OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 25, 2012 10:55
ODASINA GÄ°RÄ°NCEÂ
"EYVAH" DEMÄ°ÅžTÄ°M İÇİMDENÂ
Hayatta olduğu için yazamamıştım...
Vücuduna yayılmış o kanserle boÄŸuÅŸtuÄŸu için susmuÅŸtum.Â
Odasından çıkınca, "hadi şimdi biz de ona şifa türküleri söyleyelim" demiştim.
Moral olsun diye.
Ama biliyordum ki bitmiÅŸti.
Hastanedeki odasına girince "eyvah" demiştim içimden…
Neşet Ertaş bitkindi. Gözlerini zor açabiliyordu. Elini biraz kaldırabildi.
Uzanıp tuttum.
Buz gibiydi…
Sazı gönüllere bağlayan o eller buz gibiydi…
Elleeer… eller… elleeeer…
Bir süre konuşamadım.
Sonra; "Üstadım sana dostlardan selam getirdim. Hepimiz ayağa kalkmanı bekliyoruz!" diyebildim.
Doğrulmaya çalıştı olmadı.
"İzmir'e gelmek istedim. Herkese selam söyle. İnşallah kalkarım. "
Durdum. Bir daha tuttum elinden.
Ve dedim ki;
"O kadar deÄŸer veriyoruz ki size!"
O perişan haliyle…
O bitkin bakışlarıyla…
O yorgun yatışıyla;
Yine Anadolu'nun kalp tarihinden, gönül ikliminden bir ders verdi…
Son dersiydi belki de bu:
Dedi ki;
"Eksik olmayın ancak değer olan değer verir…"
İçime işledi o söz:
"DeÄŸer olan deÄŸer verir!"
Her şeyin değerini yitirdiği, öfkenin, kıskançlığın, nefretin, pusunun, tuzağın, kol gezdiği bir dönemde ne kadar ihtiyacımız var bu söze:
"Ancak deÄŸer olan deÄŸer verir!"
Yavaşça kapattı gözlerini.
Çıktım odadan. Arkamda bir büyük hayalin, bir büyük ruhun son bakışlarını bıraktığımı bilerek sildim gözlerimi…
Bugün bütün sazlar,. Senin için bağlanacak gönüllere…
Eyvallah demek var sana büyük usta…
Allah rahmet eylesin.