN BEYANLARI
Tutuklu sanık avukat Kemal Kerinçsiz de gerekçeden yoksun şekilde 45 aydır tutukluluğunun sürdürüldüğünü, bunun da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, CMK ve Anayasaya aykırı olduğunu savundu.
Kerinçsiz, kendisiyle aynı suçtan yargılanan birçok kişinin tahliye edildiğini belirterek, toplumsal konumu, iş ve ikamet sahibi oluşu nedeniyle tahliye talebinde bulundu.
Mahkeme kararıyla Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince 15 Haziran 2006'da tanık olarak dinlenilen Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hamza Keleş'in ifadesine dikkati çeken Kerinçsiz, önceki duruşmalarda tanık olarak dinlenilen avukat Mehmet Ener'in, Keleş'e “Osman Yıldırım'ın Cumhuriyete atılan el bombalarını Veli Küçük'ten aldığı” ve diğer “Ergenekon” sanıklarına yönelik iddialarını aktardığını ama tutanağa bağlamadığı iddialarını da anımsattı.
Kemal Kerinçsiz, şöyle devam etti:
“Savcı Hamza Keleş, Mehmet Ener'in kendisiyle görüşmediğini, çelişkili ifadeler verdiğini, kendisini yıpratma amacıyla bu tür beyanlarda bulunduğunu, anlatımların kurgu olup hakaret ve iftira niteliğinde olduğunu, bu kişi hakkında şikayetçi olduğunu ifade etmiştir. Mehmet Ener'in tanıklığı, sözde 'Ergenekon' davasıyla Danıştay cinayeti dosyasının birleştirilmesi konusunda dikkate alınan Osman Yıldırım'ın beyanlarının çıkış noktası olması itibarıyla önem arz etmektedir.”
“Avukat Mehmet Ener ile Savcı Hamza Keleş'in tanıklık ifadeleri arasında uzlaşmaz çelişkiler vardır” diyen Kerinçsiz, mahkemenin bu çelişkileri gidermesi, giderilmediği takdirde Mehmet Ener'in yeniden dinlenilmesi gerektiğini söyledi.