Güncelleme Tarihi:
Sevgili Serdar,
AKP'nin tek başına iktidara gelmesinden sonra, Tayyip Erdoğan ve iktidarına karşı önyargılı davranıp, daha ilk günü bu takımın başarısız olacağını iddia edenlerle, düne kadar karşı olup şimdilerde yalakalık yapan ve yağdanlık yarışına giren fırıldak köşe yazarlarına bulaşmanın ne zamanı, ne yeri. Ben biraz beklenilmesinden yanayım. Acul olmamak gerekir.
Gerekir ama şu “Müslüman Demokrat” tanıma takıldım nedense. 1994 Nisan'ında Dünya gazetesinde yayımlanan yazılarımın birinde, devrin başbakanı badem bıyıklı “Kadayıfçı Erbakan”la ilgili görüşlerimi aktarırken, Prof.Dr.Doğu Ergil'le konuşmuşum. Ergil, Erbakancıları “Yeşil sol” olarak tanımlamış, Erbakan ve takımını “Krizin çocukları” olarak vasıflandırmıştı. Yani onlar da kriz menşeili.
Neyse. Ergil sözlerinin bir yerinde Refah'ın elde ettiği yüzde 18'lik oy oranı içinde Şeriatçıların ancak yüzde 6 cıvarında olduklarını söylemiş, bu azınlığın yüzde 18'lik potada eritilmesinin önemine değinmişti.
Şimdi acaba AK Parti'nin yüzde 35'lik oyu içinde, Şeriatı savunanların oranı ne olabilir?
Bu oran diyelim ki değişmedi ve yüzde 6, öyle bile olsa, tabandan tavana etkilerini yansıtabilir mi?
Ben şunu düşünüyorum açıkçası: İşbaşına gelen takım 45-50 yaş cıvarında. Dedelerini bir, babalarını ikinci kuışak sayarsak, iktidardakiler demek ki “Üçüncü kuşak Müslümanlar.” (Cumhuriyet döneminden bahsediyorum tabii ki.) Oy aldıkları kesim, siyasî partiler yelpazesinde yer alan tüm partileri kapsıyor. 9.Cumhurbaşkanı Demirel'in deyimiyle “Mütedeyyin Müslüman” kesimin çoğunluğunu temsil ediyorlar. Muhafazakârlar ama “Ilımlı Müslüman” imajı veriyorlar. Tüm inançlara eşit mesafede olacaklarını vurgularken, laik-Atatürkçü-Müslüman ve aynı zamanda sosyal demokrat kitlelere de şirin görünmek ve onları kazanmak istiyorlar. Bu nedenle “Üçüncü Kuşak Müslüman”lar olarak Batı'nın Hristiyan demokratlarını kendilerine örnek göstermek ihtiyacındalar. Derslerini iyi çalışmışlar. Siyasî İslamı ve Şeriat yönetimlerini iyi inceledikleri belli.
Aynı dersi iyi bilen ve çalışan ve İslam dünyası üzerinde uzmanlaşan Princeton Üniversitesi Prof.larından Bernard Lewis'in, 1986'da yayınlanan İslamın Siyasî Dili (The Political Language) kitabından da alıntı yapmışım aynı yazımda. Lewis “Türkiye neden hâlâ dünyadaki tek Müslüman ve laik ülke?” sorusuna şu yanıtı vermiş:
“Anayasa’sında yazıldığı gibi Türkiye laik bir ülke. Dinî hukuk kuralları Türkiye'nin yasal düzeninde, genelde en çok etkileyebileceği evlilik ve boşanmayla ilgili medenî kanunda bile
yer almıyor. Demokrasi ile laiklik arasında kuşkusuz bir neden- sonuç ilişkisi var. Fakat bu işin yalnızca bir yanını oluşturuyor. Türkiye hiç bir zaman sömürge olmadı.”
Lewis bu nedenle Türkiye'nin bağımsızlıkla özgürlük arasındakı ince farkı iyi bildiğinin altını
çizdikten sonra, yabancıların yönetimi altındaki sömürgelerin bağımsızlığa ulaşmayı
başarmalarına rağmen, özgürlüklerini yitirdiklerini aktarıyor.
Yani karamsar olmanın anlamsızlığını ima ediyor.
Sanırım bizim “Üçüncü Kuşak Müslümanlar”, yani iktidara gelenler bunları iyi biliyor. Ama,Ertuğrul Özkök'ün Habertürk TV'de altını çizdiği gibi, biri genel başkan, diğeri başbakan gibi iki başlı yönetim tarzını bahane edip, zıtlaşmayı körükleyecek kaşımalardan uzak durmak gerekir. Hiç olmazsa bir süre icraatlarını görmek lazım.
Tabii “Saldım çayıra, Mevlâm kayıra” diyerek kayıtsız kalmamak koşuluyla.
Sevgiler,
Sezai
*
Not : Sezai Abi benden daha iyimser, yahut da tecrübesinden dolay belki. Mesela, 12 Eylül’ü tetikleyen, Millî Selâmet Partisi’nin o meşhur Konya mitingi günlerinde Konya Belediye Başkanı olan ve “İstiklâl Marşı okunurken yobazların çökmesi” eyleminden de sorumlu tutulan bir Mehmet Keçeciler’in Özal döneminde, hele hele Yılmaz döneminde ne kadar ılımlı, aklı selim sahibi bir politikacı olup çıktığını gördüğünden belki de... Bir şans verelim, değişmişler mi anlarız, diyor. Zaten başka ne yapabiliriz ki? Ama, mesela az önce açıklanan 58.Hükümet’te Adalet Bakanlığı’na (çok önemli bir mevki) çok yakın bir geçmişte “Flört etmekle fahişelik aynı şeydir” diyen birinin getirilmesini benim içime sindirmem kolay değil...