Güncelleme Tarihi:
İstanbul'daki 10 cemevinin sadece üçünde kadınlar yönetimde. Başkan ve yönetim kurullarında ise yeni kuşak erkekler ağırlıkta. Hafta sonlarında da cemevlerine üniversiteli, liseli gençler akın akın geliyorlar. Kimi üniversiteye hazırlık kursuna, kimi saz ve semah kursuna kimi de cemlere katılıyor. Birçoğu da kitap, kaset ve hediyelik eşya standlarının başında görevli.
Adnan Kılıç, 1985'ten bu yana cemevlerinde zakirlik yapıyor. Yani cemlerde dedelerin yanında saz çalıyor. Burgazada Cemevi'nde tanışmıştık. Daha sonra Şahkulu ve Kartal Cemevi'nde de karşılaştık. Zakirlik, Aleviler nezdinde saygın bir görev. Herkes, her saz çalan zakirlik yapamaz. Kılıç, cemlerin otantik yapısını kaybetmeden, kentleşme nedeniyle yerine getirilemeyen eski cemlerin icrası için çalıştığını söylüyor. Kılıç'a göre Alevilik üç aşama geçirdi.
Yol Çağı: Dedelerin 1960'a kadar Anadolu'da Aleviliği sadece dinsel ögelerle ele almaları. Sol Çağı: Alevilerin 1980'e kadar kente göçüşle birlikte siyasileşmeleri. Hal Çağı: 1980 sonrası, bundan sonra Alevilerin hali ne olmalı, ne yapabiliriz diye düşünülüp çalışılması. Adnan Kılıç, ‘‘Dedeminki Yol Çağı, babamınki Sol Çağı benimki de Hal Çağı’’ diyor.
Şahkulu Dergahı, tam bir külliye! Yüksek tavanlı geniş koridorlardan, birçok salona ulaşılıyor. Konferans salonunun ardından girdiğimiz kütüphanede tam bir sessizlik hakim. Bilgisayar başında arşiv yapan, okuyup notlar alan gençlerle karşılaştık. Başkan Mehmet Çamur, sosyal etkinliklere devamlı katılan gençlerin sayısının 500 olduğunu söylüyor. Daha önce de İki yıl süren Alevilik Temel Eğitim Kursu açmışlar.
Şahkulu'da geçirdiğimiz saatler boyunca, yüzlerce misafire tek başına çay servisi yapan, hep gülümseyen bir kadın ilgimizi çekiyor. Adının Kibar Ana olduğunu söylüyor. Dede soyundan olduğu için Ana deniyor. 28 yıldır dergahta gönüllü hizmet ediyor. Misafirlere çay, yemek yapmanın kendisine huzur verdiğini anlatıyor. Makbule Nergiz ise Şahkulu Dergahı'nın tek kadın yönetim kurulu üyesi. Vakıfta yönetim kurulunda ve kadın komisyonunda çalışıyor. Bodrum'da oğluyla, torunuyla yaşarken, dernek yönetiminin isteğiyle aday olmuş ve cemevi çalışmalarına gönül vermiş. İnsanları kırmadan hizmet etmek, 800 yıllık geçmişi olan bu fakülteyi kültür merkezine dönüştürmek büyük zevk veriyor. ‘‘Sadece Alevilere değil bütün insanlara bir şeyler vermek çok güzel.’’
DEDELİK DURUMU
Kente göçle birlikte sarsılan değerlerden biri de Alevilik için çok önemli olan dedelik. Üniversiteye giden, bambaşka değer yargılarıyla donanan genç dede talibi, babasının devredeceği işlevi, bazen almak istemiyor. Şahkulu Dergahı Başkanı Mehmet Çamur, Türkiye'de kendisini dede sayan herkesin dede olmadığını söylüyor. ‘‘Dede, dedeliğin ilke ve kurallarına uyan insandır. Eline, beline, diline gerçek anlamda fiilen sahip olması gerekiyor. Eski feodal kültürle dedelik yürütülemez. Artık dedelerimiz üniversite bitirmeli, felsefe okuyabilmeli, sosyal bilim dallarına yabancı olmamalı, çok iyi edebiyat bilmeli, teknolojiye yabancı kalmamalı’’ diyor.
Çamur, bazı dede taliplerinin üniversite eğitimi görüp kendisini yetiştirse de öğrendiklerini tam anlamıyla aktaramadığını söylüyor. ‘‘Cemlerimizi bu tip insanlar yönetemiyor. Cem yönetenler, genellikle 55-60 yaş üzerindeki dedeler. Hala Arapça konuşmayı marifet sayan dedeler var. Ama Alevi kurallarına göre ibadetimizin öztürkçe olması gerekiyor.’’
Mehmet Çamur'dan öğreniyoruz ki yaşlı kuşak dedeler öldükten sonra yerine geçecek yeni kuşak dedeler oldukça az ve eski nüfuzlarını kaybettiler. ‘‘Büyük kentlerde gidip küskünlerin arasını bulma, sorunları çözme durumu maalesef yok. Eski kapalı köy ekonomisiyle, feodal ilişkilerle çözülemeyecek duruma geldi. Yeni yetişen dede kuşağı laikliğe, demokrasiye, bilimsel düşünceye saygılı olmak zorunda. Bu ilkeleri tabanına anlatabilmeli. Tabanına her zaman hoş gelecek sözler söylemek bizi bir yere götürmez.’’
Karacaahmet Sultan Kültür Derneği Başkanı Hıdır Uluer, Alevi gençliğinin durumunu tahlil ediyor. 1980 öncesi sol fraksiyonlara yönelen gençler, 1980 sonrası boşluğa düşmüşler. ‘‘Bunu aşmaya çalışıyoruz, cemevlerine çekmeye çalışıyoruz. Gençlerimizin illegal örgütlere kaymasını istemiyoruz.’’
Hıdır Uluer, yaşlı dedeler öldüğünde yeni kuşaklara dedeliğin nasıl aktarılacağının cevabını veriyor: ‘‘Dedelik okulu, tercihimiz. Çağdaş dedelik yapabilecek dedelerin yetiştirilmesi şart. Mevcut öğretim üyeleri bunu yapamaz. Bu görev yine dedelere düşüyor. Dedeler hoca, hocalar da dede yetiştirmeli.’’ Uluer, kadınların cemevleri yönetiminde fazla olmadıklarını, ayırım yapmasalar da kadınlardan yönetici olma talebinin gelmediğini söylüyor. Yine de Karacaahmet Dergahı'nda iki kadın yöneticinin olduğunu sevinerek belirtiyor.
Kartal Cemevi Eğitim Kültür ve Sosyal Dayanışma Vakfı'nın yönetiminde de bir kadın yer alıyor. Şirin Çakmak, erkek yöneticilerin arasında en ufak bir sorun yaşamadığını, cemevinde hizmet etmekten mutluluk duyduğunu söylüyor.
GENÇ DEDE NE DİYOR
Karacaahmet Sultan Dergahı Yönetim Kurulu Üyesi ve Dedeler Komisyonu Başkanı Ali Rıza Uğurlu, 46 yaşında. Yaşı, Aleviler üzerinde söz sahibi olan dedelere göre oldukça genç sayılıyor. Üniversitede okuyan oğlu, kendisi gibi dedelikle ‘‘yoğun’’ ilgilenemiyor. Kendi imkanlarıyla oğluna dedelik formasyonu vermeye çalışıyor. Sofra duası ve diğer duaları öğretiyor.
Dedeliğin zaman içinde kaybolma riski taşıdığına inanmıyor. Sadece yozlaşma tehlikesi olduğunu düşünüyor. Hızır ve Muharrem aylarının basında yer bulamamasından yakınıyor. ‘‘Oysa Ramazan'da sanki bütün vatandaşlar Sünni imiş gibi tefrikalar, programlar yapılıyor. Bir ülke düşünün ki Alevi, cem sözcüğünün geçtiği yer yasak! Ama Cumhurbaşkanımız kalkıp, ‘‘Göğsünüzü gere gere ben Aleviyim diyebilirsiniz’’ diyor. Nasıl diyelim?’’
Kartal civarındaki cemleri yöneten Dede Hasan Eroğlu'nun 10 yaşındaki oğlu dede talibi. Konuşmayı öğrenmesiyle birlikte bilgileri, duaları aktardıklarını, büyüdükçe babasından devraldığı kitapları, tefsirleri de öğreteceğini söylüyor. Eroğlu, 1960'tan itibaren büyük kentlere başlayan göçle iki seçenekle karşı karşıya kaldıklarını anlatıyor: Ya kültürü felsefeyi bırakmak ya da yoksulluk içinde köyünde yaşamak. Seyitler talipleri köyde eğitirken sorun yaşamamışlar. Köydeki her türlü problemi dedelerin çözdüğünü ancak kentte insanların birbirini tanımadığı için cemlerde sorunların görüşelemediği için çözümlenemediğini söylüyor. Cemin iki türlü olduğunu öğreniyoruz. Görgü ceminde sorunlar çözülüyormuş.
Hasan Eroğlu, Tüm İstanbulluları davet ediyor: ‘‘Burası hem cem hem kültürevi. Sadece Aleviler değil, tüm insanlara, tüm dinlere açık. Buyursunlar, gelsinler.’’
Gazi Mahallesi Cemevi Eski Başkanı Hüseyin Gülen ise genç kuşak dede namzetlerinin dedeliğe pek uygun yapıda olmadıkları saptamış. Dedelik Yüksek Okulu, Alevilik Yüksek Okulu ya da Ehlibeyt Yüksek Okulu adlarından biriyle okul kurulmasından yana. ‘‘Dede çocukları dede olarak mezun olur, talip çocukları da hoca olarak çıkar; cenaze törenlerini yönetir.’’ Sadece Gazi Mahallesi'nde 200 dede olduğunu, tüm Türkiye'de ise 5 milyon Alevi dedesi bulunduğunu söylüyor. ‘‘Ama 12 hizmeti layıkıyla yürüten, bu makama oturanları kalbura vursak, 500 dede kalır. İşte bu sayı gittikçe azalıyor.’’
Haftasonları, cem geceleri dolup taşan İstanbul cemevlerini dolaştık. Gördük ki binlerce Alevi kadını ve gencinin ilgisi büyük. Aleviliğin yeni kimliğini, yeni konumunu araştırıp öğreniyorlar. Bu arayışta kendilerini bulmaya çalışıyorlar. Peki Alevi kadını ve genci cemevleri yönetiminde ne kadar söz ve pay sahibiydi? Dedelik müessesesi yeni kuşak dede taliplerine hangi ölçüde aktarılabiliyordu?
Şahkulu Sultan Dergahı Başkanı Mehmet Çamur:
Alevi Enstitüsü
1980'li yıllarda Ankara'da Alevilik Araştırma Enstitüsü kuruldu. Ama bu, Türk-İslam sentezcilerinin elindeydi. Son zamanlarda gene böyle bir girişimde bulunuldu. Bir üniversite bünyesinde bu okul açıldığında, öğretim üyeleri kimler olacak? Hangi ideolojinin insanları, neye göre yapacak? Biz, Alevilerin kendi enstitülerini kurmasını istiyoruz. Şunun ya da bunun güdümünde değil. Elbette Sünni öğretim üyeleri de olacak. Ama gönül ister ki Alevilerin üst örgütünün denetiminde olan bir okul olsun. Bilimselliğine müdahale edilmemeli ve talimatla kitap yazdırılmamalı. Alevilik hakkında doğru yanlış ne söyleniyorsa tartışılmalı, birtakım hurafelerden arındırılmalı, gerçeğin ne olduğu bilimsel ölçüler esas alınarak saptanmalı ve kamuoyuna sunulmalı. Alevilik sözel kültürden geldiği için yazılı kaynak bırakılmamış. Çok yakın zamanda yazılmaya başlandı. Belgeler arşivlerde yok edildiği için bulamıyoruz. Kurumsallaşmanın en önemli unsuru, yazılı kültüre geçilmesi. Cönkler toplanıp yayımlanmalı. Hacı Bektaş Veli'nin gerçek hayatı hâlâ bilinememekte, tamamen söylence düzeyinde kalmakta.