Güncelleme Tarihi:
30 yılı aşkın bir süredir devlet hizmetinde çalışan Erol Çakır ve ailesi bugünlerde sevinçli, çünkü ilk kez özel otomobilleri oldu
Hürriyet İstanbul'un iki haftadır üstüne gittiği otoparklar konusunda İstanbul Valisi Erol Çakır'la görüşmek istedik. Randevuya giderken kafamızın içinde birçok soru dolaşıyordu. İstanbul'la ilgili cevabı alınacak çok şey vardı. Makam odasının kapısında gülen gözlerle ve öperek karşıladı bizi. Makam masası yerine yanıbaşımızdaki iskemleye oturdu. Bazen gülerek, bazen gözleri dolarak bazen de sitem ederek anlattı İstanbul'u. Sohbetimize babalığı, heyecanları, kızgınlıkları karıştı.
Sayın Erol Çakır, Temmuz ayında göreve başladığınızda nasıl bir İstanbul manzarasıyla karşılaştınız?
- İlk gördüğüm getirilen hiçbir çözümün İstanbul ölçeğinde olmadığı oldu. İstanbul'un sorunları çok büyük ve çözümlenemeyen bu sorunlar yüzünden sistem düğümlenmiş durumda.
İstanbul'a vali olmak nasıl duygular yaşatıyor insana?
- Bir kere sağlığım bozuldu. Günlük randevu isteklerim iki üç klasörü buluyor. Ancak hiçbirini kabul edemiyorum. İstanbul'da bulunan dostlarım artık küsmeye başladılar. Her akşam günlük işlerimi karton kutulara yükler ve eve götürürüm. Gece saat en az 02:00'ye kadar onlara bakarım. Uykumu alamam. Memurlara örnek olayım diye erken gelirim. Tabii erken gelmeyenden hesap sormak için. Bir koşturmaca böylece gidiyor.
İstanbul'un sorumluluğunu taşımak ürkütücü mü?
- Sorumluluğu taşımak değil, sorunlara yetmemek ürkütücü. İnsanın içi içine sığmıyor yetişeceğim diye ama yetişemiyorsunuz. Türkiye'deki merkezileştirme sıkıntıları var ya. Olağanüstü Hal Bölge Valiliği kuruldu da nasıl terörle mücadeleyi orada merkezileştirdik. İstanbul'da da her iş Valilik'te odaklanmış durumda. Aklımda sürekli olarak önemli delikleri tıkama endişesi var. Suistimaller yüzünden gemi su almasın, kimsenin menfaatine alet olunmasın diye. Bu imzayı atarken acaba kime menfaat sağlıyorum, bunu nasıl engellerim kuşkusuyla geçen bir süreç yaşıyorum. Çoğu bana ulaşmadan alt kademede imzalanıyor ama acaba nerede, ne dönüyor, haberim mi olmuyor endişesiyle yaşıyorum sürekli. Yürekten söylüyorum. Mesela geçenlerde İstanbul'da bir kamu görevlisi bir ormanın giriş kapısını tutmuş. Geçen arabaları durdurup beş milyon alıyormuş. Herkes kuzu kuzu hiçbir şey sormadan vermiş. Tesadüfen oradan geçen bir polis müdürü yakalamış adamı. İstanbul'daki hava işte böyle.
Gecekonduya ikamet yok
İstanbul'un bütün sorunları birbirine ekli aslında ama sizce şehrin en büyük sorunu nedir?
- Ben de soruyor ve araştırıyorum. Herkes trafik diyor. Ben de bunu kabul ettim. Ancak trafik sorununu tartışırken olumlu yanından ele almak ve artık çözümü konuşmak lazım. Artık yolcu ve araç trafiğini denize aktarmak gerekir. Bunu incelemek gerekiyor. İstanbul, Kocaeli'nden sonra milli gelirden aldığı 4 bin 750 dolarlık payla ikinci durumda. Böyle olunca da herkes altına bir araba çekiyor. Ayrıca ilk kez ben de bir araba aldım.
Güle güle kullanın, ne aldınız?
- Arabamız yoktu. Şimdi ailece seviniyoruz. Sıfır alacak param olmadığı için ikinci el 30 bin kilometrede Renault Laguna aldık. (Basın danışmanına dönerek) Hemen mal beyanını vermem lazım. Hatırlat vaktinde verelim.
-Geçtiğimiz günlerde daha önceki valiler tarafından hiç kullanılmamış bir yetkiyi kullanarak kaçak yapılaşmaya ilişkin bir dizi önlem getirdiniz. Bu genelgenin gerekçesi neydi?
- Gecekondulaşma bir problem olarak devam ediyor. Seçim arefesinde de hızlanacağı yolunda belirtiler var. İstanbul belediyelerin üzerine kurulmuş bir şehir. Bazı belediyeler kaçak yapılaşmaya karşı yetersiz ve isteksiz oluyor. Kanun çıkarmak Ankara'nın işi. Ama ben ne yapabilirim diye araştırdım ve İl İdaresi'nin hükümet emri çıkarma yetkisini kullandım. Bu genelgeye itaatsizlik, TCK'nın 526'ıncı maddesi uyarınca suç teşkil ediyor.
Neler getiriyor genelge?
- Bir defa başkasının arazisine ruhsatsız yapı yapılmasını kesin suç sayıyorum. Suç olunca polis ve jandarma devreye giriyor. İkincisi ruhsatsız yapıya elektrik, su, yol ve telefon götürmeyi de suç sayıyor ve yetkilisini sorumlu tutuyorum. İnşaatlara tabela asma zorunluğu getiriyorum. Muhtarlar gecekondulara ikametgah belgesi vermeyecekler. Böylece seçme haklarını kullanamayacaklar. Madem kanun tanımadan kaçak ev yapıyorlar, seçme hakkını da kullanmasınlar. Ayrıca noterler de gecekondu devri yapamayacaklar. Sokak numarası verilemeyecek. Bunlar yapılırsa suç sayılacak. Şu an genelge Başbakanlık'ta inceleniyor. Bu yetki var. Bunu kullanıyorum.
Kız babası olarak pirelendim
İki kızım var. Onlar Ankara'da kaldılar. Büyüğü bu yıl Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Küçüğü ise, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde öğrenci. Burada göreve başlayınca kızlar orada yalnız kaldılar. Geçenlerde eşim hukuğu bitiren kızımın benimle özel birşey konuşacağını söyledi. Kız babası olarak hemen pirelendim tabii. Sonra konuştuk sözlenmek istiyormuş. Kan beynime hücum etti. Kaç gece uyuyamadım. Bu acele ne böyle diye. Gerçi küçüğünü de başka yoldan kaybediyorum galiba. Bu yıl dokuz dersten zayıf getirdi. İşlerim o kadar yoğun ki çocuklarım kontrolsüz kaldı. Onlara hiç vakit ayıramıyorum. Bakın yine gözlerim doldu.. İstemeye geleceklermiş. 10 yıl doluyum randevu veremem dedim ama kızım bu acele neden soruma ‘‘sevgi desek’’, deyince yapacak birşey kalmadı tabii.
Adamları tutun kolundan, atın!
En büyük kabadayı devlettir,
diyen vali otopark konusunda kararlı
- Otoparklar konusunda bugüne kadar ne yaptınız ya da ne yapacaksınız?
- Otopark konusunda çok haklısınız. Haberlerinizi ilk günden ele aldım. Kaymakamları topladım. Eğer kabadayılık diye birşey varsa en büyük kabadayı kimdir, devlettir. Devletten daha büyük kabayı olur mu? Kaymakamlara, kabadayı ve çete istemiyorum dedim. Kaymakamlardan şunu istedim: Nerede uygunsuz birileri varsa ve halktan para topluyorsa polise verin, yerine Trafik Vakfı'nın elemanlarını koyun, hiç olmazsa para devlete gitsin.
Otopark rantı o kadar büyük ki. İş Süleymaniye'de tarihi konakların peşpeşe yakılması gibi kıyıma kadar gidiyor.
- Süleymaniye Evleri için de ismen bir vali yardımcısını görevlendirdim. Bu işi inceleyecek ve men edecek. Yardımcım ilk gün inceleme yaptıktan sonra gelerek yapabilecek fazla birşeyimiz yok dedi. Bu cevabı da kabul etmedim. O evler yakılıp yerine otopark yapılmış işliyor. Adamları tutun kolundan atın. Eğer özel şahsa aitse ve o otopark işletiyorsa onu da kolundan tutun atın dedim. Vali yardımcım bizzat bölgeyi kendisi geziyor.
- Bunlar geçici önlemler biliyorsunuz? Sizce daha köklü neler yapılabilir?
- İleride kaçak yapılaşmaya getirdiğim genelgenin benzerini de otoparklar konusunda yayınlamayı düşünüyorum. Ama diğer yandan polisin işi de o kadar çok ki. Getireceği ek yükü de incelemek gerekiyor.
Bu konuda yasalarda da boşluk var.
- Geçen yıl İstanbul'da 61 çete çökertilmiş, 3 bin 600 kişi hapse atılmış. Mesela Sedat Peker diye bir adam var. Tehlikeli olduğu söyleniyor. Ama iki gün sonra hapisten çıkacak. Adam çıkınca daha da kahraman oluyor. Organize Suçlarla Mücadele Kanunu'nun bir an önce çıkarılması lazım. Ama muhalefet partileri bu kanunu geçirmediler. Neymiş, sırf çetelerle mücadelede hükümet iyi puan alıyormuş. Bu kanun da geçerse hükümet daha iyi puan alırmış. Bir konsensüs sağlanarak bu işlerin süratle yapılması gerekir.
Otoparklar konusunda belediyelere bir öneriniz olacak mı?
- Otoparklardan ciddi bir para geliyor. Bu parayı onun bunun eline geçirmek yerine İstanbul'un hizmetinde kullanmak lazım. Bu rantı, ben ele geçirmek istiyorum. Bu rantı, Trafik Vakfı'na aktaracağım. Görünmüyor ama Trafik Vakfı İstanbul için çok iş yapıyor. Polisin bütün ihtiyaçlarını vakıf karşılıyor. Daha çok parasal kaynağa sahip olursa daha iyi hizmet yapar. Bir ambulans sistemini kurmak istiyorum.
- Vakıf 1996'da İstanbul'un otopark sorununa hızlı girdi ama çekicilerle sınırlı kaldı. Üniversite hocaları, belediye ve vakıflar yerine olaya devletin el koymasını, şehrin acilen haritasının çizilmesi ve İl Trafik Komisyonu başkanlığında bir çalışma başlatılmasını öneriyorlar.
- Ama tatbikatları yok. Bizim acil önlemlere ihtiyacımız var. Bilimsel pek çok çalışma yapılmış. Üniversitelerin varlık sebebi topluma yön vermektir. Ama Türkiye'de üniversiteler suskun. Bunları söyleyen hocalar, biz bu projeyi yapmak istiyoruz şuna ihtiyacımız var deseler seve seve katılırım. Ama onlar insiyatif almıyorlar. Kahve sohbetinde üçümüz oturup konuşuyor, şu şöyle bu böyle olsa iyidir diyoruz. Neye yarıyor? Hiç! Konuşan hoca insiyatif alacak, harekete geçecek. Yoksa ben de oturduğum yerden iki yaka arasında üç demir yolu, iki tüp geçit yapılsa, helikopter servisi başlatılsa derim. Güzel fikir değil mi? Ama burada kalır. Üniversitelerin görevi mali imkanları sağlanabilir nitelikte proje yaratmaktır. Ne bekliyorlar çalışmak için? Bu işi hangi hoca diye biz mi araştıracağız. Bizim nerede öyle kaliteli kadromuz. Yanımdaki kalabalığa bakmayın. Yüzde 90'ı türkü söyleyerek iş yapar. Hani el elin işini türkü söyleyerek yaparmış ya, o misal türkü söyleyerek iş yapar!
EROL ÇAKIR KİMDİR?
1943'te Çankırı'da memur bir babanın çocuğu olarak doğdu. Annesi öğretmen olan Çakır, biri kız dört kardeşin en büyüğü. İlk, orta ve lise öğrenimini Çankırı'da tamamladı. 1965'te Ankara Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. İçişleri Bakanlığı'nda göreve başladı. Kaymakam olarak ilk kez Samsun'un Alaçam İçesi'ne atandı. Çanakkale, Urfa ve Ankara'ya bağlı ilçelerde kaymakamlık görevlerinde bulundu. Daha sonra Mülkiye Müfettişliği ve İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcılığı görevlerini yürüttü. 12 Eylül ihtilalinden sonra Ali Tanrıyar ve Yıldırım Akbulut dönemlerinde İçişleri Bakanlığı genel sekreterliği yaptı. Valilik görevini ise Rize, Muğla, Bursa'da yürüttü. Daha sonra Merkez Valiliği'ne alındı. Daha sonra İçişleri Bakanı Müsteşarı oldu. Mehmet Ağar'ın göreve gelmesinden sonra kendi isteğiyle ayrıldı. İstanbul'dan önce İzmir valisiydi.