UZUN YAÅžAYIP GENÇ ÖLEN BÄ°R USTA: MAHMUT CÜDA Mahmut

Güncelleme Tarihi:

UZUN YAŞAYIP GENÇ ÖLEN BİR USTA: MAHMUT CÜDA Mahmut
OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 12, 2001 00:00

UZUN YAÅžAYIP GENÇ ÖLEN BÄ°R USTA: MAHMUT CÃœDA Mahmut Cuda 1904 Yılında Fethiye'de doÄŸduÄŸunda memalik-i Osmaniye, uzun sürmüş bir yüzyılın bitiminde savaÅŸlardan bitab düşmüş bir halde kaderin ona çizdiÄŸi kaçınılmaz sona doÄŸru ilerlemektedir. Mahmut Celalettin dünyaya geldiÄŸinde Balkan Savaşı ve Büyük bir Dünya Savaşı ufukta görünmüş, yeni yüzyılın da imparatorluÄŸa pek uÄŸurlu gelmeyeceÄŸi anlaşılmıştır. Mahmut Celalettin de imparatorluÄŸunkine paralel bir yazgıyla üç yaşındayken annesini, sekiz yaşında babasını yitirmiÅŸtir. BeÅŸ senesini geçireceÄŸi, dokuz yaşında girdiÄŸi Darüşşafaka'da resme yetenekli olduÄŸu farkedilmiÅŸ ve bu alana yönlendirilmiÅŸtir. Sanayi-i Nefise Mektebine girdiÄŸinde ondört yaşındadır. Mütareke dönemi Ä°stanbul'unda genç bir insan nasıl yaÅŸarsa o da öyle yaÅŸar. Sıkıntılı ve tepkiseldir. Hikmet ONAT ve ÇALLI atelyelerine devam etmiÅŸ, sanatla ilgisini koparmamaya gayret etmiÅŸtir. Zor ÅŸartlar içinde varolmaya çalışan bir kuÅŸaktır onlarınki. Batı orijinli bir sanat dalıyla uÄŸraÅŸmaktadır ama Batılı onlar için Ä°stanbul iÅŸgalcisi zalim bir subaydır. Milli Mücadele çığlıklarının ardından gelen kurtuluÅŸ, Mahmut Celalettin'e kendi olanaklarıyla gittiÄŸi Münih'te Hans Hoffman'ın atelyesinin yolunu açar. Birbuçuk yıllık bir Almanya çalışmasının ardından dört yıllık bir Paris, Lucien Simon atelyesi macerası baÅŸlayacaktır. Anadolu'nun ufak bir taÅŸra kasabasından kalkıp yollara düşen bu genç insan için Paris, bir ışıklar kentidir. Rüyada gezer gibi Paris Operası'na gider, Louvre Müzesi'ni dolaşır. Dev boyutlu Rembrandt'ların, Rubens'lerin, Velasquez'lerin karşısında kendini minik bir toz parçası gibi duyumsar. Bir anlamda dolaÅŸtığı Paris sokaklarında kendini arar. O dönemi Mahmut Cüda şöyle anlatır: "1925'ten 1929'a dört uzun sene. Yaşça yirmiden yirmibeÅŸe gelerek ve fikirce kendim büyüyorum. Kopyayı, kopyacılığı sevmiyorum. Paris denen, genç adam yutucusu, ejderha kente alıştıkça, lisanına hakim oldukça rahatlıyorum. Ä°lk günden beri içimden yükselen, beni gerçekçi resme çeken, figüratifte tutan sesi daha iyi deÄŸerlendiriyorum. Bir bilince dönüşüyor bu. Realizm'de kesinleÅŸiyorum. Cisimler, eÅŸyalar bunların gerçek biçimleri ve renkleri beni tutkuyla sarıyor." Bir renk ustasıdır Mahmut Cüda. Belki de bu döneminde edindiÄŸi alışkanlıklar, titiz çalışmasıyla resimlerinde mevcut o biçim mükemmelliÄŸini ve renk sihirbazlığını kazandırmıştır ona. Kolay görünümlü zor izlenir resimlerdir onunkiler. Bir elma resmini birkaç ayda yapar. Ayrıntılarla uzun uzun uÄŸraşır. Ama bu süre onun için hiç de uzun bir süre deÄŸildir. DoÄŸa da aynı iÅŸi yapmak için altı-yedi ay uÄŸraÅŸmakta deÄŸil midir? Mahmut Cüda 1928 yılında yurda döndükten sonra Ä°stanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde göreve baÅŸlamıştır. Batı eÄŸitimi almış sanatçılar arasında birlik ve dayanışmanın zorunluluÄŸuna inanan bir kiÅŸi olarak 'MÃœSTAKÄ°L RESSAMLAR VE HEYKELTRAÅžLAR' derneÄŸinin kurucuları arasında yeralmıştır. ArkadaÅŸları; Ali Avni (Çelebi), Ahmet Zeki (Kocamemi), Refik Epikman, Cevat Dereli, Åžeref Kamil (Akdik), Nurullah Berk, Hale Asaf ile heykeltraÅŸlar Muhittin Sebati ve Ratip AÅŸir (AcudoÄŸlu)'dur. Müstakil Ressamlar ve HeykeltraÅŸlar BirliÄŸi, Cumhuriyet döneminin ilk ve Osmanlı Ressamlar DerneÄŸi'nden sonra Türk ressamlarının kurduÄŸu ikinci dernektir. Müstakiller büyük bir inanç ve çabayla, Türk resim ve heykel sanatını topluma benimsetmeye çalışmışlardır. Ama kendileri homojen bir birlik deÄŸildirler. Bir önceki kuÅŸağın sanat alanındaki etkisini kırmak ve yenilik aramak ortak yönleriydi. Müstakiller, tarihi henüz çok kısa olan Türk resminin haÅŸarı çocukları olarak ortaya çıkarlar. Farklı yaklaşımların temsilciliÄŸini yapma çabası henüz yoktur. Çıkar çatışmaları suyüzüne çıkmamıştır daha. Katı kuralcılık yada esnek kuralcılık tartışmaları onları yönlendirir. Cüda yerleÅŸik ölçütlere, katı kurallara kendini hiç yakın bulmaz. Sanatta özgürlük yanlısıdır. Müstakiller Ä°stanbul'da ve Anadolu'da sergiler açmayı sürdürürken önce Akademi yönetimi ile sonra da Milli EÄŸitim Bakanlığı ile ihtilafa düşerler. Ali Avni Çelebi, Cevat Dereli ve Refik Epikman Akademi'deki görevlerinden uzaklaÅŸtırılırlar. Mahmut Cüda uzaklaÅŸtırılmayı beklemeden Bursa'da resim öğretmenliÄŸi yapan Hale Asaf'la yer deÄŸiÅŸtirir. Bazı diÄŸer üyeler de Anadolu'nun çeÅŸitli illerine resim öğretmeni olarak atanacaklardır. Bağımsız bir kiÅŸiliÄŸe sahip olan Mahmut Cüda, Akademi hocalığını reddederek payelerden arınmış bir sanatın savunuculuÄŸunu ömrü boyunca savunmuÅŸtur. Mahmut Cüda yazdığı 'Kılavuz'un Böylesi' ve 'Bir Bardak YaÄŸmur Suyu, İçiverin Gitsin' adlı iki polemik kitabında bir yandan payelerle desteklenmiÅŸ bir sanata saldırırken , öte yandan da plastik sanatlar eÄŸitimi ve bunun felsefesiyle ilgili olarak kendine özgü tezler geliÅŸtirmiÅŸtir. Ressam bu döneminde, Avrupa'daki müzelerde izlediÄŸi büyük boyutlu kompozisyonlar üretme çabasına girer. 1937'de yaptığı Aydın Yangını ve Haramiler sanatçının özgün üslubunun ve teknik uygulamalarının baÅŸarılı yansımalarıdır. Bir yandan Anadolu'da resim öğretmeni olarak çalışır, bir yandan resim üretir. Cumhuriyet Halk Partisi tarafından düzenlenen 'Yurt Gezileri' programına katılmış, 1938'de Trabzon'dan dört, 1943 yılında Bitlis'den onüç resimle dönmüştür. Bu resimler 1944 yılında açılan Yurt Gezileri Resim Sergisi'nde yeralır ve tüm Anadolu'yu gezer. Mahmut Cüda, Türk resim sanatında natürmort ustası ve yorumcusu olarak yeralır. Natürmort temalarına karşı özel ilgi ve sevgisi olan bir sanatçıdır. Güçlü kompozisyon duygusuyla nesneye hakim olmak isteÄŸinin açık bir belirtisidir bu. Ama aynı zamanda iyi bir portre ressamıdır da. Ressamın karikatürleÅŸtirilmiÅŸ portre tutkusu ÅŸakacı kimliÄŸinin mi bir ürünüdür, yoksa kapak ressamlığından edindiÄŸi bir alışkanlık mıdır? Kendi anlatımıyla "Karikatürü hep sevdim ve yaptım. Güldürü unsurunu içeren afiÅŸ, kitap ve dergi kapakları ta Paris'den beri beni ilgilendirdi. Gülmek, doÄŸanın bir parçası gibi gelirdi bana." Mahmut Cüda'nın resimlerinde kompozisyona katılan nesneler, buÄŸulu bir atmosferle çevrelenerek zengin bir anlam gücüne kavuÅŸur. Bir saydam perdenin arkasında bir dünya yaratılmış gibidir. O perde ilk bakışta ortadan kalkmaz, izleyicinin ciddi bir çaba göstermesi gerekir. Bu yüzden sanat eleÅŸtirmenlerinin dilinde Cüda'nın resimleriyle ilgili hep bir 'Gizem' sözcüğü vardır. Ritm, hacim, renk lekeleri dengesi, oran, çizgi ve renk perspektifi uyum ve harekete verdiÄŸi önem ressamın eserlerinde öne çıkan özelliklerdir. Tüm resimlerinde özgün bir kompozisyon sergilenir. Ä°zleyicisiyle uyumunu zor kuran ama kurduktan sonra da hiç kopmayan bir ressamdır Mahmut Cüda. Sanatçı doÄŸadan aldığı nesnelere kendi imgelerini ekleyerek uygun bir düzenleme ve kurgu katar. Bu da onu hoÅŸ sentezlere götürür. ÇeÅŸitli kumaÅŸlar arasında yemiÅŸler, heykeller, çiçekler, deÄŸiÅŸik nesneler bir mekan ve kütle iliÅŸkisi içinde aktarılır. Son dönemlerinde ışığa verdiÄŸi önem, biraz daha artmıştır. Cüda'nın manzaraları, konu olarak aldığı kentlerin mimari ve doÄŸal enerjilerini aktarır. Bu nitelikleriyle birer belgesel konumundadırlar. Portrelerinde kiÅŸilerin fizyonomik özelliklerinin yanısıra yaÅŸam kesitlerine de gönderme yapar. Bir görüntü yansıtıcılığından çok, kimlik anlatımına uzanan bir resim dili oluÅŸturmaya çalışır. Mahmut Cüda, 1904'de baÅŸladığı yaÅŸamını 1987'de Ä°stanbul'da arka cephesi Haliç'e bakan yüksek tavanlı az rokoko, yarım Rum stili çok eski bir BeyoÄŸlu apartmanında bitirmiÅŸtir. Atelye olarak kullandığı odanın duvarları neredeyse boÅŸ denebilir. Birkaç natürmort, bir-iki portre, karikatür...vs. Bunun nedeni de ekonomik sıkıntıları yüzünden pekçok tablosunu elden çıkarmak zorunda kalmasıdır. Resimleri ona kalmamıştır ama ondan kalan resimler bugün pekçok kolleksiyonun en deÄŸerli parçalarını oluÅŸturmaktadırlar. Mahmut Cüda uzun yaÅŸamış, genç ölmüştür. Türk resim sanatının tarihinde sözüyle, fırçasıyla, kalemiyle olabildiÄŸince canlılığıyla önemli bir yapı taşını oluÅŸturur. Köşebaşını kendisi için tutarak deÄŸil, saÄŸlam ve düzgün bir yapı oluÅŸmasını gözeterek birçok hareketin içinde yeralmıştır. DoÄŸayı sevmiÅŸtir. DoÄŸanın tüm nesnelerini zihninde plastik bir biçimlendirme ile tuvale aktarmış, her nesneyi detay-bütün kurgusu içine yerleÅŸtirirken kendi yaÅŸamını da bundan uzak tutmamıştır. H.Berkay- 12 Åžubat 2001, Pazartesi Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!