Uyarı mı görüş birliği mi?

Güncelleme Tarihi:

Uyarı mı görüş birliği mi
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 25, 2005 00:00

MGK’nın bildirisini herkes farklı yorumladı. Bence, bu bildiri askerin hükümete uyarısından çok, hükümetin yanlış anlamaları gidermek için vurguladığı ilkeleri kapsıyor.MGK toplantısından sonra açıklanan bildiri medya’da farklı şekillerde yorumlandı.            Genel yaklaşım, askerin hükümete uyarısı şeklindeydi.            Genelde, askeri kanadın sivil hükümetleri fırçalamasına alışmış olan bizler için, bildiri uyarı niteliğinde görülebilir.             Ama acaba böyle mi? Yani bildirideki cümleler, Başbakan’ın Diyabakır konuşmasından sonra yapılan eleştiriler ve algılamalara bir ince ayar yapmak için mi kondu ?            MGK bildirileri hiçbir zaman sadece bir tarafın görüşlerini yansıtmaz. Daima bir ortak görüş açıklanır. Toplantıda sivil kanat ve askerler, bildiriyi birlikte imzalarlar. Durum böyle olunca, insan ister istemez ikinci yoruma meylediyor.            Başbakan Diyabakır’daki sözlerinden geri adım atmadı. Her nekadar muhalefet tarafından eleştirildiyse de, tutumunu sürdürüyor. Kürt Sorunu’nun, ülkenin bütünlüğü korunarak çözülebilineceğini de sık sık tekrarladı. Anayasa’ya dikkat çekip, bunun dışına çıkılmasının söz konusu olmadığının altını çizdi.            Asker kanadıyla aralarında belki taktik açıdan bazı görüş ayrılıkları olabilir, ancak temelde önemli bir fark ortaya çıkmış değil.            Üstelik unutmamamız gerekir ki, hangi hükümet olursa olsun, ideolojisi ne olursa olsun, böylesine bir sorunu Türkiye’yi parçalayarak çözmek isteyebilecek bir iktidar düşünülemez. Hangi hükümet olursa olsun, PKK terörüne prim vermez ve veremez. Bunlar değişmez kurallardır. Erdoğan’ın açılımını ne kadar eleştirirsek eleştirelim, onu ülkeyi felakete sürükleyecek bir senaryonun peşinden koşmakla suçlayamayız.            Sanırım bundan sonra yapılması gereken, ayrıntılarda kaybolmak yerine, bu sorunun çözümü için -MGK bildirisinde belirtildiği gibi-  ekonomik ve sosyal önlemlerin alınması için harekete geçilmesidir. Şimdiye kadar defalarca bildiriler yayınlandı, önemli nutuklar atıldı ancak verilen sözler tam anlamıyla gerçekleştirilemedi.            Bence bu bildirinin en önemli unsurlarından biri, bölgeler arasındaki ekonomik farklılığın giderilmesi ve alınacak önlemlerin Kopenhag kriterlerinin dışına çıkmaması ile ilgili tutumdu.Türkiye’nin bu sorunun üstesinden gelebilmenin, ancak Demokrasi kuralları çerçevesinde gerçekleşebileceğini ilan etmesi çok önemlidir.            Gerçekten de en doğru yol budur.            Üstelik bu noktanın hem Asker hem de Sivil otorite tarafından açıklanması, Avrupa yolunda önemli bir kavşağa yaklaşan Türkiye açısından önemi daha da büyüktür. Unutmamamız gerekir ki, 3 Ekim’de Türkiye AB ile müzakere masasına oturacaktır. Hangi konuda olursa olsun, attığı her adım , dışarıda çok daha fazla büyülteç altına alınacaktır.            Artık her alanda farklı düşünme dönemine girmek zorunda olduğumuzu gözden kaçırmamalıyız.                                                            *                      *                      *KAYA’YA KIZGIN, HÜLYA’YA HAYRANIZ… Kimilerimiz Hülya Avşar- Kaya Çilingirlioğlu ikilisinin aile içi sorunlarının medya tarafından bu kadar yakından izlenmesini “magazincilik” olarak niteliyor.            Oysa değil.            Hülya-Kaya ikilisi günlük hayatımızın bir parçası durumuna girdiler.            Toplum olarak ilginç bir yaklaşımımız var.            Kaya’ya kızgınız. Onu bir türlü Hülya’ya layık göremiyoruz. Her olaydan sonra “hala ayrılmayacaklar mı ?” sorusu soruluyor.            Neden acaba ?            Galiba Hülya’yı kıskanıyoruz. Ona sahip çıkmak istiyoruz. Kaya’nın çapkınlıklarını kişisel bir olaya dönüştürüyoruz.            Kaya’nın iki temel sorunu var. Biri, Hülya ile evlenmiş olması, diğeri de çapkınlık sabıkası. Başkası olsa üstünde dahi durulmaz. Ancak iş Hülya’ya gelince, durum değişiyor. Katiyeyen kabullenemiyor ve adeta Hülya’ya da kızıyoruz. “Aaaa hala mı ayrılmıyor” diye tepki gösteriyoruz.            Hülya ise şöhretin faturasını ödüyor.            “Bırakın ailemizin içine girmeyin “ diye haykırıyor, ancak kimselere dinletemiyor.            Bu çiftin yaşamı magazin değil.             Avrupa veya Amerikaya da gitseniz, çok ünlülerin özel hayatlarının toplum tarafından paylaşıldığını görürsünüz.            Hülya, kendi deyimiyle Holding gibi bir kadın. Her parmağında başka bir meziyet var. Türk toplumu geçmişte Ajda ile eğlenir, onu düşlerdi. Ardından Hülya geldi. Bize marifetlerini gösterdikçe de, özel hayatı olmayacak ve milyonlarca Türk ile birlikte yaşayacak… Şöhretinin faturasını ödeyecek.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!