Vampir öyküleri ne kadar gerçek?

Güncelleme Tarihi:

Vampir öyküleri ne kadar gerçek
OluÅŸturulma Tarihi: Mart 08, 2002 00:00

Bir Alman araÅŸtırmacı vampir efsanelerinin kökenini araÅŸtırdı. Sonuç: Bu ‘ölümsüz’ vampirler köylerde ölen komÅŸulardı, ayrıca kan emici bile deÄŸillerdi.Romanya, Macaristan, Arnavutluk, Bulgaristan ve Makedonya gibi güneydoÄŸu Avrupa ülkelerinde anlatılan öykülerde vampirlerin önemli bir rolü var. Tabutlarını her zaman giyimli olarak terk eden vampirlerin, yanaklarında ve burunlarındaki çürümelerle oluÅŸan hafif çukurluklar dışında aslında pek de ilgi çekici tarafları yoktu. Hatta köpek diÅŸlerinin uzaması gibi en belirgin vampir özelliÄŸi bile güneydoÄŸu Avrupa vampirlerinde hiçbir zaman görülmemiÅŸti. Bonn Ãœniversitesi tarihçilerinden Peter Kreuter’in araÅŸtırmasına göre dünya kamuoyunun, Bram Stoker’in 1897 yılında kaleme aldığı ‘Lord Dracula’ romanından tanıdığı vampir tiplemesinin, halk söylencelerindeki ‘Ölümsüzler’ ile pek ortak yanı yok gibi.Ä°lk vampirler ne kan emici ne de baÅŸtan çıkarıcı yaratıklardı. Hatta gün ışığında bile kaybolmuyorlardı. ‘Halk arasında anlatılanlar arasında egzotik kam emicilere yer yoktu’ diyor Bonn Ãœniversitesi tarihçilerinden Kreuter.Sıradan insanların vampirleri köylerdeki ölülerdi Äž yani komÅŸular. Kreuter etnologlarca yayımlanan ve bugüne dek pek dikkate alınmayan sayısız raporu inceledi. Şüpheli doÄŸanlarEn eski vampirler 1382, en yenisiyse 1968 yılında ortaya çıkmış. Bir köyde yaÅŸanan uÄŸursuzluklardan -bunlar bilinmeyen hastalıklar ya da ekini savurup götüren fırtınalar olabiliyor- her zaman bir ölümsüz sorumluydu. Ölünün dirilmesi muhakkak bir uÄŸursuzluÄŸu da beraberinde getirirdi. Onlara yaklaÅŸan biri eÄŸer esrarengiz bir biçimde hayatını yitirirse, komÅŸuları ve akrabaları için sonsuz bir bela haline gelirdi. Lanetliler bir kez mezarlarından çıkmaya dursun, bundan sonra kurbaÄŸa, tavuk, at ya da fareye dönüşür ve gündelik yaÅŸamlarında bu ÅŸekilde dolaşıp dururlardı. Hatta bazıları alet ya da kap kacak biçimine bürünür ve zarar verebilmek için her zaman onlarla birlikte olurlardı. Sarmısak, kutsal suSarmısak, kutsal su ya da haç yardımıyla tehlikeleri atlatamayan köylüler, suçluyu yakalayabilmek için daha farklı yollara baÅŸvururlardı. Mesela mezarlık çevresine kül serpiÅŸtirerek vampirin ayak izlerini takip etmeye çalışır ya da halk arasında cinleri görebilen ve ölümsüzlerin bulundukları yerlere huzur getiren hayvanlar olarak bilinen kara horozları salarlardı. Ancak tüm çabaların boÅŸa gittiÄŸi de olurdu. ‘İşte böyle zamanlarda köylüler kötüye karşı savunabilmek için biraz daha yakınlaşırlardı’ diyor Kreuter. YaÅŸamlarında garip olaylarla karşılaÅŸan yakınlarının ölümü köylülere yeni bir kuÅŸku ve korku kapısını aralıyordu. Kuru ot yığınından düşen, sarhoÅŸken kapıyı kıran, bedeninde bir lekeyle dünyaya gelen, çok genç ya da çok yaÅŸlı ölen herkes uÄŸursuzluÄŸu içinde taşıyan ve gelecek kuÅŸaklara aktaran şüphelilerdi. Mezarda rahat yokÄ°ÅŸte bu kuÅŸkulu ölüler yakınlarına mezar başında büyük zahmetler verirdi. Yalnızca mezarlarında savunmasız olduklarından topuk ve dizlerindeki damarlar kesilir, üzerlerine taÅŸlar atılır ya da doÄŸrudan doÄŸruya tabuta çivilenirlerdi. Romenler birkaç on yıl öncesine kadar ölülerinin arkalarına bir diÅŸ sarmısak iliÅŸtirir ve ayaklarını iple baÄŸlayarak gömerlerdi. Dalmaçya’da ise bazı kontrol grupları birkaç yılda bir mezarlığa giderek şüpheli ölülerin gerçekten çürüyüp çürümediklerine bakarlardı. EÄŸer eti hala diri görünüyorsa kalbine bir kazık çakılır ve diÄŸer dünyada huzur bulması istenirdi. Öbür dünyanın kanıtıKreuter, güneydoÄŸu Avrupa’da vampir öykülerinin bu denli yayılmasının nedenini Ortodoks kilisesinin ölüler hakkında ne mantıklı ne de mantıksız bir açıklama yapamayışına baÄŸlıyor. Ölümsüzler bir yerde ölümden sonraki durum hakkında bilgi veriyordu halka. ‘Her vampir öbür dünyanın varlığına iÅŸaret eden bir kanıttı’ diyor Kreuter. Ä°nanışa göre ölümsüz olarak köye dönmeyenler herhangi bir yerde huzura kavuÅŸmuÅŸ oluyorlardı. Bilim adamları vampir inançlarını bazı egzotik hastalıklarla da iliÅŸkilendirmiÅŸlerdi. Delirme anında ortaya çıkan beklenmedik saldırılar metabolizma bozukluÄŸuyla meydana gelen porfirya hastalığının özel bir türü olabilirdi. Işığa karşı duyarlı olan porfirya hastalarında çok az miktarda hemoglobin ürediÄŸinden yüzleri soluklaşır ve diÅŸetleri kanar. 200 olayDer Spiegel dergisinde (7/2002) yayımlanan haberde, yüzyıllar boyu buna benzer sadece 200 olayın yaÅŸandığı hatırlatıyor Kreuter ve porfirya teorisine karşı çıkıyor. Hatta bazı psikologların yorumlarını da mantıklı bulmuyor. Psikologlar vampir inançlarını seks fantezilerine düşkün erkeklerin, kadınları kanlarının son damlasına kadar sahiplenmek istekleri fakat kendi bedenlerine zarar vermek istemeleriyle açıklıyorlar. Oysa Kreuter incelemeleri sırasında insanların, kadınları ziyaret eden vampirlerin doyurucu bir seks gücüne sahip olduklarına inandıklarını bulmuÅŸ. Kont Drakula Vampir öyküleri, edebiyata da esin kaynağı oldu. Transilvanyalı (bugün Moldavya) Kont Drakula'nın öyküsünün anlatıldığı Dracula romanı (1897), Ä°rlandalı yazar Bram Stoker tarafından kaleme alındı. Romanda Drakula ve çevresindeki kadınlar kan emicidir. Bir grup Ä°ngiliz erkek de Drakula'yı öldürmeye ve çevresine topladığı kadınları "kurtarmaya" çalışır. Ancak Ä°ngiliz erkekler birbiri ardına baÅŸarısızlığa uÄŸrar. Amerika'dan gelen bir baÅŸka "kurtarıcı" ise Drakula tarafından öldürülür. Roman, Victoria dönemi Ä°ngiltere'sini ve sorunlarını yansıtıyor. Dünya çapında gerileyen, ülke içinde ise yükselen kadın hareketini denetim altına alamayan Ä°ngiliz egemen sınıfları, toplumu katı ahlak kuralları ve ağır cezalarla yönetmeye çalışıyorlardı. Hatta, oyunlarıyla ve düşünceleriyle Ä°ngiliz toplumuna ağır eleÅŸtiriler yönelten Oscar Wilde da eÅŸcinsel olduÄŸu için hapse atılmıştı. Romandaki avukat, lord ve doktor gibi erkekler, toplumun ekonomik koÅŸullarını ve uyulması gereken davranış kalıplarını belirleyen güçleri simgeler. Erkekler, kadınların özgür cinselliÄŸi karşısında korkak ve utangaçtır. Dahası Drakula, doktoru kızların cinsel tecavüzünden kurtarırken, "Çekilin, bu adam benim!" diyerek kızları kovar. Bu durumda, avukat karşılaÅŸtığı eÅŸcinsel iliÅŸki olasılığı karşısında bir kez daha dehÅŸete düşer.Güçsüz erkekler karşısında, Lucy gibi üç erkekle birden evlenmek isteyen kadın kahramanlar ortaya çıkar romanda. Bunlar toplumun kadınlara yüklediÄŸi "yuvanın meleÄŸi" iÅŸlevini reddederler. Kadınlar, o dönemde, egemen güçler tarafından gerçekten tehlikeli görülen, oy hakkı isteyen kadın hakları temsilcileri gibidirler. Drakula'daki kan emme öyküsü, kilisede Ä°sa'nın kanı niyetine içilen komünyon ÅŸarabına benzer bir iÅŸlevi de yerine getirir. Ä°sa'nın kanı, ruhu ölümsüz kılarken, Drakula'nın vampir yaparak ölümsüz kıldığı insanlar, toplumsal yasakların geçerli olmadığı bir ortamda cinsel dürtülerini özgürce yaÅŸarlar. Romanın sonunda akılcı, bilimsel ve güçlü Anglo-Sakson dünyası Drakula'yı yenemez. Hollanda'dan gelen Dr. Van Helsing, Drakula'yı boÅŸ inançlar, yarı söylensel, yarı dinsel yöntemler ve sarımsaklarla alteder. Ya da kaos, yine kaosla yenilir. Ve romandaki deli Ranfield, "Kan yaÅŸamdır!" diye bağırırken, vampirliÄŸin de, deliliÄŸin de göreceli kavramlar olduÄŸu düşündürülür. Sema BulutsuzÂ
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!