Kimilerine göreyse İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde İstanbul'un çok sesliliğine uygun zengin programlar yapmış liberal düşünceli bir kültür insanı. Atama kararnamesi Çankaya Köşkü'ne ancak dördüncü kez gittiğinde imzalanan yeni TRT Genel Müdürü Şenol Demiröz, görevine başladı başlamasına ama henüz etrafındaki tartışmalar, daha doğrusu toz duman durulmadı. Bu Albüm, Demiröz en son 'Ben Atatürkçüyüm', 'TRT kimsenin borazanı olmayacak' açıklamalarını yaparken, bu toz duman arasından çıktı...
1950 yılında Adapazarı'nda, Adapazarı eşrafından ve Demirci Şakirler diye anılan ailenin bir mensubu olarak kalabalık dede evinde doğar. Ailenin Demirciler diye anılması ve bugünkü soyadı, dedesinin babasının demirci olmasından kaynaklanır. Ancak dedesi baba mesleğini sürdürmemiş, Balkan Harbi, Çanakkale Savaşı, Arabistan Cephesi, Milli Mücadele derken 12-13 yıl askerlik yaptıktan sonra çiftçilikte karar kılmıştır. Dede mesleğini sürdüren Şenol Demiröz'ün babası İsmail Bey olur; askerliğini yaptığı İstanbul'da bir süre Ermeni bir ustanın yanında çalışan ve ondan çeliğe su vermenin püf noktalarını öğrenen İsmail Bey, Adapazarı vagon fabrikasında soğuk demirci olarak çalışırken, bu tecrübesiyle ünlenir.
Şenol Demiröz, iki çocuklu ailesinin ilk ve tek erkek çocuğu olsa da amcalar, yengeler, kuzenlerle kalabalık ve 'pederşahi' bir aile içinde ekonomik sıkıntı olmadan büyür. Çocukluğu tarlalarda patates toplamak, biraz büyüyünce geceleri mahsulün başında kırma bir tüfekle beklemekle geçer. Bir yandan da zanaat öğrenir. Mesela teyzesi kuaför, eşi erkek berberidir; bir yaz birinin, bir sonraki yaz diğerinin yanında iki işin inceliklerini de kapar.
Ama onun aklında çok küçüklüğünden itibaren yazar olmak vardır. Başarılı bir öğrenci, sıkı bir İl Halk Kütüphanesi kurdudur. Sonraki yıllar Türklüğü çok sevecektir ama okumaya batılı yazarlardan başladığı gibi, sinema da hayatına 'ecnebi' filmlerle, üstelik altı yaşında girer. Çünkü evlerinin karşısında bulunan yengesinin evinin bahçesi, Adapazarı'nın yabancı filmler gösteren yazlık Atlas Sineması'na bitişiktir. Atlas'a gelen her filmi, altı yaşından liseyi bitirdiği yıla kadar -tabii ki bedava- izler Demiröz. Çok yıllar sonra, elinde kamerayla dolaşır ya da bir
film metni yazarken kafasında oluşturduğu imgelerde, o küçük sinemanın perdesinden akan görüntülerin bir izi olacaktır mutlaka...
Çocukluğundan bilinçaltına kazınan önemli görüntülerden biri de bir anda yıkılan binalarla ilgili olmalıdır. Bir deprem bölgesi çocuğu olarak, artçı sarsıntıları 40 günden fazla süren 1967 depremini de yaşamıştır. O sırada şehrin meydanındadır ve yeni yapılmış beş katlı Bayraktar Apartmanı'nın bir saniyede tek kata inişini gözleriyle görür.
SOLCU FAKÜLTENİN ÜLKÜCÜ ÖĞRENCİSİ
Sakarya Lisesi'ni de başarılı bir öğrenci olarak bitiren Şenol Demiröz, üniversite nedeniyle ilk kez 1967 yılında, yani 68 olaylarının arifesinde adım atar Adapazarı'ndan dışarı. Yazarlık, gazetecilik hayali onu Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu'na götürür. Ama o daha oraya varmadan oluşmuştur siyasi görüşleri; Adı 1969'da Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) olarak değiştirilecek Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne (CKMP) yakındır. Hatta bu nedenle, koyu Demokrat Partili olan babasıyla çok tartışmış, 'sen Demokrat Parti'yi yıkan adamı nasıl tutarsın?' diye azarlarına maruz kalmıştır.
İlk yıllar yurtta sekiz kişilik odada kalırken, büyük öğrencilerin okul geleneğine uyarak onun gibi taşradan gelen küçüklere abilik yaptığı,
yemek yemekten kızlarla arkadaşlığa, giyim kuşamdan derslere kadar yetiştirdiği dostluk ortamı vardır okulda. Henüz farklı düşünenlerin kantinde tartışabildiği, kamplaşmaların keskinleşmediği yıllardır. O yine kütüphaneden çıkmayan, 90'ın altında bir not aldığında üzülen başarılı bir öğrencidir, bir yandan da solcu bilinen Siyasal Bilgiler'in ülkücüsü... Sonradan Kayseri Üniversitesi'nin rektörü olan Mehmet Şahin, 'abi'lerindendir. Okula 'Ülkü Panosu' adını verdiği bir pano asar; 'belli konularda düşüncelerin sergilendiği bir kendini ifade platformu.' Onların okula girdiği yıl, Şahin mezun olunca, panoyu devralır ve adını Ülkü Ocağı yaparlar. Ülkü Ocakları kurulmamıştır henüz. Ama bu 'ocak' , Siyasal Bilgiler'den diğer fakültelere sirayet eder ve sonunda hepsi birleşip Ülkü Ocakları Birliği haline gelir. Yani, bugün kimi kaynaklara geçtiği gibi 'Ülkü Ocakları'nın kurucusu' olmasa da en azından isim babalarından biridir Şenol Demiröz.
Ama MHP'ye resmi üyeliği yoktur; sadece CKMP'de kalır bu resmiyet. Zaten siyasetle ilişkisi entelektüel ilgiyle sınırlı kalmış, pek eyleme dökülmemiştir: 1971'de okuldan mezun olduktan sonra da 'birtakım yanlışları görerek, işin farklı bir noktaya kaydığını, bu hareketlerin farklı güçler tarafından kullanıldığını sezerek, şiddete dökülmesini benimsemeyerek' iyice uzaklaşır. Yine de o çevreden dostları hep olur; ama ateist, Marksist, sosyal demokrat, her çevreden insanlarla da dostlukları olduğunu söyler.
Okul döneminde bir süre Azot Sanayii'nde muhasebe memurluğu yapmıştır; mezun olunca Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü'nde halkla ilişkiler uzmanı olarak çalışmaya başlar. Ama 'muhafazakar, katı disiplinli' bir yer olduğu için askerlikten sonra görevine dönmez, Başbakanlık Toprak Tarım Reformu Müsteşarlığı Basın Müşavirliği yapar. Ardından, Şaban Karataş döneminde, bugün Genel Müdürü olduğu TRT'ye girer (1976). Oradan da altı yıl sonra, 'maddi ve psikolojik açıdan tatmin edici bulmadığı için' ayrılır. İstanbul'da film piyasasına atar kendini. 12 yıl, káh başkalarının yanında, káh kendi kurduğu Ovem (Odiovisual Eğitim Merkezi) adlı şirkette, yapımcı, yönetmen, metin yazarı olarak çalışır. Bedia Muvahhit, Hattat Hamid, Tezhip Sanatında İki Usta gibi biyografik çalışmaları da vardır ama ortaya koyduğu belgesel filmlerin büyük çoğunluğu, Balkanlar'dan Ortadoğu'ya, Kuzey Afrika'dan Çin'e kadar Osmanlı coğrafyasındaki Türk kültürünü, medeniyetini anlatan dizilerdir. Mesela Veda Çizgisi'ndeki veda, Osmanlı'nın bu topraklara vedasını anlatmaktadır. Onun özel ilgi alanı tarihse, bunun da en özeli 'Türklerin tarihi'dir. Bu nedenle dolaşmıştır Ortadoğu'dan Çin'e Türklerin yaşadığı her yeri adım adım...
1994 yılında Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, o Kültür İşleri Daire Başkanı olduğunda da Türki Cumhuriyetler de dahil olmak üzere, Türk Dünyası Sinema Günleri, Opera Günleri, Çağdaş Edebiyat Günleri gibi 'Türklük Alemi'ne dair programlara imza atar. Sonradan
Atatürk'ün adının geçmediği Çanakkale Belgeseli yapmakla suçlanacaktır ama bu yaptıklarını şöyle açıklar: '1934 yılında Atatürk, şöyle demiştir: Bütün imparatorluklar gün gelir yıkılır. Avusturya Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu gibi... Sovyetler bizim dostumuzdur, ama gün gelecek o da yıkılacak. Bu imparatorluk içinde yaşayan özü bir, sözü bir, soyu bir kardeşlerimiz vardır, o gün geldiğinde onların size gelmesini beklemeyin, siz onlara gidin! Ancak bir dahinin söyleyebileceği sözler bunlar ve bugün doğru çıkmıştır. Ama Türkiye hazırlıksız yakalanmış, dışarıdaki kardeşleriyle yeterli bağ kuramamıştır.'
Bu söylediklerinin siyasi görüşleriyle değil, iç dünyasıyla ilgili olduğunu da ekler. Siyasi tarafı ise şudur: 'Siz yeryüzünde büyük güce sahip bir milletsiniz, ama bunun farkında değilsiniz. Türk kültürü dediğiniz şey aslında evrensel bir kültürdür, Balkanlar’dan Çin içlerine geniş bir yelpaze. Böyle bir gücün kullanılmaması, harekete geçirilmemesi, buna dayanarak hesap yapılmaması eksiklik. Ben bunu milli bir görev olarak görüyorum. Bulunduğum görevlerde de bu noktaya ağırlık verilmesi için elimden geleni yapıyorum.'
Türk dünyasına bu kadar önem verir ama İstanbul Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanı olduğunda 'Eh artık Şehir Tiyatroları kapanır, Cemal Reşit Rey salonunda sadece ilahiler okunur' diyenleri yanıltarak İstanbul'da yaşamış, yaşayan her dinden insanın kültürüne, sanatına ilişkin programlara da önayak olur, on yıl boyunca İstanbul'un tarihten gelen 'çok sesliliğini' yaşatmaya, yansıtmaya çalışır. Ama bu yüzden de 'öteki tarafın' saldırısına uğrar, 'dinsiz, kafir' diye anılır. Yani yaptığı işlerde bir hiçbir tarafa yaranamama hali vardır. TRT Genel Müdürlüğü koltuğuna oturduğu bugün de benzer şeyler olacağından emindir. 'Herkes kendi çizgisinde bir şey istiyor. Ama siz kişisel düşüncelerinizle görevinizi asla karıştırmayacaksınız. Burada da hedef tahtasına koyacaklar, her taraftan serbest atış yapacaklar, bu Türkiye'nin gerçeği, bile bile buradayım' der.
Hem de iddialı bir şekilde oturmuştur o koltuğa. İstanbul'daki görevinden fonksiyon açısından daha yüksek bulmamasına, hatta imkanlarının daha az olduğunu düşünmesine ve İstanbul'da kazandığı paranın 500 milyon eksiğini kazanmasına rağmen! Bu ancak bir şeyi ispatlamak için yapılır ona göre, yoksa insan niye ailesini ikiye böler, çoluğunu çocuğunu orada bırakır, üstelik iğneli bir fıçıya girer? 'Akılla izahı yoktur, enayi olmak lazım'dır belki de. 'Ama ben kendime güveniyorum, kültür ve sanatın her alanında uzun yıllar faaliyet gösterdim. Bu birikimini kamunun hizmetine sunmalıyım. Üstelik aykırılıklarımı da herkes bilir. Yani ben doğru bildiğimin dışında iş yapmam. Bana şu işi şöyle yapın denmesi zordur. Bundan dolayı da çok rahatsız olacağımı da biliyorum ama olsun. Çalıştığım insanlarda siyasal mensubiyet katiyen aramam. Bu tavrım çok farklı çevreler tarafından yanlış anlaşılır, farklı değerlendirilir o ayrı mesele, ölçü tektir. Ehliyet ve liyakat.'
EUROVISION’UN YAPILACAĞIYERİ YAKINDA AÇIKLAYACAĞIZ
Ayağının tozuyla, bir yandan hedef tahtasında kendini savunmaya çalışırken, bir yandan da Eurovision Şarkı Yarışması'nın Türkiye'de yapılacak elemeleri için yer bulmaya çalışıyor. İki trilyonluk organizasyonun TRT eski Genel Müdürü Yücel Yener'in bir akrabasına verildiğine ilişkin dedikoduların inceleneceğini, belge görmeden bu konularda konuşmak istemediğini söylüyor. Bu konuda daha acil olan yer meselesi: 'Mydonose Showland'de yapılması düşünülüyordu. Ancak hukuki problem çıktığı için o konu kapandı. Ben Yedikule Zindanları'nda olmasını teklif ettim ama altyapısının yetişmesi mümkün değil. Başka bir yer düşünüyoruz. EBU da onaylarsa yakında açıklayacağız.''
15 YILDIR LİBERALİM
Bende büyük değişimler oldu. Şu anda bulunduğum konum bütün bir hayat tecrübesinin getirdiği farklı bir noktadır. Bunu Türkiye'deki mevcut yapının içine oturtamazsınız, zaten çok berrak da değildir Türkiye'deki yapı. Refah Partisi dahil hiçbir siyasi mensubiyetim olmadı. Kendime aittir siyasi görüşlerim. Ama bunların milli tonu, Türklük tarafı ağırdır, bunu söyleyeyim. Ama düşünce yapısı olarak liberalim, son 15 yıldır böyle.