Güncelleme Tarihi:
Muazzez Ersoy, özellikle politikacı ve bürokratların sanata, sanatçıya bakışından çok dertli. Sanatçıyı hoş vakit geçirten, eğlencelik kişiler olarak gören bu ‘‘hazımsız’’ kesimin kendisine geçmişte haksızlık yaptığını belirten Muazzez Ersoy, bir gün Samsun Kültür Müdürü'nün telefon açarak ‘‘Vali beyle emniyet müdürünün eşlerinin çayı var. Gel konser ver’’ dediğini ibretle anlatıyor.
Muazzez Ersoy, hiçbir yayın organına yapmadığı itiraflarını Hürriyet'e yapmaya devam ediyor. Ersoy, iyi ve kaliteli bir albümün çok masraflı olduğunu söylüyor.
Masraflar ne kadar tutar ki?
- En büyük masraf kalemini stüdyo çalışmaları oluşturuyor. Bunun sazı var, stüdyo kirası var, mikserin yapıldığı dakikalar var. Bunun dışında yine en büyük rakamı MESAM'a ödenen telif ücretleri tutuyor. Ayrıca kasetin tanıtım masrafları öyle az buz değil. Bunları topladığınız zaman çok büyük meblağlar ortaya çıkıyor. Mesela benim kasetiminde yer alan bir şarkının sadece telif hakkı 3 milyar lira civarında. Ben albümlerimde hiçbir şeyi esirgemem, bütün çalışmalarıma güzel zenginlikler katarım. Onun için benim kasetlerimin maliyeti çok daha farklı oluyor. Bugün bir kaseti 10 milyar liraya da mal edebilirsiniz, 250 milyara da.
SİPARİŞ BESTELER
Eski şarkıları albüm yapmak biraz kolaycılık, biraz da ucuzculuk değil mi?
- Hayır, çok yanlış bir düşünce bu. Tiraj yüksek olduğundan her şarkı için en az 3 milyar yatırıyoruz MESAM'a. Ama piyasada birisinden beste alsan belki 50 milyon, çok çok 150 milyon ödeyeceksin. Oysa ‘‘Nostalji’’lerde yer alan eserler eski değil, çok değerli antikalar. İddia ediyorum, kendi alanımda Cumhuriyet tarihinin en pahalı yapımlarını ben yaptım. Hem kalite, hem masraf, hem de satış yönünden. Yeni dediğiniz şarkılar makineleşmiş, teknolojiye ayak uydurmuş. Artık sipariş olarak da beste yapılıyor, Ahmet'e göre, Ayşe'ye göre falan. Ama hiçbirinde eski şarkıların keyfi yok. Yener ağabey, şimdiki şarkılar ne duygulandırıyor, ne de eğlendiriyor. Beş yıldır yeni bir eser okumadım. Bana göre son on senedir sanat müziği yapılmıyor. Zekai Tunca'nın dediği gibi; eski ustalar her bir melodiyi, her bir perdeyi kullanmışlar. Bütün sözleri, müzikleri kullanmışlar, bugünkü bestecilere yapacakları bir şey bırakmamışlar... Ben geçmişle bugün arasında köprü görevi yapıyorum, bunu bir misyon olarak üstlendim. Albümlerimin satış grafiğinden de bu konuda ne kadar haklı olduğum belli.
VİP'TE İŞİM YOK
Muazzez Ersoy'a ‘‘Devlet Sanatçısı’’ olarak artık VİP kapıları ardına kadar açık.
- Ben halkın içinden geliyorum, sade vatandaşlık bana yetiyor. Devletimin bana layık gördüğü ödülü iftiharla taşıyorum ama, bunu kullanmam. VİP salonlarında işim olmaz benim. Devlet kötü zamanda da sanatçılarının yanında olmalı. Nice ünlü sanatçımız kendi köşelerinde yoksulluk içinde öldü. Hastaneye gidecek paraları yoktu, devletimiz sahip çıkmadı onlara. Yener ağabey, ben sana bir şey söyleyeyim, sayın cumhurbaşkanımıza olan sevgim ve saygımdan dolayı, o üzülmesin diye bu ödülü aldım.
BAKANIN AYIBI
Bu da ne demek oluyor şimdi?
- Kültür Bakanlığı korosunun kadrolu solisti olarak 1993'ten itibaren iki yıldan fazla görev yaptım. Bu görevimle Edirne'den Kars'a kadar çeşitli illerde konserler verdim. Bunlar için maaş dışında hiçbir ücret almadım, hatta sazların ve ses tesisatlarının parasını da kendi cebimden verdim. Devlet bize ayda 20 milyon lira kadar maaş veriyordu. Sanma ki şikayet ediyorum, bunları devletime hizmet için yaptım. Ama çok sıkıntılar yaşadım, ilk defa burada sana anlatıyorum. Bir Kültür Bakanı beni partinin gecesine göndermek istedi, gitmeyince sözleşmem iptal edildi. Sonraki Kültür Bakanı beni yeniden göreve aldı. Ankara'da boş kadro olmadığı için Samsun'dan gösterildim. Bu sırada Samsun Kültür Müdürü telefon açarak ‘‘Vali beyle emniyet müdürünün hanımlarının çayı var, Muazzez hanım gelsin bir konser versin’’ diyor. Ben de ‘‘Bu kadroya özel partilerde konser vermek için alınmadım, gelmiyorum’’ diye haber gönderdim. Bunun üzerine sözleşmem yeniden feshedildi. Bununla da kalınmadı, iki yıllık maaşımın tamamını faiziyle beraber geri aldılar. Onun için artık devletle iş yapmaktan korkuyorum. Devletim için canımı veririm o ayrı bir şey. İnşaallah bir gün Devlet Sanatçısı unvanımı da geri istemezler.
Doğrusu ‘‘İnşaallah’’ demekten başka bir şey gelmiyor elimdem. Siz ne dersiniz?
Patronu anlatıyor
Muazzez Ersoy çok küçük yaşta Beyoğlu'ndaki ‘‘Ünal’’ mağazasına tezgahtar olarak girdi. Sonra İstiklal Caddesi'ndeki ‘‘Ferit’’ mağazasında çalışmaya başladı. Tam 15 yıl sonra görüştüğü eski patronu Şeref Tosyalı, Ersoy'u şöyle anlattı:
‘‘Muazzez hanım 1984'te bizim bayan reyonumuzun dört dörtlük bir satış elemanıydı. Karşısına gelen müşteriye mutlaka bir şeyler satardı tatlı dili, güler yüzüyle. Aylık maaşı 40 bin lira kadardı. Şu anda çok değerli bir Türk müziği sanatçısı olarak kendisiyle iftihar ediyoruz.’’
Gırgıriye'nin hastasıyım
Muazzez Ersoy, özel anlarıyla ilgili olarak şunları söylüyor:
Genelde geceleri geç yattığım için öğlene kadar uyuyorum. Kalktığımda bir kahvaltı yaparım, mutlaka cappuccinomu içerim. Günde belki on fincan içiyorum bunu, çantamdan eksik olmaz.
Tam bir ev kedisiyim. Koltuğuma oturup televizyon seyredeyim, bana yetiyor. Türk filmlerine bayılıyorum. Hele ‘‘Gırgıriye’’nin bütün serisini belki yüz defa izledim, yine de doymuyorum. Gırgıriye'de kendimi görüyorum, yaşıyorum. Kasımpaşa'daki geçmiş hayatımı anlatıyor bana sanki.
Televizyon seyrederken bol bol kabak çekirdeği de çıtlatırım.
Bol bol kitap okuyorum. Kuran'ın Türkçesini sık sık okuyarak daha iyi anlamaya çalışıyorum. Peygamberlerin, evliyaların hayatlarını çok okudum.
Tek kötü alışkanlığım sigara. Günde bir paketten fazla içtiğim oluyor, ne yalan söyleyeyim.
Gazeteleri halıların, koltukların üstüne koymam, koydurtmam. Yerde ne görürsem tek tek toplarım.