Oben KIRDÖK- Ali GÜLERYÜZ/ADANA, (DHA)
Oluşturulma Tarihi: Aralık 08, 2006 12:30
TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı, Avrupa Komisyonu’nun aldığı tavsiye kararının Kıbrıs konusunda bazı şartlar getirmesinin hayal kırıklığına yol açtığını belirterek, ‘Ne adalete, ne de insafa sığan bir karar’ olduğunu söyledi.
Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada bölgenin yükselen bir yıldızı olduğunu, olumsuzluklara rağmen AB yolundaki çalışmalarını azimle sürdürmesi gerektiğini kaydeden Sabancı, “Avrupa, Türkiye olmadan başaramaz” dedi. Sabancı, hükümetin Kıbrıs konusunda dün yaptığı açılımla ‘Olumlu ve yapıcı bir adım’ attığını savundu.
Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKKONFED), Adana Hilton-SA Oteli'nde düzenlediği 10’uncu Girişim ve İş Dünyası Zirvesi’nde bugün konuşan TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı, Türkiye henüz AB adayı ülke değilken, TÜSİAD’ın, TİSK ile birlikte Avrupa Sanayi ve İşverenler Konfederasyonları Birliği UNICE’ye üyelikle Avrupa iş dünyasında Türkiye’yi temsil ettiğini dile getirdi. Sabancı, Türkiye’nin bölgesinde güçlü bir potansiyele sahip olduğunu, bu potansiyelin azami ölçüde değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
“AMAÇLARI İMTİYAZLI ORTAKLIĞA RAZI ETMEK”
AB’ye tam üyelik perspektifinin ‘Türkiye’nin bölgesindeki potansiyeli iyi değerlendirememesi’ anlamına geldiği şeklindeki yorumları ve Avrupa Komisyonu’nun aldığı tavsiye kararını eleştiren Sabancı, şunları söyledi:
“Avrupa Komisyonu’nun aldığı tavsiye kararı hepimizi hayal kırıklığına uğrattı. Komisyonun bazı başlıklarda müzakerelerin askıya alınmasını önermesi ve Türkiye’nin Güney Kıbrıs’a limanlarını açmasını tüm başlıklara kapanış şartı olarak getirmesi ne adalete, ne de insafa sığan bir karar değil. Bu tavsiye kararı, siyasi bir tutum değişikliğini gizlemeye yönelikti. Bazı AB ülkelerinin politikacıları, 2005 yılında tam üyelik perspektifi ile açılan müzakerelerin yavaşlatılmasını veya tümden engellenmesini istiyorlar. Başka bazı ülkeler ise buna karşı çıkıyorlar. Engelleme peşinde olanların amacı bizi tek taraflı olarak süreçten caydırmak ve imtiyazlı ortaklığa razı etmek. Bunu hiçbir surette kabul etmemiz mümkün değil. Tam üyelik perspektifinden vazgeçmemiz söz konusu olamaz. Hakkımız teslim edilene kadar mücadele edeceğiz ve bu süre içinde uyum çalışmalarımızı da kesintisiz sürdürerek, ‘müzakere eden ülke’ statüsünü koruyacağız.”
MUHALEFETE ELEŞTİRİ Bu konuda hükümetin tam üyelik perspektifinden ayrılmayan kararlı tutumunu desteklediklerini kaydeden Sabancı, muhalefetin tutumunu ise eleştirdiklerini belirterek şöyle devam etti:
“Mevcut hükümet, son bir yılda AB sürecini yavaşlattığı, ifade özgürlüğü gibi önemli bir reform alanında, Türkiye’nin çağdaş normların gerisinde kalmasına neden olduğu için eleştirilerimize hedef oldu. Ama bu hükümetin, iktidara geldikten sonra üç yıl içinde büyük mesafe almayı başarmış olduğunu da teslim ediyoruz. Buna karşılık, aynı dönem içinde AB sürecinin ulusal çıkarlarla çeliştiğine toplumu inandırmaya çalışan muhalefetten, bu konuda genelde engelleme çabaları gördük. Bu tutumun ülkeye zarar vermekten başka bir işe yaramayacağını düşünüyoruz.”
“HÜKÜMETİN SON ADIMI DOĞRU”
Türkiye’nin AB’ye üyelik tartışmalarında Kıbrıs konusunda haklı zeminde olduğunu da vurgulayan Sabancı, Kıbrıs konusundaki sıkıntıların, AB’nin hem kendi kuruluş ilkelerini, hem de Birleşmiş Milletler’in (BM) kurallarını ihlal ederek, aralarındaki anlaşmazlığı çözememiş iki toplumdan birini birliğe dahil etmesinden kaynaklandığını açıkladı. Sabancı, “Türkiye’nin, haklılığını anlatma konusunda bu birkaç gün içinde göstereceği çabalar çok önemlidir. Nitekim hükümet dün bir açılım yaparak, tartışma zeminini değiştirmeyi başarmıştır. Burada bütün mesele Türkiye’nin çözüm arayışında samimi olduğunu göstermektir. Hükümet, bu anlamda doğru ve yapıcı bir adım atmıştır” dedi.
Sabancı, Türkiye’nin son 20 yılda önemli adımlar atıp, siyasi ve ekonomik istikrarını sağlayarak, AB ile müzakere sürecini başlattığını, 2015 yılına kadar ise 6 milyon kişi için istihdam yaratması gerektiğini, bunun da yılda tarım dışı sektörde ortalama 600 bin kişinin istihdam edilmesi anlamına geldiğini anlattı.
“AB ÇABALARINA HERKES DESTEK OLMALI”Türkiye’nin gelişmiş ülkeler arasında yerini almasını isteyen herkesin, hükümetin AB yolundaki çabalarına destek olması gerektiğini sözlerine ekleyen Sabancı, konuşmasını şöyle tamamladı:
“AB yolundaki süreç küçük siyasi hesaplara, statükocu bakışlara ve uzak görüşlülükten yoksun yaklaşımlara feda edilemez. Buna karşılık hükümet de, çözümleri
seçim sonrasına erteleme perspektifi ile olaya yaklaşmamalı ve başta ifade özgürlüğü olmak üzere ekonomik sosyal ve siyasal alanlardaki tüm reform çalışmalarına hız vermelidir. Yarından başlayarak her gün, her zeminde, çağdaş iletişim tekniklerini ve teknolojilerini kullanarak, kendimizi daha iyi ifade etmenin kanallarını yaratmalıdır. Ekonomisiyle, demokrasisiyle, doğu- batı sentezini gerçekleştirmiş kültürel yapısıyla Türkiye bölgenin yükselen yıldızıdır. Avrupa biz olmadan başaramaz. Ne küresel bir güç olabilir, ne de huzur, refah ve güvenlik içinde yaşayabilir. Kendimize güvenelim ve yolumuza devam edelim.”
“SORUN SİSTEMATİK İLETİŞİMLE ÇÖZÜLÜR”TÜRKKONFED Başkanı Celal Beysel de konuşmasında, AB’ye girme sürecinde yaşanan krizlerin sistematik iletişim faaliyetleriyle çözülebileceğini söyledi. Ömer Sabancı’nın ardından açılış konuşması yapan Celal Beysel, Papa 16’ncı Benedict’in ziyareti ve aynı günlere rastlayan Avrupa Komisyonu’nun tavsiye kararı nedeniyle dünyanın gözünün Türkiye üzerinde olduğunu kaydetti. Papa’nın ziyareti öncesinde ülkede kriz havası hakim iken, sonrasında, ziyaretin İslam ve Hıristiyan dünyası arasındaki buzları eritme çabası olarak tarihe geçtiğini dile getiren Beysel, bu ziyaretten iki ders alındığını açıklayarak, şöyle dedi;
“Derslerin birincisi, en ağır krizi bile fırsata dönüştürmek mümkün. Yeter ki yeterince kıvrak ve önyargısız bir bakış açısına sahip olalım. Papa ziyareti de, son derece basit ama etkisi büyük bir- iki girişimle, tüm dünyanın Türkiye’den olumlu söz edebildiği bir fırsata dönüştürüldü. Maalesef her işi ancak ‘yumurta kapıya geldiğinde’ doğru mecrasına sokabiliyoruz . Ama işi son anda kurtarma konusunda yeteneğimiz olduğu da açık. İkinci ders şudur. Türkiye, iyi tasarlanmış stratejiler dahilinde yeterli bir iletişim ve kendini anlatma faaliyeti yürütebilse, birçok kriz çok daha rahat atlatılabilir. Tepki göstermek, sırtını dönmek yerine, proaktif biçimde süreci yönlendirmek, diyalog fırsatları yaratmak.”
“OYUNA GELMEYELİM”‘Krizleri fırsata dönüştürmek ve sistematik bir iletişim faaliyeti yürütmenin’ AB ile ilişkilerin kilit noktasını oluşturduğunu anlatan Beysel şöyle devam etti:;
“Biliyorsunuz 3 gün sonra, AB Dışişleri Bakanları toplanacak ve Komisyon’un Türkiye aleyhine aldığı tavsiyeler görüşülüp karara bağlanacak. Sonra da AB Zirvesi toplanacak. Biz TÜRKONFED olarak konuyla ilgili görüşlerimizi basın aracılığıyla kamuoyuyla paylaşmış, ‘Komisyona selam, yola devam’ demiştik. Niye yola devam? Çünkü, komisyonun verdiği tavsiye kararı ne kadar ağır ve haksız olursa olsun, hukuki olarak Türkiye’nin tam üyelik perspektifini ortadan kaldırmıyor. Tamamen Avrupa’daki siyasi gelişmelerin kuyruğuna takılmış bir karar bu. İki hedefi var bu tavsiye kararının. Birincisi, Avrupa kamuoyuna güçlü ve popülist bir mesaj vermek, ikincisi de Türkiye’yi tam üyelik yolunda ya yavaşlatmak ya da imtiyazlı ortaklık türü bir seçeneğe razı etmek. O zaman bu oyuna gelmeden hazırlıklarımızı devam ettirir, uyum faaliyetlerimizi kesintisiz sürdürürsek, tıkanan kanallar açıldığında AB yolumuzda ilerleyebiliriz. Bu tavsiye kararının siyasi bir karara dönüşmesini engeller, içeriğinin yumuşatılmasını sağlayabilirsek, veya limanların açılması konusunu içimize sinecek şekilde çözebilirsek, sürecin rengi birden bire değişebilir.”