Güncelleme Tarihi:
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplandı.
Koç, burada yaptığı konuşmada, bundan önceki istişare toplantısını seçimlere yaklaşık 45 gün kala yaptıklarını hatırlatarak, o gün yaptıkları değerlendirmede, Türkiye'de iktidarda kim olursa olsun, ülkenin yüzünün batıya dönük olmasını temin etmek, AB ile tam üyelik sürecinin gereklerini yerine getirmek, piyasa ekonomisinin tüm kurum ve kurallarıyla egemen olduğu, laik-demokratik, dışa açık bir Türkiye için çalışmak zorunda olduğunu söylediklerini anımsattı.
Bu değerlendirmeyi, bir anlamda, partilerden ve siyasal görüşlerden bağımsız olarak gördükleri, Türkiye'nin ulusal ideallerinin tarifi olarak da kabul edilebileceğini kaydeden Koç, bugün de, gerek yeni bir anayasa yazılması düşüncesinin etrafında dönen tartışmalara, gerek hükümet programı ve icraatı ile ilgili değerlendirmelere, gerekse de uluslararası ilişkilere aynı bakış açısıyla yaklaşmak gerektiği düşüncesini taşıdıklarını dile getirdi.
AYRIŞMA VE KUTUPLAŞMA
Yeni bir anayasanın hazırlıkları sürerken, taslakların ve tartışmaların, Cumhuriyet ilkelerini koruyan, batı normlarında bir özgürlük anlayışını benimseyen laik-demokratik bir siyasal yapıya götürmesi gerektiğine inandığını aktaran Koç, şunları kaydetti:
“Diğer bir deyişle Türkiye'yi çağdaşlaşma yolunda daha da ileri taşıyan bir Anayasa arzu ediyoruz. Anayasa, toplumsal kesimleri birleştiren, uzlaştıran, toplumu bir arada tutan bir harçtır. Yeni bir anayasa çalışmasının ayrışma ve kutuplaşmayı artırması düşünülemez.
Yeni anayasa etrafında bir kutuplaşma içine girmemiz, içerde bizi bekleyen ekonomik ve sosyal sorunların çözülmesini güçleştirmenin yanı sıra dış itibarımızı ciddi biçimde zedeleyecek ve ülke olarak bizi zayıf düşürecektir.
Bu nedenlerle, yeni anayasanın, yalnızca iktidar partisinin elinden çıkmamasını, geniş bir tartışma ve uzlaşmanın ürünü olmasını önemsiyoruz.
Uzlaşma, 'olağan dönemlerde' yapılan anayasa değişikliklerinin ılımlı olması gereğini de karşılayacaktır.
Bu çerçevede yeni laiklik tanımları peşinde koşmak yerine, Türkiye'nin batı normlarında ifade özgürlüğünün önünü açan bir siyasal rejime, gelişmiş demokratik bir işleyişe kavuşmasına odaklanmak daha doğru olacaktır.”
IRAK'IN PARÇALANMASI VE TÜRKİYE'NİN TAVRI
Gerek yapısal müdahaleleri gerektiren ekonomik ve sosyal sorunlar, gerekse dış dünyada meydana gelen değişimlerin, hükümetin bir an önce icraat gündemini oluşturmasını ve takvimini yapmasını zorunlu kıldığına işaret eden Koç, yalnızca yakın çevre değil, tüm dünyanın dikkatle izlenmesi ve yeni gerçeklere uygun stratejiler üretilmesi gereken bir döneme girildiğini söyledi.
Bu dönemin, hem Amerika hem de Avrupa ekseninde önemli gelişmelere sahne olacak gibi göründüğünü, Amerika'da Irak savaşı üzerine çıkan tartışmaların tüm dünya kamuoyu önünde cereyan ettiğini ve “Başarısızlık” sözcüğünün artık çok daha sık telaffuz edildiğini belirten Koç, Irak'ın parçalanmasını, bölge açısından tarifsiz sorunlar yaratacak, dünyayı ciddi krizlere sürükleyebilecek bir gelişme olarak niteledi. Bu gerçeğin, Türkiye'yi, parçalanmayı dışlayan tavrını sürdürürken, eski Irak'tan çok farklı yeni durumlar karşısında yeni stratejiler geliştirmekten alıkoymaması gerektiğini belirten Koç, “Bu bağlamda ne yazık ki müttefikimiz Amerika, Kuzey Irak'ın Türkiye açısından bir terör odağı olmasına son vermek için bir türlü somut bir adım atmamaktadır” dedi.
Orta Doğu'nun daha uzun süre dünyanın en zorlu ve sorunlu bölgesi olmaya devam edeceğini belirten Koç, Türkiye'nin de kendi stratejik perspektifini açıkça ortaya koyması gerektiğine işaret ederek, “kendi çıkarları açısından ABD ile hangi noktaları ortak, hangilerini farklı açılardan gördüğünü açıkça söylemeli, taleplerinin ne olduğunu da formüle etmelidir” dedi.
AB SÜRECİ
Mustafa Koç, Avrupa Birliği'ne üyelik süreci konusunda, AB Genel Sekreterliği'nin uyum sürecini canlandırmak için yeni bir çalışmaya başlamasını son derece olumlu karşıladıklarını, 2008 sonuna kadar yapılacak 3 aylık programlarla AB uyum sürecinin canlandırılmasının çok büyük bir önem taşıdığını, Türkiye'nin AB yolunda elle tutulur ve takvime bağlı somut bir program oluşturması ve izlemesinin AB sürecinde başarının anahtarı olacağını ifade etti.
Bu süreçte Türkiye'nin eline geçen fırsatları da değerlendirmesi gerektiğini aktaran Koç, Türkiye'nin eline yeni ve çok önemli bir kozun, Fransa'nın NATO'nun askeri kanadına dönme arzusuyla geçmiş olduğunu, burada Türkiye'nin veto anahtarını, dolayısıyla da pazarlık gücünü elinde tuttuğunu kaydetti.
AB sürecinde TCK'nın 301'inci maddesinin değiştirilmesinin bu konudaki ilk büyük adım olabileceğini aktaran Mustafa Koç, “Bu noktada bir kez daha vurgulamakta büyük yarar görüyorum: Geçen YİK konuşmamda da belirttiğim gibi, Balkanlar, Karadeniz, Orta Asya, Akdeniz ve Orta Doğu'da siyasal ve ekonomik ilişkiler bakımından güçlü bir Türkiye Amerika-AB ekseninde çok daha rahat siyaset yapabilecektir. Bu coğrafyaya Hindistan ve Çin'i de katmak elzem hale gelmiştir. Ekonomik bakımdan güçlü bir Türkiye'nin manevra alanının her bakımdan çok daha genişleyeceği aşikardır” diye konuştu.
KÜRESEL ÇALKANTI VE TÜRKİYE'NİN ALACAĞI TEDBİRLER
Güçlü bir Türkiye'nin önde gelen göstergelerinin, dışarıda küresel ekonomik çalkantılar karşısında gösterilecek direnç, içerde büyüme hızının korunması, yatırım ve istihdamı artırmada gösterilecek başarı olduğunu belirten Mustafa Koç, Temmuz sonunda kendini gösteren ve küresel likiditenin daralması olarak nitelenebilen küresel çalkantının, inişli çıkışlı olmakla birlikte seyrini devam ettirdiğinin görüldüğünü dile getirdi.
Krizin yayılma ve derinleşme riski ile birlikte, Türkiye'nin de bu krizden daha fazla olumsuz etkilenme riskinin halen mevcut olduğunu belirten Mustafa Koç, bu etkilenmenin Türkiye açısından büyümede ciddi biçimde geriye düşme anlamına gelebileceğini, istihdam ve refah artışı beklentileri hesaba katıldığında büyüme hızının düşmesinin, Türkiye için ciddi ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar yaratma potansiyeli taşıyan bir olgu olduğunu bildirdi.
Mustafa Koç, bu gerçekler ortadayken temmuz sonundan bu yana hükümetin, küresel ekonomik gelişmeler hakkında ne düşündüklerini, hangi tedbirleri öngördüklerini ortaya koyduklarına henüz şahit olamadıklarını ifade ederek, Türkiye'nin ikinci çeyrekte yüzde 3,9 büyüdüğünü, ulaşılan bu rakamla bu yıl sonunda büyümenin iyimser tahminle yüzde 5'ler civarında olacağını gösterdiğini kaydetti.
“Şunu hepimizin çok iyi anlaması lazım: mevcut nüfus ve istihdam ihtiyacı dikkate alındığında Türkiye'nin yıllık ortalama büyüme hızının minimum yüzde 7,5 olarak gerçekleşmesi gerekiyor” diyen Koç, son yıllarda Türk özel sektörünün artan küresel ekonomik başarılarını da, iktidar partisinin seçim başarılarını da yaratan temel faktörün 2002-2006 döneminde Türkiye ekonomisinin ortalama yaklaşık yılda yüzde 7,5 büyümüş olması olduğunu kaydetti.
Bu büyüme hedefinin korunmasının Türkiye için hayati olduğunu aktaran Koç, ancak bunu ekonomide aşırı bir ısınma yaratmadan sürdürebilmek için, yapısal dönüşüm sürecinin tamamlanmasının şart olduğunu, diğer bir deyişle, yatırımların ve buna bağlı olarak istihdamın artırılmasının, sanayinin katma değer yaratmasının ve rekabet gücünü artırmasının önünün açılması gerektiğini vurguladı.
DOĞRUDAN YABANCI SERMAYENİN ÇEKİLMESİ İÇİN...
Ayrıca, sıfırdan yatırım yapacak yabancı sermayeyi Türkiye'ye çekme konusunda, özellikle Doğu Avrupa ile rekabette Türkiye'nin geride kalmaması için hızlı, etkili ve rekabetçi düzenlemelere ihtiyaç olduğuna dikkat çeken Koç, dış kaynaklı portföy yatırımlarının eski akışkanlığını korumayabileceği yönündeki mevcut küresel uyarılar dikkate alındığında, doğrudan yabancı sermayenin Türkiye'ye çekilmesi konusu daha büyük önem taşır hale geldiğini kaydetti.
Yatırım ve istihdam olarak geri dönecek olan vergi, kayıt dışı ekonomi, mali piyasaların derinleştirilmesi ve sosyal güvenlik ile ilgili reformların da zaman geçirilmeden tamamlanması gerektiğini aktaran Koç, bütün bunların gerçekleştirilmesinde hükümetin ilk yüz günlük performansının büyük önem taşıdığını, çünkü içinde yaşanılan konjonktürün, bu konularda etkinlik kadar hızın da önemli olduğunu gösterdiğini belirtti.
Koç, “6 aylık bir reform takvimi ile işe başlanır ve bu takvimin ağırlığı ilk 100 günde toplanırsa, gereken hızı yakalamak mümkün olacaktır” dedi.
ULUSAL İDEALLER
TÜSİAD YİK Başkanı Mustafa Koç, sözlerini şöyle tamamladı:
“Çağdaş demokratik toplumlarda, hükümetleri izlemek, icraatlarını değerlendirmek, eleştiri ve uyarılarda bulunmak sivil toplumun temel işlevlerinden biridir. Buna tahammül edemeyen siyasetçiler çağdaş demokrasinin gereklerini benimsemediklerini ortaya koymuş olurlar.
Burada bir kez daha altını çizmekte yarar görüyorum; TÜSİAD olarak anayasa sürecini de, hükümetin icraatını da yakından izleyeceğiz.
Mevcut hükümet programının, seçim öncesinde açıklanan parti programının gerisinde olması bu izleme faaliyetinin önemini daha da artırıyor.
Her zaman olduğu gibi değerlendirme kriterimiz, ülkemizin 'ulusal ideallerine' ne ölçüde yaklaştırıldığı olacaktır.
Türk özel sektörü, kendi gelişimini daima içinde bulunduğu toplumun gelişimine bağlı görmüş ve faaliyetlerini geniş bir toplumsal sorumluluk bilinci içinde sürdürmüştür. Bundan sonra da bu bilinçle hareket edecektir.”