Hürriyet'in Yurt Dışı Yayın Müdürü Nejat Seçen, ‘‘Hadi bakalım Alman Cumhurbaşkanı Rau'yla görüşmeye gidiyorsun’’ dediğinde bir nevi ‘‘mission impossible’’la (imkansız görev) karşı karşıyaymışım gibi hissettim. Bir Cumhurbaşkanı, aktif manada olmasa bile bir ülkenin en üst düzeydeki adamı. O kadar ciddi bir şey gibi geldi ki, ne yapacağımı bilemedim. Allahtan, Türklerin Rau babası otomatikman beni evlatlığa kabul etti! Son derece esprili, rahat, komplekssiz, Batılı bir siyasetçi. Bol bol gülüyor, kollarını kavuşturup ciddi adam pozu atmıyor, sıcak, normal, herhangi biri gibi güleryüzlü. Üstelik sorularıma cevap verirken sık sık da elleriyle eşine dokunuyor. Aralarında 25’in üstünde yaş farkı var. Siyaset bilimci eşi Christina Almanya'nın eski cumhurbaşkanlarından Gustav Heinemann'ın torunu. Karşımda 50 yaşından sonra üç çocuk yapmış bir kahraman aile duruyordu aslında! Nedenini sorduğumda halen 45 yaşındaki Christina'yı kastederek ‘‘Ben ne yapayım? O geç doğmuş. Ben onu bekledim...’’ diyor. Bugün Rau 71, çocukları ise sırasıyla 15, 17 ve 18 yaşında. Son derece diri, canlı, beyni ve gözleri fıldır fıldır çok sempatik biri Johannes Rau. Alman Cumhurbaşkanı'nı hallettik ya, sıraya Bill Clinton'u koyduk. Allah ve Nejat Bey yardım ederse neden olmasın? Hıncal Uluç kadar büyük düşünebilirsem, Fatih Terim kadar büyük hırs yapabilirsem ve Fatih Altaylı kadar da cesur olabilirsem bu iş tamamdır, oldu bilin...
Türkler valla herkese yapmazlar! Ama size ‘‘Rau Baba’’ diye seslenebilecek gücü buluyorlar. Ne yaptınız da Türklerin ‘‘Rau Baba’’sı oldunuz?
RAU: Hoşuma gidiyor böyle anılmak! Kuzey Ren Vesfalya'da 20 yıl Başbakanlık yaptım ben. Sözünü ettiğim yer de, Türkler'in ‘‘misafir işçi’’ olarak ilk geldikleri eyaletlerden biri. Onlarla ilgilendim. Gerçekten ilgilendim. İstedim ki, hep birlikte, huzur içinde yaşayabilelim. Bunu hissettiler galiba. Şu an bulunduğum makama da bu duygularımı yansıttım. Yani Cumhurbaşkanı olduğumda farklı davranmadım: ‘‘Tamam, Almanların Cumhurbaşkanı olmak istiyorum ama aynı zamanda bu ülkede yaşayan ve çalışan ve hatta Alman pasaportu taşımayan insanların da muhatabı olmak istiyorum...’’ dedim.
İyi de böyle düşünen diğer Alman siyasetçilerine ‘‘Baba!’’ denmiyor. Sizin kişilik özelliklerinizden de kaynaklanıyor olsa gerek.
RAU: Bakın, yanlış anlama olmasın aramızda! Mesela size karşı, kesinlikle baba hisleri taşımıyorum ben...
Her zaman böyle esprili misiniz?
RAU: Her zaman.
Kocanız ‘‘Rau Baba’’ olduğuna göre, siz de otomatikman Türklerin anası oluyorsunuz, öyle mi?
CHRISTINA RAU: Bana da ‘‘Eyaletin Annesi’’ deniyordu, doğru...
RAU: Ama sen bir anneden ziyade, ablasın! Öyle değil mi canım?
Eşinize hálá aşıksınız...
RAU: Hem de nasıl! Olmasaydım, yanmıştım zaten...
Pek çok erkek karısından korkar. Böyle bir şey Alman Cumhurbaşkanı için de geçerli mi?
RAU: Ben zaten söz dinlerim! Kadınların sözü dinlenir...
50'sinden sonra 3 çocuk sahibi olmak, hayata karşı nasıl bir meydan okumaktır?
RAU: Ben ne yapabilirdim ki? Eşim çok geç doğmuş. Onsuz çocuk sahibi olmam mümkün değildi! Ben onu bekledim.
Almanya'daki Türk kadınların tespit ettiğiniz en önemli özelliği nedir?
RAU: Aile içerisindeki yerleri çok güçlü. Bir de çok çalışkanlar...
Dünyada kimse Almanlar'dan çalışkan olamaz!
RAU: Olur, olur...
YENİ VATANDAŞLIK YASASI Çifte vatandaşlık meselesi yüzünden pek çok Türk, Türkiye'deki haklarını kaybediyor. Neden seçmek zorunda bırakıyorsunuz?
RAU: Yeni Vatandaşlık Yasası’nı Almanyada yaşayan Türklere de 1 Ocak 2000 tarihinden itibaren önemli iyileştirmeler getirdiğini, bu soruyu cevaplamadan önce vurgulamak istiyorum. Yasanın geçerli olduğu ilk yıl içinde yaklaşık 83 bin Türk Alman vatandaşlığına geçti. Bunlardan yaklaşık 24 bini de Türk vatandaşlığını muhafaza etti. Çok uyruklu olma ilkesini mümkün mertebe engelleme ilkesi halen devam ediyor. Alman Parlementosunun iradesi bu yöndeydi. Zaten bu uygulama Almanlar içinde geçerli. Kendi isteğiyle yabancı bir vatandaşlığa geçen bir Alman, yeni vatandaşlığa geçtikten sonra Alman vatandaşlığını kaybediyor. Bu durum Almanya’da ikamte devam etse bile böyle. Yeni vatandaşlık Yasası’nın Almanya’ya göç edenlerin ve çocuklarının entegrasyon şanslarını çok iyi ölçüde iyileştirdiğini düşünüyorum. Bunu Almanya’da yaşayan bir çok yabancı da bu şekilde değerlendiriyor.
İKTİDARSIZLIĞA ALIŞMAK GEREKİYOR Cumhurbaşkanı olmak nasıl bir şey? Normal insan olmadığınızı biliyoruz ama konumunuz başbakanlık kadar aktif bir şey de değil...
RAU: Doğru ve bu duruma alışmanız gerekiyor. İçinize sindirmeniz gerekiyor. 28 yıl boyunca hükümetteydim ben. Hükümette olan, karar verendir. Her an karar vereceksiniz. Her gün, her an. Zorundasınız yani. Ama cumhurbaşkanlığı farklı bir şey. İşiniz artık hükümet kararları vermek değil! Siyasetin karar merciinde yer almıyorsunuz. Bunun bilincinde olmak gerekiyor. İşiniz, karşılıklı görüşmelerde bulunmak, konuşmak, uyarmak ve cesaretlendirmek. Ama karar vermek değil. Veremezsiniz...
İyi de bunca yıl aktif siyasetin içinde yer almış biri olarak bu durum size koymadı mı? Karar verme yetkisi elinden alınan, kendini ucundan kıyısından ‘‘emekli’’ gibi hissetmez mi?
RAU: Kesinlikle öyle değil. Ama itiraf ediyorum; önceleri zor geliyordu. Çünkü alışmışsınız bir kere karar vermeye ve alışkanlıklarınızı devam ettirmek istiyorsunuz. Ama sonradan farkediyorsunuz ki, o baskıdan kurtulmak iyi bir şey. Sürekli karar vermek insanda baskı yaratıyor. Mesela haftada bir kere kabine toplanır; eğitim , ulaştırma politikası yada şirketlerin yerleşimleri gibi hususların karara bağlanması gerekir. Artık bu baskı yok benim için, kalktı yani. Huzurlu bir şekilde kendimi başka konulara verebiliyorum. Ee bu da her şeye değiyor!
PATRİK'LE GÖRÜŞEMEDİM
İstanbul'a gittiğimde Yunan Ortodoks Kilisesi'nin Patriğiyle görüşmek istedim: Bartholomeos'la. Elimdeki Almanca programda ‘‘Saat 10: Patriği ziyaret’’ yazıyordu. Bir de Türkçe programa baktım. Ne yazıyordu dersiniz? ‘‘Saat 10: Şehir turu’’.
JOHANNES RAU KİMDİR16 Ocak 1931'de Kuzey Ren Vestfalya’daki (NRW) Wuppertal kentinde doğdu. 1948'de liseyi terk etti ve meslek eğitimi gördü. 1952'de Almanya Federal Cumhuriyeti'nin yeniden silahlanmasına tepki olarak Gustav Heinemann öncülüğünde kurulan Tüm Almanya Halk Partisi'ne (GVP) üye oldu. 1957'de Sosyal Demokrat Parti'ye (SPD) geçti ve 1958-1962 arasında Wuppertal'da Genç Sosyalistler'in başkanlığını yaptı. 1958'de NRW Eyalet Parlamentosu'na milletvekili olarak girdi ve aralıksız olarak 1999'a kadar bu statüyü korudu. 1968-1999 arasında SPD Merkez Karar Yürütme Kurulu üyeliğinde bulundu. 1970-1978 arasında RRW Kültür Bakanı, 1977-1998 arasında da SPD NRW Teşkilat Başkanı olarak görev yaptı. 1978-1998 arasında da aralıksız olarak NRW Eyalet Başbakanlığı yaptı. 23 Mayıs 1999'da Cumhurbaşkanı seçildi ve 1 Temmuz 1999'da göreve başladı. Johannes Rau, 9 Ağustos 1982'de Almanya'nın eski cumhurbaşkanlarından Gustav Heinemann'ın yeğeni olan 1956 doğumlu siyaset bilimci Christina Deilus (Rau) ile evlendi. Kızı Anna-Christina 1983'de, oğlu Philipp Immanuel 1985'de ve küçük kızı Laura Helena 1986'da doğdu...
1. kuşak Türklerle 4. kuşak Türkler arasında çok fark yok 4. Kuşak Türkler, Almanya'ya ilk gelenler gibi değil. Alman hayatının daha bir içindeler sanki. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Birinci, ikinci ve üçüncü kuşak gibi onlarla da uyum sorunu var mı?
RAU: Genç Türklerin iyi uyum sağladığına dair pek çok cesaret verici örnek var. Mesela 4. kuşağın pop müziği, tiyatro kabaresi Alman’lar arasında da giderek popülerleşmekte. Bunun nedeni öncelikle sanatçıların Almanca veya bizde çok popüler olan ‘Kanak Sprak’ konuşmaları. Ama ne yazık ki bazı temel sorunlar halen devam ediyor...
Nedir onlar?
RAU: Almanya'da yaşayan pek çok Türk kadın Almanca bilmiyor. Dil büyük sorun. Bunun esas sebebi de, genç Türkler'in büyük çoğunluğunun eşlerini Türkiye'den seçmesi. Memleketlerinden getirdikleri kızlarla evleniyorlar. Yani hayatlarını paylaşacakları insanları bulmak için özel olarak Türkiye'ye gidiyorlar. Tanık olduğum aile tablosu da haliyle şu oluyor: Kadınlar evde kalıyor ve o evde sadece Türkçe konuşuluyor. Ve böyle ailelerde sıklıkla sadece Türk medyası okunuyor, dinleniyor, izleniyor. Bunu bir sorun olarak görüyorum. Farkındaysanız her yer çanak anten dolu...
Türkiye'de yaşayan Türklere yansıyan bunun artık değiştiği...
RAU: Gerçi Almanlar ve Türk kökenli Almanlar iyi bir yoldalar... Birçok şeyin bir anda değişmesi mümkün değil zaman gerekiyor.
CHRISTINA RAU: Hürriyet Gazetesi de artık Almanca bir sayfa yayınlıyor...
RAU: Bu iyi bir şey. Bu ekin, erkekler kadar kadınlar tarafından da okunması beni mutlu ederdi. Aile içinde Almanca konuşulması da tabii! Okula giden çocuklar açısından büyük bir avantaj olurdu. Genç Türkler'in eğitimdeki oranları tersine dönmüş bir piramit gibi. Ancak yüzde 5'i yukarıya ulaşıyor, yani lise diploması seviyesine.
Yani sorun Türk erkeklerinde. Öyle mi?
RAU: Yok sadece erkeklerde değil. Esas olarak annelerde! Annelerin Almanca öğrenmesi, eğitilmesi gerekiyor ki, sağlıklı nesiller yetişsin...
Biraz hayal kırıklığına uğradım! Dördüncü kuşak Türklerin Almanlar'dan farklı olmadığını düşünüyordum...
RAU: Liseye devam edebilenlerin oranı Almanya genelinde hálá çok düşük...
CHRISTINA RAU: Ama cesaretlendiren örnekler de var. Bizim çocukların okul arkadaşlarında görüyoruz.
RAU: Evet, harika Almanca konuşan ve çok başarılı olan genç Türkler var..
TÜRK DEYİNCE AKLIMA YAKIN AİLE BAĞLARI GELİYOR
Siyaset, sizin ne kadar ilginizi çekiyor?
CHRISTINA RAU: Ben Siyasi Bilimler okudum. Ancak siyasete siyasi bilimler okumak yada bir politikacıyla evli olmak zorunda değilsiniz. Politikaya hepimiz ilgi duymalıyız. Yoksa siyaset bizi avucunun içine alır. Ben yaptığımız pek çok şeyin politikayla ilişkisinin zannettiğimizden çok daha fazla ve yakın olduğuna inanıyorum. Yani politkaya ilgi duymak için parti üyesi olmak gerekmiyor.
İsmini en çok bildiğiniz Türk kim? Yani Türk denildiği zaman aklınıza gelen ilk isim...
CHRISTINA RAU:
Atatürk. Sonra da... Çayan, Hakan ve İsmail.
Kim onlar?
CHRISTINA RAU: Çocuklarımızın sınıf arkadaşları!
Peki Türkiye size en çok neyi çağrıştırıyor?
CHRISTINA RAU: Yakın aile bağları... İnanılmaz bir misafirperverlik ve büyük aileler. Yani bizde olduğundan daha yakın ve insani bağlar.Bir de Yaşar Kemal tabii. Ve kitabı İnce Memed...
RAU: Benim de aklıma hoşgörü kültürü, laiklik, Batı’ya ve Avrupa’ya yönelmek gibi kavramlar geliyor aklıma. Sonra Türk göçmenlerinin aile ruhu çok güçlü. Konukseverler ve girişimci ruhları da güçlü. Sıcak insanlar, iyi yemekten anlıyorlar ve çok neşeliler...
ÜZERİNİZDEKİ ELBİSEYE KESİNLİKLE İTİRAZIM YOKPardon! Çünkü tesadüf değildi. Özellikle test etmek için yaptım. Eski Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel'le görüşürken giydiğim ve küçük çapta hadise yaratan, eleştirilere yol açan, meslek ciddiyetiyle bağdaştırılamayan, dekolte olduğu iddia edilen 14 dolarlık elbise Almanya'da da üzerimde... Yemin ederim aynı elbise, aynı fotoğrafçı (Kutup) ve aynı kadın. Tabii insanın ağzı sütten yanınca yoğurdu üfleyerek yiyor. Almanca Cumhurbaşkanı'na soruyorum ‘‘Üzerimdeki elbiseye bir itirazınız var mı?’’ Buyrun cevabını...
RAU: Kesinlikle yok. Soralım bakalım, eşimin bir itirazı var mı?
CHRISTINA RAU: Harika bir elbise... Niye olsun?
RAU: Annenize selam söyleyin. Babanıza da tabii. Ama en çok annenize...
Irkçılık konusunda herkesten daha hassas olmamız gerekiyor Ne olur beni rahatlatın Rau Baba! Almanya'da ve Avrupa'da ırkçılık yeniden yükselmiyor değil mi?
RAU: Yok, yeniden yükselmeyeceğine eminim. Birçok Avrupa ülkesinde sağcı ve popülist partilerin seçimlerde öne çıktığını gözlemliyoruz. Fransa'da da öyle, Hollanda'da da. Ama biz Almanlar olarak, geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısında bunun nereye vardığını öğrendik! Herkesten daha hassas olmamız gerekiyor ve insanların dertlerini önemsememiz...
Önemsiyor musunuz peki?
RAU: Evet. Ben Berlin konuşmalarımda birçok insanın rahatsız edici bulduğu konulara değiniyorum. Mesela, göçmenlerle olan ilişkilerimiz, gen araştırmasından doğan etnik sorunlar ya da bu sene olduğu gibi globalleşme... Uzmanların tartışmaları birçok kişiye ulaşmıyor. Ben ise insanlara yön vermeyi bir görev sayıyorum...
Ne zaman Amerika'ya gitsem kendimi rahatsız hissetmiyorum. Kökenleri başka olsa da orada yaşayan herkes Amerikalı. Buna karşılık, ne zaman Almanya'ya gelsem, Alman pasaportu taşımama rağmen, kendimi hayat boyu yabancı hissediyorum burada...
RAU: İyi de Amerika'da nereye gittiğinize bağlı. New York'sa başka tabii! Ama Minnesota ya da Oregon’da da kendinizi yabancı hissedebilirsiniz. Almanya için de benzer bir durum söz konusu. Taşradaki bir köyde yabancılara muhtemelen Berlin’dekinden daha farklı davranırlar.
ÇOCUK HAKLARI KURULUŞLARINDA GÖREVLİYİM ‘‘First Lady’’ olmak nasıl bir duygu? Amerika'da Hillary Clinton ne idiyse ya da şu an Bush'un karısı, siz de Almanya'da o musunuz?
CHRISTINA RAU: Hillary Clinton, sağlık düzenlemesi konusunda yoğun çalışmalar yürüttü. Bense daha çok çocuklar ve gençler hangi alanlarda desteklenebilir üzerine eğiliyorum. Farklı çocuk hakları kuruluşlarında görev alıyorum. Bu ve benzer konularda pek çok proje yürütüyorum.
RAU: Amerikan Cumhurbaşkanı aynı zamanda devlet ve hükümet başkanı. Bizde öyle değil. Yani bizim aslında iki First Lady'imiz var. Biri benim eşim, diğeri de Başbakan'ın.
CHRISTINA RAU: Amerikan Cumhurbaşkanı'nın eşinin daha büyük bir danışma kurulu var. Kendisine tahsis edilen ayrı bürosu, ayrı sekreteryası var. Benim böyle bir donanımım yok.
RAU: Ama first lady’lerin yaptıkları işlere bakınca hiç de az değil...
CHRISTINA RAU: Şöyle bir şansımız var tabii, herkes bize yardımcı olmaya hazır. Her taraftan yardım ve tavsiye alabiliyorsunuz...
POLİTİKADA KADIN DEĞERLERİ VE AVRUPALI KADIN Türk kadını... Alman kadını... Amerikalı kadın... Bunlar kavramsal olarak ne ifade ediyor? Bu tanımlar, bu sıfatlar hep kalacak mı? Yoksa yok olma ihtimali var mı? Yani günün birinde hepimiz dünya vatandaşı kadın olarak anılacak mıyız?
CHRISTINA RAU: Bildiğim şu: Kesinlikle Avrupalı kadın tanımlaması daha sık kullanılacak. Milliyet ve büyüdüğü yer, tabii ki insanı belirler. Daha doğrusu etken, insanın yetiştiği yer, o bölge; yani illa ‘‘milliyet’’ değil. Bizler, Bavyeralı bir Alman'la, kuzeyli bir Alman'ı hemen ayırt ederiz çünkü ikisi de farklı koşullarda büyümüşlerdir. Demek istiyorum ki, iki kuşak sonraki Türk kadını da geleneklerini yaşatacaktır...
SİYASET ERKEKLERİ DEĞİŞTİRİYOR
Kadınların sahip olduğu değerler politikada sizce ne kadar hayata geçiyor? Bir kadın olarak siz eşinize ne tür tavsiyelerde bulunuyorsunuz?
CHRISTINA RAU: Biz kadınlar için meseleyi ön plana çıkarmak daha önemli. Yani amacımız kendimizi ön plana çıkararak birtakım şeyleri kanıtlamak değil. Bir de erkeklerden daha çabuk sonuç çıkarıyoruz. Ve karşımızdakileri tabii ki onlardan daha iyi dinliyoruz...
RAU: Bütün bunlara benden yorum yok!
CHRISTINA RAU: Belki de siyaset erkekleri değiştiriyor. Bilmiyorum. Yine de biz kadınlar çatışmadan ziyade uzlaşmadan yanayız. Böyle şeyler anlatıyorum ona.
Eşinizi belli konularda uyardığınız oldu mu peki?
CHRISTINA RAU: Evet, tabii.. İşiyle dinlenme arasında doğru bir denge tutturabilmesi için özen gösteririm mesela.