Güncelleme Tarihi:
CPJ, yani Uluslarası Gazetecileri Koruma Komitesi, Türkiye basında sansürün kaldırılışının 91'inci yılını kutlarken, Türkiye'de basın özgürlüğü adlı araştırmasını tamamladı. Komitenin Ortadoğu sorumlusu Joel Campagna araştırmanın sonuçları hakkında sorularımızı yanıtladı.
CPJ NEDİR?
CPJ, yani Comittee to Protect Journalists 1987 yılından beri faaliyet gösteren bir Sivil Toplum Örgütü. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde çalışan bir grup Amerikalı gazeteci tarafından, bu ülkelerdeki gazetecilerin haklarını korumak üzere kurulmuş bir örgüt.
Tam gün çalışanı 17 kişiyle, Amerika, Avrupa, Asya, Afrika ve Ortadoğu'da faaliyet yürüten uluslararası bir örgüt. Bu bölgelerdeki ülkelerde gazetecilerin karşılaştıkları saldırı ve tehditler, ölümler, ifade özgürlüğü konusundaki kısıtlamalar, yargılamalar ve hapsedilmeleriyle ilgileniyor. İhlallerin yaşandığı bölgelerde incelemeler yapıyor, kampanyalar düzenliyor, ünlü gazeteci ve yazarları seferber ediyor, basında haberlerin yer almasını sağlıyor ve Birleşmiş Milletler'e raporlar hazırlıyor. Her yıl Mart ayında, bu 5 bölgedeki ülkelerde yer alan basın ihlallerini de bir rapor olarak yayımlıyor.
Türkiye'de bu sefer neyi araştırıyorsunuz?
- 10 gündür burdayız. Aslında gazetecilerin uğradıkları saldırı ve haksızlıklara genel olarak bakmakla beraber, bu kez özel olarak yargı tehditi altında bulunan, yargılanan veya cezalandırılan gazetecilerle ilgileniyoruz. DGM'lerde, Ceza Mahkemeleri'nde ve cezaevlerindeki gazetecilerin durumuyla ilgili bir araştırma tamamladık. En son 2 yıl önce Türkiye'deydik. O dönemde hükümet yetkilileri gayet iyi niyetliydiler. Hem Başbakan Mesut Yılmaz hem de Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, düşüncenin cezalandırılmasına karşı olduklarını açıkca ifade ediyorlardı.
Peki ifadenin cezalandırılması o tarihten bu yana sona erdi mi veya bir azalma tespit ettiniz mi?
- Hayır. Ama o dönemde yapılan düzenlemeyle, Ağustos 1997 yılında 10 gazeteci ki aralarında Işık Yurtçu da vardı, özgürlüklerine kavuştu. Terörle Mücadele Yasası'nın 8. maddesinde yapılan düzenlemeyi kastediyorum.
BASIN DESTEĞİ
Bu düzenlemeden sonra Ceza Yasası'nın 312 ve 159'uncu maddelerinin Anti Terör yasasının 8. maddesi yerine uygulandığı savunuluyor.
- Evet, sadece 312 ve 159 değil, 268 de. Ayrıca Türk yasalarında ifade özgürlüğünü engelleyen daha pek çok madde var. 1997 yılından bu yana kapsamlı bir reform konusunda adım atılmadı. Ceza Yasası değişikliği çabaları oldu, ama sonuç alınamadı. Gazetecilerin yargılanması ve cezalandırılmaları konusunda kapsamlı bir reform yapılması gerekiyor. Yine de yasal düzenlemenin zaman alıcı bir iş olduğunu biliyoruz. Ama 1997 yılından bu yana da hiçbir şey değişmedi. Hem Ceza hem de Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nde gazetecilerin düşüncelerinden ötürü yargılanmasına devam ediliyor.
Gerek yasal düzenleme gerekse uygulama insan hakları konusunda her zaman politik kararlılıkla sonuç alabiliyor. Sizce mevcut hükümetin böyle bir politik kararlılığı var mı?
- Başbakan Ecevit'in bu konuda arzulu olduğuna inanıyorum. Görüştüğüm gazeteciler arasında saygın bir ismi var. Ama biliyorsunuz, ‘‘sözler güzeldir, ama eylem laftan daha güçlü ses verir.’’ Yine de bu konu da bir gelişme olması için hükümetin arzu ve niyeti kadar basının da arzu ve kararlılığına gereksinim var. Basın gündem yaratma konusunda etkili.
Basın örgütleriyle görüştünüz mü?
- Evet, bu konudaki yasal düzenlemeler konusunda hem destek veriyorlar hem de mücadele ediyorlar. Basın Konseyi ve Gazeteciler Cemiyeti ile zaman zaman görüş alışverişinde bulunuyoruz. Ancak yapılması gereken, büyük gazete küçük gazete ayrımı yapılmadan basındaki herkes için kapsamlı bir kampanyaya girişilmesi.
Bu son araştırmanızda ne tür sonuçlara vardınız?
- 1997 yılından beri çok sayıda gazetecinin yargılandığını gördük. Mahkemelerdeki davaları inceledik. Soruşturma aşamasında olanlara baktık ve ceza alarak ceazaevine girmiş veya hakkında tutuklama kararı verilen gazetecileri araştırdık.
Kimlerle görüştünüz?
Gazetecilerle, basın kuruluşlarıyla, avukatlarla.
Hükümetten kimseyle görüşmediniz mi?
- Başbakan Ecevit'ten bir randevu talebimiz var. Hálá yanıtını bekliyoruz.
Raporunuzda nasıl bir sonuca varacaksınız?
Davaların çok büyük bir çoğunluğu büyük basın kuruluşları dışında kalan yayın organları veya burada çalışan gazetecilere açılıyor. Kürt yanlısı yayınlara, politik İslamcılara ve solcu yayınlara.
Cezaevinde bulunan gazeteciler konusunda farklı örgütler farklı rakamlar yayınlıyor. Bu neden kaynaklanıyor?
- Bu bir yöntem farklılığı sorunu. Bizim gazeteci kabul ettiğimiz bazılarını, diğer örgütler kabul etmeyebiliyor.
Sizin gazeteci tanımınız nedir?
- Basın kartı olsun olmasın, bir yayın organı, TV veya radyo için çalışan herkes. İlgilendiğimiz davalar ise bir yayın organı için yazdıkları veya TV ve Radyo için yaptıkları programlar nedeniyle yargılanlar.
Türkiye'de sizce ifade özgürlüğü var mı?
- Bu yarı yarıya dolu bir bardak meselesi gibi. Nasıl baktığınıza bağlı. Bir ifade özgürlüğünün olduğu açık. Basın hükümeti eleştirebiliyor, çeşitli konuları istediği gibi gündeme getirebiliyor. TV'lerde belli konular bütün boyutlarıyla tartışılabiliyor. Ancak netameli konular var ki daha önce de vurguladım, bu alanlara gelince ifade özgürlüğünün olduğunu söylemek kolay değil.
TÜRKİYE’NİN YARARI
Talepleriniz olacak mı?
- Vardığımız sonuçlar, yargılamaların ve cezalandırmaların devam ettiği yolunda. Umudumuz Ecevit Hükümeti'nin basın özgürlüğü konusunda ki ilgisini tekrar canlandırabilmesi. Bu gün bu konuda adımlar atılması için doğru bir zaman. Bunlar Türkiye'nin yararına olacaktır. Biz, cezaevlerinde hiç gazeteci olmayan, gazetecilerin mahkemelerde yazdıklarından dolayı yargılanmadığı bir Türkiye görmekten mutluluk duyacağız. Değişim konusunda umutluyuz. Hükümetin bu konuda yasal düzenlemeyi ve gazetecilerin özgürlüğü için yaratıcı çözümleri bulacağına inanmak istiyoruz. Gazetecilerin yargılanma ve cezalandırılmalarının durdurulması için raporumuzu ve talebimizi Başbakan Ecevit'e ileteceğiz.
TÜRKİYE VE CPJ
CPJ, Türkiye'de basın mensuplarının maruz kaldığı hak ihlalleriyle de ilgileniyor. Işık Yurtçu'ya cezaevinde bulunduğu sırada Uluslararası İfade Özgürlüğü Ödülü'nü verdi. Bu konuda uluslararası bir kampanya başlatarak, Ağustos 1997'de yapılan yasal düzenlemeyle 10 gazetecinin serbest kalmasını sağladı. 10 gündür Türkiye'de sürdürdükleri araştırma sonuçlarını bir basın toplantısıyla açıklayacaklar ve Başbakan Ecevit'e sunacaklar. Türkiye'de üç konu hakkında yazan gazetecilerin tehdit altında oldukları sonucuna varmışlar: 1) Kürt Sorunu 2) Siyasal İslam 3) Sol. Oral Çalışlar ve Andrew Finkel'ın da yargılanıyor olmalarını bu konularda yazan kimsenin istisna olmadığı şeklinde değerlendiriyorlar. Nadire Mater'in kitabı 'Memed'in Kitabı'nın yasaklanması ve kovuşturmaya uğramasını da yeni bir olumsuz örnek olarak değerlendiriyorlar.