Oluşturulma Tarihi: Haziran 14, 2003 00:00
TÜRKİYE'de vehim çok moda, profesyonel vehimciler de gittikçe daha revaçta.Onların nazarında Türkiye o kadar kırılgan ki, hafifçe dürtseniz ülke bölünecek ve egemenliği elden gidecek. Sevr Antlaşması bir anda hortlayacak. Son günlerde kurgu prodüktörleri iki yeni ürünü piyasaya çıkardılar. Bunlardan birincisi, TBMM tarafından yeni onaylanan ikiz sözleşmelere ilişkin. Özellikle ‘‘Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’’ne büyük itiraz var ve Cumhurbaşkanı'nın sözleşme onayını veto etmesi isteniyor. Sözleşmenin şimşekleri çeken birinci maddesi şöyle: ‘‘Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hakkı kullanarak halklar kendi statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.’’* * *Bundan daha tehlikeli bir hüküm olabilir mi? Kürt kökenliler sözleşmedeki bu hakkı ileri sürüp bağımsızlıklarını ilan ederlerse ne yapacağız? Aman, Cumhurbaşkanı hükümetin ve TBMM'nin gafletini tamir ederek Türkiye'nin bütünlüğünü korusun, münasebetsiz bir sözleşme yüzünden Güneydoğu'yu ve başka memleket parçalarını kaybetmeyelim. Bu vesveselere gülmek mi, yoksa ağlamak mı lazım bilmiyorum. Fakat ortalığı telaşa vermeden önce Birleşmiş Milletler Yasası'nın 1'inci ve 2'nci maddelerine ve en basit bir uluslararası hukuk kitabına biraz göz atmak herhalde yararlı olurdu. O zaman görülürdü ki, BM Yasası'nın birinci maddesi self-determinasyon hakkına yer verirken ikinci maddesi siyasi bağımsızlığa ve toprak bütünlüğüne saygı prensibini vurgulamıştır. Uluslararası hukuk, self-determinasyon hakkının münhasıran koloniyal yönetim altındaki halklara uygulanabileceğini, sömürge topaklarının ayrı bir statüye sahip bulunduklarını, koloniyalizm bağlamı dışında bir ülkeden ayrılma eyleminin toprak bütünlüğü temel prensibine aykırı olacağını açıkça belirtmektedir. 1970 yılında BM'ce kabul edilen Dostane İlişkiler Prensipleri Deklarasyonu'nda ‘‘Self-determinasyon hakkı, bir ülkeyi parçalayacak veya toprak bütünlüğünü tamamen veya kısmen tehdit edecek eylemlere izin verdiği veya bunları teşvik ettiği şeklinde yorumlanamaz’’ denilmektedir. Kaldı ki sözleşme onay belgesine eklenen bir beyan ile Türkiye sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerin BM Yasası'nın toprak bütünlüğüne ve ulusal güvenliğe ilişkin birinci ve ikinci maddelerine göre yerine getirileceğini belirtmektedir. Bizim gibi beyanda bulunan devletlerin sayısı altıdan ibarettir. 140 ülke buna lüzum bile görmemiştir. Sözleşmeye taraf olmayan ülkelerin sayısı ise 30 civarındadır. Hepsini burada zikretmeye yer müsait değil, fakat bazı örnekler vereyim: ‘‘Fiji, Vanuatu, Suudi Arabistan, Pakistan, Papua Yeni Gine, Tonga, Tuvalu.’’* * *Yeni üretilen vehimlerden ikincisi, Ermenilerin asrın başında sigorta şirketleri ile yaptıkları kontratlara dayanarak istedikleri tazminatlara ilişkin. Amerikan mahkemeleri tazminat davalarının 2010 yılına kadar zamanaşımına tabi olamayacağına karar vermişler. Şimdi binlerce poliçe için ödeme yapmak mecburiyetinde kalacak sigorta şirketlerinin Türkiye'ye rücu etmesinden korkuluyor. Trilyonlarca dolardan söz edenler var. Bu konuda da peşinen paniğe kapılmak yersiz. Sigorta şirketleri Türkiye aleyhine nerede dava açacaklar? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidemezler, onun yetkisi geriye işlemez. Amerikan mahkemelerinin alabilecekleri kararları uygulamayı Türkiye neden kabul etsin? Tabii Türk mahkemelerine başvurabilirler, fakat hukuki dayanakları olmaz; çünkü yükümlülükleri Türk hukukuna uymaz. Lozan Antlaşması'nda da herhangi bir tazminattan bahis yok. Ermeniler ve sigorta şirketleri soykırım sözleşmesini de ileri süremezler. Sözleşme geriye dönük değil, dolayısı ile Türkiye'ye karşı devlet veya birey sorumluluğu yöneltilemez, toprak veya tazminat talebinde bulunulamaz. Ama bu hukuki durum siyasal söylemde ‘‘soykırım’’ teriminin kullanılmasını engelleyemiyor, o ayrı mesele.* * *Türkiye'nin bugünkü yönetim modeli ve yapısı ile çözümlemekte büyük sıkıntı çektiği sorunların listesi çok kabarık. Bunlara bir de hayali sorunlar ekleyerek zaten sistematik şekilde bol bol aşılanan kuşatılmışlık ruh halini daha da ağırlaştırmayalım. Vehimlerle beslenen bir özgüven eksikliği ile bir yere gidilemez.
button