Güncelleme Tarihi:
Ergenekon davasından hapis yattı, ancak azmini ve umudunu hiç kaybetmedi. “Denizsiz ve çiçeksiz yapamam” diyen ünlülerin kuyumcusu Hayrettin Ertekin, geri dönüşümle Silivri Cezaevi’nin duvarlarını binlerce çiçekle kapladı, bulgur pilavından cezaevi duvarına deniz manzarası yaptı. Kamyon dolusu malzemeyle cezaevinde kurduğu atölyede gardiyanlara ve tutuklulara el işçiliği öğretti. Cezaevinin siluetini değiştiren Ertekin’e, cezaevi yönetimi sevgiyle de olsa özgürlüğünü kısıtlayacak temennide bulundu; “İyi ki buraya geldin gitme ne olur.”
PİRİNÇTEN DENİZ YAPTI
Ergenekon davası kapsamında 22 Şubat 2008’de ‘Örgütünün finansörü’ olduğu iddiasıyla tutuklanan ve 5.5 yıl sonra tahliye edilen Ertekin, gözaltına alınışını şöyle anlatıyor:
“O gün Çırağan Sarayı’nda Yunus polislerin moral gecesinde konuktum. Eve geldim, sabah polis geldi evimden aldı. Bana yöneltilen sorular tamamen TSK’yla ilgili olan sosyal yaşamıma dair sorulardı. Ben AK Parti kurulduğunda binlerce gümüş AK Parti rozeti yaptım, ücretsiz dağıttım, Beşiktaş Kuyumcular Çarşısı’nı AK Parti bayraklarıyla donattım. Üç kez oy verdim bu partiye. Şimdi bu partiyi devirmek için darbe hazırlığımı yapacağım? Darbe kelimesinden o kadar nefret ederim ki darbeli matkap bile kullanmam.Terör örgütünün ferdi gibi gösterilmem devlete olan inancımı sarstı. Devlet vatandaşına pusu kuramaz. Bu pusuyu kuranlar, tövbe ederek öbür dünyada affedileceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar. Ben dini bütün insanım, hatta İmam Hatip mezunuyum. İşyerim 30 yıldır aynı, evim, telefon numaram aynı.”
CEZAEVİNİN SİLUETİNİ NASIL DEĞİŞTİRDİM
Önce Bayrampaşa, ardından Kandıra sonra da Silivri Cezaevleri’nde kalan Ertekin, her türlü imkansızlığa rağmen, gittiği koğuşların silüetini değiştirmiş:
“Ben yeşilsiz ve denizsiz yaşayamam. Cezaevine çiçek sokmak, toprakta yeşil ot bile yetiştirmek yasaktı. Sanaatkar olduğum için atık malzemeleri kullanarak çiçekler, mahkum çocuklarına rüzgar gülleri yapmaya başladım. Önce tepki gösterdi yönetim. Sonra bakanlık izniyle sadece bana atölye kurma izni verdiler. İşyerinden bir kamyon malzemeyi cezaevine taşıyıp atölye kurdum. Başta gardiyanlar olmak üzere, Ergenekon tutuklusu arkadaşlarıma ders verdim. İçlerinde en yeteneklileri Levent Göktaş ve Levent Bektaş çıktı. Cezaevinden çıkınca atölye kurabilecek seviyeye geldiler. Bazı komutanlar da kolye, çiçek yapmayı öğrendi. Gardiyanlar halen diğer mahkumlara bu işi öğretiyor.”
GECELİK MUTLULUKLAR
Ertekin, yeni tutuklananlara şaka yapmanın gelenekselleştiğini söylüyor:
“Örneğin, bir gün Cumhuriyet Bayramı’nda Ümit Sayın yeni gelmişti. Birkaç arkadaş toplanıp yanına gittik, geçmiş olsun dileğinde bulunduk. Sonra da “Bu akşam Taksim’de fener alayı var, otobüslerle oraya gideceğiz hazırlan” dedik. Sayın gitti traş oldu, elbiselerini giyindi. Bahçede beklemeye başladı. Başka bir arkadaşa, “Bu akşam balık yemeğe gideceğiz, adam başı 60 lira, gitmek istiyorsan yönetime dilekçe ver” dedik, hemen yazdı. Bir, iki arkadaş, gözümüze kestirdiğimiz birisinin yanına sokulur, kulağına, “Aslanım kimseye söyleme çok sağlam bir yerden bilgi geldi yarınki duruşmada tahliye olacaksın” derdik. Artık o sabaha kadar uyumazdı sevinçten. Biz buna, ‘Gecelik mutluluk’ derdik.”
HASTANEDE UNUTTULAR, TAKSİYLE CEZAEVİNE DÖNDÜM
Ünlü kuyumcunun başından geçen en ilginç olay, şüphesiz hastanede unutulup, cezaevine zorla yeniden girmeye çalışması.
“Kalp kontrolü için İstanbul Kardiyoloji merkezine götürdüler. Araçta 25-30 mahkum vardık. Askerler mahkumlara yardımcı olmak için hastane içinde servislere götürüp getiriyorlardı. Ben kontrole girerken asker, “Sen çıkınca şurada bekle ben şu hastayı götürüp geleceğim” dedi. İşim bitti beklemeye başladım. Ancak kimse gelmedi. Bir teknisyen geldi. Mahkum olduğumu, araç beklediğimi söyledim. Bana askerlerin gittiğini söyledi. Önce şaka yapıyor sandım. Sonra baktım gerçekten gitmişlerdi.”
Firari sayılmamak için cezaevine geri dönmek için harekete geçen Ertekin, aracı yakalamaya çalışmış:
“Hemen hastanenin önünden bir taksiye bindim, aracı yakalamaya çalıştım, ama olmadı. Cezaevine gittim yanımda para yok. Taksicinin cebinden yakınlarımı aradım, parasını vermelerini istedim. Cezaevinde askerler beni içeriye almadı. ‘Mahkumum’ diyorum inanmıyorlar. “Git savcıdan yazı getir” dediler. Sonra durumu komutana anlattım da içeri aldılar. O sırada araç geldi de beni de içine koydular, hiçbir şey olmamış gibi cezaevine girdim. Bu konu bir şekilde Süheyl Batum’a ulaşmış. O TBMM’de açıklayınca soruşturma açıldı.”
ABD’YE YUMURTA DİLEKÇESİ VERDİK
“Bazen biraraya geldiğimizde bazı askerler, firar planları yaparlardı, hepsi film gibiydi. Örneğin cezaevi ring aracıyla giderken araçları durdurup, bizleri kaçırmak, puslu havada helikopterle kaçmak gibi hayaller kurarlardı.” diyen Ertekin, yumurta yiyebilmek için bir hayli mücadele etmiş:
“Yumurta cezaevinde yasaktı. Tüm ısrarlarımıza rağmen yasağı delemedik. Gerekçe, mahkumlar birbirlerinin kafasına atıyormuş. Biz de birkaç arkadaş, ABD Büyükelçiliği’ne dilekçe gönderdik, yumurta verilmesi için yardım talep ettik. Bize yanıt olarak, “Diplomatik nedenlerden dolayı yardımcı olamayız” dediler. Sağlık Bakanlığı, dilekçemiz üzerine sağlık için gerekli olduğuna ilişkin üniversiteden yazı istedi, biz de inatla o yazıyı aldık, ama bana yumurta yemek nasip olmadı.”
GİZLİ TANIK OL TEKLİFİ
Ertekin cezaevinde savcılığın kendisine “Gizli tanık ol serbest bırakalım” teklifinde bulunduğunu iddia etti. Kendisine daha önce hazırlanmış olan 30 sayfalık bir itiraf dilekçesi imzalatılmak istendiğini öne süren Ertekin, “Onurumuzu satmayız, buradan mezara giderim” diyerek teklifi geri çevirdiğini söyledi. Ertekin, tahliye olan bazı tutukluların da gizli tanıklığı kabul ettiği için salıverildiklerini öne sürdü.
KOZİNOĞLU’NU İHMALLER ÖLDÜRDÜ
Ertekin, cezaevinde hayatını kaybeden MİT mensubu Kaşif Kozinoğlu’nun ihmaller yüzünden öldüğünü de iddia etti. Ertekin, olayı şöyle anlattı:
“Kozinoğlu yan koğuşumda kalırdı. Sık sık konuşurduk. Olay günü, ölmeden önce Coraspin kullanıyordu. Kalmamış, benden istedi. Bende de yoktu. Bir gardiyan yan koğuştan bulup getirmiş. Akşam saatlerinde koğuş arkadaşı Hasan Ataman Yıldırım bağırmaya başladı. Önce alarm butonuna bastık kimse bakmadı. Sonra bağırdık gardiyan geldi. Önce revire alındı; doktor yok. Nöbetçi müdür arandı, evinde bulundu. O baş gardiyanı görevlendirdi. Jandarmaya haber verildi. Ambulans geldi ancak içinde doktor yoktu. Yola çıktılar, yolda başka bir ambulans karşılamış. Kozinoğlu’nu ihmaller öldürdü. Zehirlendiğine ihtimal vermiyorum, kahrından öldü. Öldükten sonra acil buton yenilendi, bir olan görevli sayısı üçe çıkarıldı.”