Güncelleme Tarihi:
Otranto Katedrali’nde sergilenen yüzlerce kafatasıyla 14 Ağustos 1480’den beri canlı tutulan hatıralar şimdi yeniden canlandırılıyor, ‘Martiri Di Otranto’ olarak anılan 800 kişi aziz ilan ediliyor. Papalık resmi sitesine göre bugün Aziz Petrus meydanında yapılmakta olan büyük törene bizzat yeni Papa Francis başkanlık ediyor. Aslında selefi Papa Benedictus, makamından çekileceğini açıkladığı ünlü 11 Şubat konuşmasında bunu da ilan etmişti. Aslında ne olmuştu o tarihte?
ANTONIO PRIMALDO KİMDİR?
28 Temmuz 1480’de 128 parçalık Osmanlı donanmasıyla Otranto açıklarında görülen Gedik Ahmed Paşa 18 bin kişilik bir kuvvetle İtalya çizmesinin tam topuğunda yer alan şehri kuşattı. İki hafta kadar dayanan şehir nihayet 11 Ağustos’ta ele geçirildi. Hıristiyan tarih yazımına göre Paşa daha önce fethettiği hiçbir yerde yapmadığı kadar sebepsiz şiddet uyguladı. Önce katedrale sığınan halkı testereyle ikiye böldürterek öldürttü, sonra da kalan 800 erkeği yakınlardaki Minerva Tepesi’ne (günümüzde Şehitler Tepesi) götürerek din değiştirmezlerse öldürüleceklerini söyledi. Rivayete göre aralarından Antonio Primaldo adlı bir terzi teklifi kesinlikle reddedince Türkler de o 800 masumu kılıçtan geçirdi. Hatta ilk öldürülen Antonio başsız bedeniyle infazın sonuna kadar ayakta kalmış, askerlerin tüm çabalarına rağmen yıkılmamış. Üstelik bu sahneye şahit olan Türk askerlerinden biri dayanamayarak Hıristiyan olmuş ama hemen çarmıha gerilmiş. Her şey bittiğinde 12 bin kişi öldürülmüş, 5 bin kişi esir edilmiş. Oysa şehrin o dönemki nüfusunun en fazla 8 bin olduğu artık biliniyor.
Bu zulüm hikâyelerini anlatanların bahsetmediği başka neler var?
İTALYA’DAKİ BÜYÜK YUNANİSTAN
Apulia vilayetine bağlı Otranto İtalya’nın en doğu ucunda, Yunanistan’ın Epirus bölgesine ve Arnavutluk kıyılarına en yakın noktadır. Çizmenin yüksek topuğu olan Salento Yarımadası’nda yer alan Otranto, İyonya Denizi ile Adriyatik Denizi’nin buluştuğu stratejik konumuyla tarih boyunca her zaman denizaşırı ticaretin yapıldığı önemli bir limandır. M.Ö. 8’inci yüzyıldan itibaren sürekli olarak Yunanistan’dan göç almış ve Otranto, Taranto, Napoli (Neapolis) gibi çok sayıda Yunan yerleşimi kurulmuştur. Aslına bakarsanız İtalya’nın güneyi modern zamanlara kadar ‘Magna Graecia’ (Büyük Yunanistan) olarak anılırdı. Günümüzde dahi güney İtalya’da birçok yerde Yunanca konuşan Grikolar yaşamakta olup bölge nüfusunun yüzde 15’i Yunanca soyadları taşımaya devam ediyor. Hatta Otranto’nun da içinde bulunduğu Salento Yarımadası’na bugün bile ‘Grecia Salentina’ denir.
Bu neden önemli? Papalık Ortodoks inancına sahip olan bölge insanlarını Katolikleştirmek için bin yıldır çaba sarf ediyor ancak bir türlü tam başarı sağlayamıyordu. Vatikan’ın gönderdiği piskoposlar bölgede kabul görmediği gibi çok sayıda isyan ve çatışma yaşandı. Büyüyen Osmanlı tehdidine rağmen 1439’da Floransa Konsili’nde, Doğu (Ortodoks) ve Batı (Katolik) kiliselerinin birleştirilmesi için yapılan görüşmeler bile sonuç vermedi. Bu görüşmelerde Bizans’ı temsilen imparator John VIII. Paleologos’la birlikte bulunan ve birleşmeyi savunan Basilios Bessarion Papa tarafından kardinal yapıldı ve İtalya’da kaldı. 1463’te ‘Latin Konstantinopol Patriği’ sembolik unvanı verilen Bessarion İtalyan topraklarındaki Grikoların Roma’ya bağlanmaları için çalıştı. Ama bu da sonuç vermeyince bir ara yol bulundu: Grikolar ‘Bizans Katoliği’ sayıldılar. Ama Ortodoks ritüellerini koruyarak görünüşte Vatikan’a bağlanmaları bile 16’ncı yüzyılın ortalarını bulacaktı. Dolayısıyla Gedik Ahmet Paşa 1480’de Otranto’ya geldiğinde şehir Katolik veya İtalyan olmadığı gibi, her açıdan bir Bizans kolonisiydi. Merkez kilisesi de Katolik değil Bizans kilisesiydi. Tarih dersine iyi çalışmış olan Fatih, ‘Yeni Doğu Roma İmparatoru’ sıfatıyla Bizans’a ait topraklarda hak iddia ederek İtalya harekâtını sağlam bir zemine oturtuyordu.
Otranto seferi 1479’da imzalanan Osmanlı-Venedik barış antlaşmasının hemen ardından, Papalığın düşmanı Floransa hâkimi ünlü Lorenzo de Medici’nin teşviki ile gerçekleşir. Dolayısıyla Osmanlı’nın Otranto’da bahsedildiği gibi aşırı şiddet uygulamasının akılcı bir nedeni olmamakla birlikte öyle gözükmesinin Papalık açısından faydaları büyüktü. Her iki taraf da ‘din siyaseti’ yürütüyordu. Hatta Fatih 3 Mayıs 1481’de Gebze Hünkâr Çayırı’nda vefat ettiğinde hedefinde İtalya olduğu söylenir. Haberi alan kale komutanı Otranto’yu sulhen teslim eder.
Sultanın Maraton Koşucuları: Peykler
Osmanlı padişahlarının şahsi emirlerini ulaştırmaktan sorumlu habercilere ‘Peyk’ denirdi. Emir alır almaz hiç durmadan koşmaya hazır peykler sürekli antrenman yaparak kondisyon tutardı. Kırk kişiden oluşan bu seçkin sporcu ekibi törenlerde sultanın yanında yürürlerdi. Aralarından en iyileri ‘Müjdeci’ olur ve hacca giden kafilelerin dönüşünü Şam’dan İstanbul’a kadar koşarak padişaha haber verirlerdi. İstanbul’dan Edirne’ye 237 kilometrelik yolu iki günde koşup sonra aynı sürede geri dönebilecek kadar hızlı ve dayanıklı oldukları söylenir.
Gece-gündüz durmadan koştukları bu uzun mesafe koşularında nefeslerini düzenleyebilmek için ilginç bir teknik geliştirmişlerdi: Ağızlarında üzerinde delikler olan içi boş bir küre tutmak. Peykler ister kış, ister yaz olsun her zaman yalınayak koşardı. Geldikleri anlaşılsın diye dizlerinde ve kemerlerinde küçük ziller taşır, “Savulun, savulun!” diye bağırarak geçerlerdi. Sol ellerinde yolda acıkma veya susuzluk nedeniyle durmamak için, içinde badem ve akide şekeri bulunan bir kese ve sağ ellerinde ise bir teber (kısa balta) taşırlardı. Başlarında heybetli, gümüş yaldızlı ve balıkçıl kuşu tüyü ile süslü bir külah bulunur, kuşaklarında fildişi kaplı bir hançer olurdu.