Uçmayacak ama havalanacak, akşam olunca sokak lambasına dönüşecek

Güncelleme Tarihi:

Uçmayacak ama havalanacak, akşam olunca sokak lambasına dönüşecek
Oluşturulma Tarihi: Nisan 16, 2008 00:00

Teknoloji ne kadar büyük bir hızla gelişirse gelişsin, önümüzdeki 15 yıl içinde uçan otomobillerin gökyüzünü kaplayamayacağı artık kabul edilmesi gereken bir gerçek.

Ancak bu durum, otomobillerin tekerleklerinin yerden kesilmeyeceği anlamına gelmiyor! Endüstriyel tasarımın dünyaca ünlü isimlerinden Ross Lovegrove tarafından ortaya çıkartılan ’Car on a Stick’ (Çubuk üzerindeki otomobil) konsepti, sıkışık şehir trafiğine hem çevreci hem de akıl dolu bir çözüm getirmesiyle dikkat çekiyor.

Yeryüzünün güzelliklerinden faydalanarak, ortaya yeni bir eser çıkarmak üzere tasarım yapmak, hem zeka hem de yetenek gerektiren bir meziyet. Tasarım yaparken, sadece çizgilerin değil; ortaya çıkacak olan ürünün, sağlayacağı faydaların da önemi büyük. Bu konuda da dünyanın en önemli isimlerinden biri olan İngiliz endüstriyel tasarımcısı Ross Lovegrove, birçok ünlü marka için yepyeni tasarımlar hazırlarken; bir yandan da hayalindeki otomobili dizayn ederek ortaya çıkardı. Tasarımlarının başarısı, bugüne kadar sayısız ödülle tescillenmiş olan Lovegrove’un işbirliği yaptığı firmalar arasında Airbus, Apple, Dupont, Guzzini, Kartell, Issey Miyake, Peugeot, Mazda, Apple, Olympus Cameras, Sony, Luceplan, Louis Vuitton, Tag Heuer ve Herman Miller gibi çok sayıda ünlü marka da bulunuyor. Japon Havayolları için ’Sky Sleeper’ adında diye bir koltuk, Sony için walkman ve bu yıl içinde uzay turizmine başlaması beklenen Virgin Gallactic için bir uzay mekiği tasarlayan Lovegrove, "En iyi tasarımlarımı uçakta ya da yatakta yapıyorum" diyor.

VITRA İÇİN BANYO BİLE TASARLADI

Tasarımın dahisi olarak kabul edilen Lovegrove, Eczacıbaşı Grubu bünyesinde yer alan ’VitrA’ markası için, 2004-2006 yılları arasında banyo tasarımları yapmak üzere Türkiye’ye de gelmişti. İstanbul boğazını ezbere bildiğini söyleyen ünlü tasarımcı, VitrA için hazırladığı banyo koleksiyonlarıyla bir Türk markasını dünyaca ünlü markalar arasında yer almasını sağladı. İstanbul’u ilk ziyaretinde kenti, farklı kültürlerin birleştiği bir açık hava müzesi olarak tanımlayan Lovegrove; yeni koleksiyonu tasarlarken, İstanbul’daki etnik mimariden hat sanatına kadar herşeyi tasarımcı gözüyle incelediğini söylemişti. VitrA için tasarım yaparken de İstanbul’da gördüklerini, banyo kültürüyle birleştirerek koleksiyonun adını ’İstanbul’ olarak belirlemişti.Galler doğumlu olan 50 yaşındaki Lovegrove, Manchester ve Londra’da endüstri tasarımı okumuş. Onu diğer tasarımcılardan farklı kılan özelliği ise retro tasarımlar gibi geçmişten değil, sürekli gelecekten esinlenmesi. Teknolojiyi, insanlığa hizmet etmek zorunda olan bir köleye benzeten tasarımcı sonunda, hep hayalini kurduğu ancak bir türlü gerçekleştiremediği otomobil tasarımına da imza attı. Lovegrove’un ’Çubuk üstündeki otomobil’ adını verdiği son tasarımı, her ne kadar ütopik gibi görünse de otomobillerin neden olduğu trafik sıkışıklığına ve çevre kirlenmesine çözüm getirebilecek potansiyele sahip gibi duruyor. Bu arada, İngiliz tasarımcının 16 yaşındayken ortaya çıkardığı ilk obje de bir arabaymış... Tabi ki tahmin ettiğinizden farklı olarak, katlanabilen bir bebek arabası.

SORUN GİDERECEK TASARIMLAR

Kolundaki saatten, evindeki yatağa kadar her şeyin kendisi tarafından dizayn edildiğini söyleyen Lovegrove, üzerindeki elbiseden sonra; yıllardır hayallerini süsleyen otomobil konseptini de ortaya çıkardı. Tabi ki bu kadar ünlü bir tasarımcının hayallerini süsleyen otomobilin çok çekici hatlara ya da sıra dışı çizgilere sahip bir spor otomobil olması gerektiğini düşünebilirsiniz. Ancak, ortaya çıkardığı eserlerde kullanışlılığı ve zekayı ön planda tutan dahi tasarımcı, ’Çubuk üzerindeki otomobil’ konseptiyle çizgisinden kopmadığını gösteriyor. İngiliz tasarımcı, "Uçakta bacaklarım ön koltuğa deydiğinde, veya türbülansta kahve bardağı titrediğinde, hemen sorunu giderecek tasarımlar geliştirmeye çalışıyorum. Dünyaya hep bu gözlüklerle bakıyorum." sözlerinden yola çıkarak, trafik sorununa da bir çözüm geliştirdiğini anlamak mümkün.

SESLİ KONTROLLE YÖNLENDİRİLİYOR

Dahi tasarımcının ’çözüm’ olarak gördüğü araca baktığımızda camdan bir balona benzediğini söylemek mümkün. İç mekanında 4 kişiye oturma alanı sunan araç, sesli kontrol sistemi ile yönetiliyor. Alışveriş sonrası paketleri taşımak için koltuk altlarındaki bölmelerin kullanıldığı araçta, gelişmiş bir navigasyon sistemi görev yapıyor. Sesli kontrol sistemi ile birlikte çalışan GPS sayesinde araçta, direksiyon simidi, gaz veya fren pedalı bulunmuyor. Tavanını kaplayan güneş panelleri sayesinde, güneş enerjisini elektrik enerjisine çevirerek hareket eden araç; bu sayede herhangi bir akaryakıta ihtiyaç duymadan yol alabiliyor. Böylelikle çevreye de saygılı olan araç, içten yanmalı motor ile çalışmadığı için gürültü de yapmıyor. Peki bu araç nasıl havalanıyor?

YÜKSELİNCE SOKAKLARI AYDINLATIYOR

Otomobillerin park edildiklerinde dahi oldukça fazla yer kapladıklarını düşünen Lovegrove, buna da bir çözüm bulmuş. Aracın tam ortasına yerleştirilen hidrolik bir çubuk sayesinde yerden 3 metre yükselebilen araç, yayalar için daha rahat bir atmosferin oluşmasını sağlıyor. Aracın 3 metre yukarda dururken de faydalı olması gerektiğini düşünen dahi tasarımcı, bunun için de bir çözüm bulmuş. Yerden 3 metre yukardayken, tabanına yerleştirilen aydınlatma sistemi sayesinde araç, adeta bir sokak lambası görevi görüyor. Sokakları boşaltıp aydınlatması bir yana; pillerine biriktirdiği elektrik enerjisi, yayalar tarafından elektronik eşyalarını şarj etmek için de kullanılabilecek. Ortaya çıkardığı tüm tasarımları başarılı olan Lovegrove’un bu konsepti de oldukça mantıklı görünüyor. Ünlü tasarımcı bu aracın geliştirilebilmesi için yatırımcıların bir an önce harekete geçmesi gerektiğini belirtiyor. Konsept otomobilleri zaman kaybı olarak görmediğinin altını çizen Lovegrove, "Konsept olmazsa; ne yatırım, ne üretim, ne de gelecek olur" diyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!