Oluşturulma Tarihi: Şubat 01, 2004 00:00
Burdur'dan Antalya'ya giderken, İnsuyu Mahallesi veya daha ileride Çeltikçi ilçesini geçtikten sonra sola bir yol ayrılır. Mavi tabela Ağlasun'u işaret eder. Ağlasun, yaz aylarında kiraz ve ceviz ağaçlarıyla kaplı yemyeşil bir ova kasabasıdır. Her yaz mayıs sonu ile eylül başı arası son derece hareketli günler yaşar; sırtını dayadığı Akdağ üzerinde yedi kilometre yukarıda, yüzlerce yıldır uyuyan Sagalassos antik kentinin arkeologlarca yeniden uyandırılışına tanık olur. Kasabaya dünyanın pek çok ülkesinden gelen yerli, yabancı üniversiteli gençler ile farklı disiplinlerden bilim insanları, kendilerini dört gözle bekleyen kasabanın esnaf ve gençleriyle hasret giderir. İlk kazmanın vurulduğu 1990'ların başından beri süren imece usulü bu çalışmalar, artık bölgenin özgün gelenekleri arasına girmeye başlamıştır.Sagalassos'un kuruluşu en erken İÖ 4 bin 200 yıllarına tarihleniyor. Yerleşmede İlk Tunç Çağı ve Son Tunç Çağı'nda da iskan olduğu biliniyor. İlk Demir Çağı'nda ise Sagalassos'un kent halini almış olması tahmin ediliyor.Büyük İskender İÖ 333'te kanlı bir savaş ile kenti ele geçirir. Büyük İskender'den sonra Sagalassos'ta Helenleşme dönemi başlar. Bu dönem boyunca (İÖ 333-25) Pisidia bölgesinin en önemli ikinci kenti olur. İskender'in ölümünden sonra selefleri arasında birkaç kez el değiştiren kent sırasıyla önce Seleukosların, sonrasında Attalosların Bergama Krallığı'na dahil edilir, ardından Roma Cumhuriyeti'nin (İÖ 133/29 - 39) ve son olarak da Galat kralı Amyntas'ın (İÖ 39-25) egemenliği altında kalır. İmparator Augustus, Pisidia'yı tekrar Roma İmparatorluğu topraklarına katar. İÖ I. yüzyılın sonunda bölgenin en önemli ve büyük şehri haline gelen kentin bu yükselişi, İS III. yüzyılın başına kadar devam eder.KENTSEL DÜZENLEMEKentin en eski kalıntıları İÖ III. yüzyıla aittir. Ortadan geçen geniş bir araba yolu ile kent yukarı ve aşağı olmak üzere iki merkeze ayrılır. Her iki bölümünde de agoralar, kentsel düzenlemenin ana mekánlarını oluşturur. Yukarı Şehir'de yer alan Yukarı Agora'nın ortası, Sagalassos'un en önemli ailesinin, Tiberius Cladiusların tunçtan heykellerini taşıyan, Korint düzenli dev şeref sütunları ile süslenmiştir. Hellenistik dönemin en önemli ve seçkin kamusal yapısı olan kent meclisi binası (Bouleuterion) ile 14 metre yüksekliğindeki Augustus dönemine ait kahramanlar anıtı (Heroon), müthiş güzellikte bir friz ile yer alır. Yukarı Agora’nın kuzeyinde zengin motiflerle bezenmiş Antoninler Çeşmesi ( İS. 161-180 ) en çok dikkat çeken yapıdır. Yukarı Agora’nın kuzeydoğusunda, geç Helenistik Dorik çeşme ile İS 120'li yıllara ait Neon kütüphanesi yer alır. Neredeyse bütün parçaları ortaya çıkarılan bu yapıların restorasyonu sırasında, Türkiye'de ilk kez bir anıtsal çeşmeye tekrar özgün çeşme fonksiyonu kazandırıldı. Böylece Torosların suyu yüzyıllar sonra tekrar yeryüzüne kavuştu. Kentin en yukarı kısmında, vahşi hayvanlarla gladyatörlerin mücadelesinin de izlendiği 9 bin kişilik, İS II. yüzyıla ait tiyatronun dışında kaya mezarları ve çanak çömlek atölyeleri tespit edildi.Aşağı Şehir'in merkezindeki Agora'da da birçok antik dönem kalıntısı yer alır. Traian dönemine tarihlenen Ares, Herakles, Hermes, Zeus, Athena ve Poseidon büstleri, antik dönem heykeltıraşlığının eşsiz örneklerinden sayılır. Ancak Aşağı Agora'nın ve kentin en büyük anıtsal yapısı, içinde pek çok havuz bulunan ve günümüze iki katı korunmuş şekilde ulaşan Roma Hamamı'dır. Antoninus Pius (İS 138-161) döneminde ise Piskoposların Sagalassos'taki gücünün mimaride yansıdığı görülür. Bu güç meclis binasının (Bouleuterion) Aziz Michael adına, bazilikal bir kiliseye çevrilmesinden anlaşılabilir. Hıristiyanlık öncesi Sagalassos halkının dini yaşamı hakkındaki bilgiler ise ağırlıklı olarak Helenistik döneme tarihlenir. Luvi soyundan gelen Sagalassos halkı, doğal unsurlara dayanan bir inanç sistemine sahipken, Büyük İskender'in kenti ele geçirmesinden sonra çoğu yerli olan tanrılar, Yunanlı karşılıklarıyla özdeşleştirilir. Örneğin Zeus, Luvilerin hava-iklim tanrısı Tarkhunt'un bir devamıdır. SONUN BAŞLANGICIGörkemli günler yaşayan Sagalassos'ta sonun başlangıcı, İS 500 civarında yaşanan ağır bir depremdir. İS 542'de Anadolu'yu kasıp kavuran ve birçok aristokratik aileyi veya zenginliklerini yok eden veba salgınının, üretim ve ekonomideki etkileri Sagalassos'ta da görülür. Kent, İS VII. yüzyılda yeni bir deprem ile tekrar sarsılır. Kentin çevresini saran ormanların tüketilmesi, ısınma sorunlarını da ortaya çıkarır. Üstüne bir de yeni bir inanca ait askeri gücün tehlikesi, Arapların akınları eklenir. Susuzluk, soğuk ve savaşlar, salgın hastalıklar derken, Sagalassos terk edilir ve Akdağ'dan gelen topraklar tarafından üzeri örtülür. Kentte, İS IX ve XI. yüzyıllar arasında iskán edilmiş köy kalıntıları ortaya çıkarıldı. Burası olasılıkla kentin son dönemleri için bahsedilen Sagalassos'lu piskoposların ikamet yeriydi. İS XII-XIII. yüzyıllarda ise İskender Tepesi'nde bir Bizans Kalesi kurulmuştu. İS XIII yüzyıla gelindiğinde Türkler bu kaleyi yıkacak ve Ağlasun yakınlarında bir kervansaray ve hamam inşa edilecek, ardından da Sagalassos ismi artık Ağlasun'la birlikte yaşayacaktı. ÇEVRE VE EKONOMİDönemin beslenme stratejilerinin anlaşılmasında iki buluntu grubu önemli yer tutuyor. Ele geçen hayvan kemiklerinin oluşturduğu ilk gruptan elde edilen bilgiler, Sagalassos insanlarının sığır, koyun, keçi, domuz, tavuk gibi evcil hayvanlar beslediklerini; geyik, yabani tavşan ve yabani kuşları avladıklarını gösteriyor. Ticareti kanıtlayan ve Sagalassos'ta İS I. ve VII. yüzyılları arasında en fazla tüketilen
balık türü olan Sekiz Balık'ın Mısır'dan getirildiği, DNA analizleri ile anlaşıldı. İkinci buluntu grubu olan bitki kalıntılarında ise tahıl çeşitleri (buğday türleri, arpa, akdarı, çavdar ve yulaf) ve baklagiller (özellikle mercimek ve fasulye, olasılıkla nohut) ön plana çıkıyor. Meyvecilik açısından halen zengin olan yörede, bitki kalıntıları, Romalıların da bu doğal kaynaktan yararlandığını ortaya koyuyor. Ceviz, badem ve fındık gibi sert kabuklular ile incir, zeytin, üzüm, kiraz, alıç, dut ve mürver gibi meyveli ağaçlar, diğer bitki kalıntılarını simgeliyor.Antik ekonomiye azımsanmayacak katkısı olan çanak çömlek üretimi ve dağıtım ekonomisi üzerine ipuçları veren, bir zanaat mahallesi kalıntıları da ortaya çıkarıldı. Bu alanın keşfedilmesi Sagalassos kentini çanak çömleğin seri üretildiği yerler listesine kattı. Bulunan bu zanaat mahallesinde, şarap içmek için astarlı veya bezemeli, kalıpla yapılmış kaplar ve daha geniş yelpazeli astarlı
yemek kapları üretiyordu. İS VII. yüzyılda Sagalassos'ta yemek kapları üreten çömlekçiler etkinliklerine son verdiler. Üretim yakınlardaki köy merkezlerine dağıldı ve oldukça işlevsel, yerel çanak çömlek tipleri üretildi. Maden buluntular üzerinde yapılan analizler de, metal işçiliği hakkında önemli bilgiler verdi. Geç Roma dönemine ait bir anakaya üzerindeki yanık izleri, Sagalassos'taki en eski metal işçiliğine işaret ediyordu. Sagalassos'un geçmişinde yaşadığı deprem ve toprak kayması gibi çok acı olayları, kenti ortaya çıkarmaya çalışan bilim ekibinin şansı saymalı. Çünkü Sagalassos, Anadolu'da buluntu gruplarıyla ve mimarisiyle, antik dönemin en iyi korunan kentlerinden biri durumundadır. Kentin geçmişi hakkındaki özet bilgi bu kadar. Daha geniş bilgiye sahip olmak istiyorsanız Atlas'ın son sayısını almanızı öneririm. Sagalassos Anadolu'da son yıllarda bulunan en önemli antik kent. Eğer yolunuz düşerse mutlaka uğrayın.ATLASLA YOLCULUKTürkiye'nin tek ve en güzel coğrafya dergisi Atlas bu ay da okurlarını Anadolu'da ve dünyanın dört bir yanında ilginç coğrafyalara taşıyor. Siz de benim gibi kent mahkumu olduysanız Atlas'ın sayfalarına sığınabilirsiniz. Her zaman olduğu gibi bu ay da ilginç yolculuklar sizi bekliyor.UZAKDOĞU'NUN BOYNUZGAGALARIYuvalarını yağmur ormanlarının saklı kalmış ağaçlarının yüksek kovuklarına yapıyorlar. Dişi, yavrusunu düşmanlara karşı korumak için dışkısı ve ağaç parçalarıyla yuvanın girişini örüyor ve haftalarca kendini içeri kapatıyor. Ona bir tek eşi besin sağlıyor. Asya'nın güneydoğusunda yirmi yıl boynuzgagaları inceleyen biyolog Pilai Poonswad, onların kapalı hayatlarını gözlemleyen ilk araştırmacı oldu. Bu ilginç hayvanların öyküsü Atlas'ın son sayısında.LENİNGRAD KUŞATMASIAltmış yıl önce, yani 27 Ocak 1944'te, o zamanki adıyla Leningrad, şimdiki ismiyle Petersburg şehri halkı, dokuz yüz gün süren Alman kuşatmasını kırmayı başardı. Dünya tarihinin bu en uzun ve en korkunç kuşatması, bir milyona yakın sivil insanın, açlık ve soğuktan ölümüyle sonuçlanmıştı. Bu müthiş kuşatmanın öyküsü Atlas'ta.NDEBELE KABİLESİBereketin, mutluluğun ve sadakatin çizgileri duvarlarda gülümsüyor. Evlerin dışı da içi de oya gibi işleniyor. Güney Afrika'da başkent Pretoria yakınlarında yaşayan Ndebele kabilesinin kadınları, sadece evlerini değil, kendi bedenlerini de süslüyorlar. Bu ilginç insanların öyküsü birbirinden güzel fotoğraflarla birlikte Atlas'ta sizi bekliyor.GÖKIRMAK BOYU'Bu toprağa adam eksen, adam çıkar' diyor eski muhtar. Çeltik üreticisi yakarır gibi: 'Ah be oğul benim derdim pirinç değil! Bu toprak ürün vermek ister!' Sarımsakçı ise çok derinden sesleniyor: 'Hakikat, şeyleri olduğu gibi görmektir.' Kızılırmak'ın en büyük kolunun geçtiği Gökırmak Vadisi'nin bir ucu Kastamonu'da bir ucu da Sinop'ta. Bilge insanların yaşadığı bu vadide Atlas ekibi alabalıklar gibi kaynağa doğru ilerledi. Tüm öykü son sayıda.
button