Güncelleme Tarihi:
Önce İsrail’le normalleşme girişimi, ardından da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Putin’e mektubu geldi. Rus savaş uçağının Suriye sınırında düşürülmesinden yedi ay, İsrail askerlerinin Mavi Marmara Gemisi’ne baskınından altı yıl sonra Türkiye bu iki ülkeyle eski günlerine dönmek üzereydi. Ama hafta bitmemişti. “Bunları haftalarca konuşuruz” derken, IŞİD, Atatürk Havalimanı’na saldırıp 44 kişiyi öldürdü (237 de yaralı var).
Her şeyin birbirine girdiği bu hafta gelecekte nelere yol açacak?
Uzmanlar anlatıyor.
PERDE ARKASINDA KIBRIS GAZI VAR
Woodrow Wilson Merkezi Ortadoğu Program Direktörü Henry J. Barkey ile hızlı bir ufuk turu attık.
Bunca yıl sonra Türkiye ile İsrail neden barışıyor?
Çok sebep var ama işe esas Kıbrıs açısından bakmalı.
Neden Kıbrıs?
- İki tarafın Kıbrıs’taki gaz yatakları üzerinde bir anlaşmaya da yakın olduğunu düşünüyorum. Akdeniz’den çıkarılacak gazın Avrupa’ya sevkiyatı Türkiye’den geçecek. Bu gazla ilgilenen iki ülke açısından en kolay çözüm birbirleriyle barışmak. Yine zamanlama açısından Mustafa Akıncı’nın şu anda cumhurbaşkanı olması çok önemli. Çünkü hem Ada’da barış taraftarı hem de ikna kabiliyeti çok yüksek bir insan.
Rusya’yla neden barışılmak istendi peki?
İlk akla gelen turist meselesi; elbette bu çok önemli ama bir de S-400 hava savunma füze sistemleri var. S-300’leri biliyoruz ama Batı dünyası bu yeni S-400’leri pek tanımıyor; dolayısıyla bunun yarattığı bir rahatsızlık mevcut. Ayrıca Rusya’nın Suriye’deki gruplara uçaksavar füzesi verebileceği de ihtimaller arasında. Kısacası, Türkiye bu konuda sıkışık durumdaydı.
Davutoğlu’nun gidişi bu anlaşmalarda bir faktör olabilir mi?
Davutoğlu bir noktada kendi adamlarını güç noktalarına yerleştirmeye çalıştı; belki bu Erdoğan’ı kızdırdı, bilemem. Öte yandan şunun da farkındayım; Binali Yıldırım’la Erdoğan çok rahat çalışıyorlar. Vücut dillerine bile yansıyor bu. Osmangazi Köprüsü’nün açılışında da gördük. Yani Davutoğlu günah keçisi olmasa bile onu uzaklaştırdıktan sonra yeni bir ekiple bunları yapmak daha kolay olmuştur.
Bu yakınlaşmalar kimin ürünü? Perde arkasında kimler var? Dışişleri eski müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun adı sık geçiyor örneğin...
Muhakkak katkısı olmuştur. Sinirlioğlu müthiş etkili bir dışişleri bürokratıydı; bu yüzden BM’ye atanması çok tuhaf geldi bana.
Neden başka göreve atandı sizce?
Yeni Dışişleri Bakanı ile arası çok iyi değildir belki. 10 küsur senedir o görevde; yorulmuş olabilir. Hatta bunu gidip kendisi Cumhurbaşkanı’na söylemiş bile olabilir.
İki ülkeyle yakınlaşmanın ardından IŞİD’in Atatürk Havalimanı saldırısı geldi. Bir iddia bunun, bu yeni duruma cevap olduğu. Ne dersiniz?
Bu iddialar tamamen saçmalık. Böyle bir şeyi nasıl hesap etmiş olabilirler ki. Bu anlaşmaları herkes yeni öğrendi. Hem bu kadar büyük bir operasyon 24 saat içinde yapılabilir mi? Tamam kabiliyetli bir örgüt IŞİD ama böyle bir operasyonu bu kadar kısa sürede bir devlet bile yapamaz. Nitekim adamlar bir ay önce gelmiş, daire tutmuşlar, kirasını ödemişler. Yani önceden planlanmış her şey. Ama Türkiye’de insanlar komplo teorisine aç.
TÜRKİYE, DOSTSUZ DÖNEMİ SONLANDIRMAK İSTEDİ
Ankara kulisleri ne diyor? Cumhurbaşkanlığına yakın kaynaklar ve Hürriyet Ankara Temsilcisi Deniz Zeyrek ile konuştuk.
Barış haberleri üst üste geldi. Diplomatik görüşmeler sonuç verdi, İsrail ve Rusya ile ilişkiler normalleşme sürecine girdi. Peki nasıl oldu, zamanlama manidar mıydı?
Beştepe’ye yakın kaynaklardan aldığımız bilgiye göre, zamanlamanın bir anlamı yok, sadece konjonktür bunu gerektirdi. İsrail ile temaslar uzun süredir devam ediyordu. Rusya’daysa durum biraz farklı: Bu kriz, her iki ülke için de ekonomik zorluklar yarattı. Stratejik bir yatırım olan Akkuyu Nükleer Santrali de önemli bir meseleydi. Aynı kaynak, Brexit’in etkisinden de bahsediyor. Referandum sonuçlarının süreci hızlandırdığını, belirsizliğin yeni ittifakları zorunlu kıldığını söylüyor. Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Deniz Zeyrek’e göre Türkiye, ekonomik gerekçelere ek olarak diplomaside son altı yılda ortaya çıkan ‘komşusuz’, ‘dostsuz’ dönemi sonlandırmak istiyordu. Anlaşmaların adı üstünde: Normalleşme...
Üst üste atılımlar, akla “Sırada ne var” sorusunu getiriyor. Kulisler “Suriye politikası değişiyor” diyorsa da yine Cumhurbaşkanlığına yakın kaynaklar, ‘Suriye ile olmaz’ cevabını veriyor. Deniz Zeyrek, meseleyi biraz daha açarak yanıt veriyor bu soruya: “Türkiye’nin Suriye’de bir Kürt federasyonu olasılığını engellemek için Suriye ile de temasta olduğuna dair iddialar var ama ben ihtimal vermiyorum buna. Suriye’de gelişme olacaksa, ABD Başkanlık seçimlerinin yapılacağı kasım ayından sonra olacaktır.
DEVLET AKLI!
Bu barışın baş aktörü ya da arabulucusu kimdi? Ankara, “Bunu tek bir kişiye bağlamak mümkün değil, hükümetler üstü, devlet aklı” dese de Deniz Zeyrek kulislerden isim veriyor: “Dışişleri Müsteşarı Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu. Özellikle İsrail ile anlaşmada adeta mekik diplomasisi uyguladı. Lobilerin gücünden de yararlanıldı. Rusya ile anlaşmada Rusya’da ya da Rusya’yla iş yapan Türk işadamlarının rolü büyük. Ancak Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Ümit Yardım’ın kritik görüşmelerini de unutmamak lazım.”
HER ŞEYE SİL BAŞTAN BAŞLAMAK GEREKEBİLİR
BİLGESAM Başkanı Prof. Dr. Atilla Sandıklı ve Kadir Has Üni. Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Han ile terör boyutunu konuştuk.
Bu yakınlaşma çabası Batı’da nasıl yankı bulacak?
Ahmet Han: Dış politika sıkıştı. Ekonomi de. Kırılgan ekonomide durum, AKP’nin seçmen kitlesini de fazlasıyla rahatsız etmeye başladı. Ayrıca, Rusya ile bozuşunca, Batı ile ilişkileri zaaflı bir uyum içerisinde kurgulamak gerekiyor. Kutuplaştırarak siyasi mobilizasyon ve konsolidasyon siyaseti bir patlamaya yol açarsa, dışarıda sırtı duvara yaslanmış yakalanmak cazip değil. Batı’nın böyle bir ortamda demokrasi, basın vs. hürriyetlerle ilgili tavrı kolaylaştırıcı olmayacak. Rusya’nın baskısından kurtulup, İsrail’le ilişkiler üzerinden, karine oluşturmak, bu siyasi tarzı sürdürülebilir kılabilir. Yaratılan dış derinlikten devşirdiğiniz meşruiyetin sağladığı kudreti, iç siyasette güce ve serbestiye tahvil etmek mümkün olacaktır.
Barışın Türkiye açısından bir bedeli olacak mı?
Atilla Sandıklı: Barıştık, çünkü yalnız kaldık. Yalnızlığın değerlisinin olmadığını gördük. Ama şunu da unutmamak lazım: Sizin şekillendirmeye çalıştığınız bölgeyi artık başkaları şekillendiriyor. İç güvenliğiniz etkilendi. Küresel oyuncularla ilişkilerin bozulması, içeride otoriterleşmeyi hızlandırdı. Türkiye, Batı’dan uzaklaştı. Tüm bunlar şu demek: Sil baştan. Her şeye sıfırdan başlamamız gerekebilir.
Barış anlaşmaları yapılırken bir yandan da İstanbul’un kalbinde büyük bir saldırı yaşandı. IŞİD, Türkiye’deki saldırıları neden üstlenmiyor?
Atilla Sandıklı: Türkiye, IŞİD’in hem harekât alanı, hem personel kollarının kaynağı. Üstlendiği zaman lojistik ve milis yapılanmasını rahat yapamaz.
Ahmet Han: IŞİD’in Türkiye stratejisi, ülke sosyolojisinin fay hatlarına yuvalanmak. Yazık ki, iç siyasetimizin hali buna izin de veriyor. Bu nedenle doğrudan üstlenmeden Türkiye demografisinde belli kimliklerle ‘bağını’ güçlendirmeyi hedefliyor. Bu tutum aşamalı stratejisinin omurgası. IŞİD küresel, gevşek ağ yapılı bir örgüt. Eylemlerini önceden planlayabilir ve uygun zamanda da gerçekleştirebilir. İki olay arasında bağlantı kurmak bu varsayım altında mümkün. Fakat bu eylemlerin istihbarat ve hazırlığı kısa bir zaman diliminde gerçekleştirilemez. Bu ‘üst akılcı’ yaklaşım doğruysa, IŞİD Türkiye coğrafya ve sosyolojisinde derin, kapsamlı, güçlü, güvenlik güçlerine, neredeyse sıfır istihbarat ve reaksiyon süresi verecek bir örgütlenmeye sahip demektir. Durum buysa zevahiri kurtarmak için bu ‘cevap’ savını kullananların yarattıkları mazerete değmeyecek, vahim bir güvenlik açığı vardır. Türkiye’nin güvenliği açısından önemli olan güncel unsur, hazırlığı bu kadar yatırım gerektiren bir eylemin burnumuzun dibinde, vakte yayılarak, planlanıp gerçekleştirilmiş olmasıdır.
RUSYA DA ÇOK BASKI ALTINDAYDI
Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde öğretim üyesi, Rus dış politikası uzmanı Mikhail Troitsky’le ‘yakınlaşmaya’ Rus bakışını konuştuk:
Rus-Türk ilişkilerini restore etmek ve orta gelirli bu iki ülke arasında dostluk havasını yeniden yakalamak çok zor değil. Rusya’da son derece merkezi bir karar alma süreci var; bu yüzden Başkan Putin hızlı bir uzlaşmaya karar verdiyse, Türkiye’ye ilişkin turizm ve ticaret yasakları hemen kalkar.
m Rusya’nın yaptırımları Türkiye’nin ekonomik açıdan canını yakma emeline ulaştıysa da, Türkiye ile zıtlaşmaya devam etmek Moskova için tehlikeli; çünkü bu zıtlaşma Suriye’nin içinde veya çevresinde açık çatışmaya dönebilir.
ABD ve AB’nin yaptırımları yüzünden ağır baskı altındaki Rusya bu yumuşamayla hem kendi ‘çevrelenme’ halini kırıyor hem de kendini Batı tarafından terk edilmiş hisseden bir ülkeyle arasını düzeltmiş oluyor.
Kremlin’in Rusya’daki turizm lobisinden ağır baskı yemiş olması da ihtimal dahilinde. Çünkü Rusya’nın Karadeniz’deki tesisleri fiyat kalite endeksi açısından Türkiye’deki benzerleriyle kıyaslanamaz bile.
Yine de önümüzdeki birkaç ay her tür çatışma ihtimaline gebe. Türkiye ve Rusya’nın Suriye’nin kuzeyinde desteklediği gruplar çatışırsa yeni bir karşılıklı suçlama dalgası gelir. Açıkçası iki tarafın da kasımda Rus uçağının düşürülmesinden beri birbirine verdiği zararı unutup affetmesi kolay değil. Suriye’de iç savaş sürdükçe de iki ülke arasında asla sonuna kadar güvenilir bir ilişki kurulamayacak.
ALTI YIL SONRA AYNI NOKTADA
Haaretz Gazetesi yazarı Gideon Levy anlatıyor:
İsrail ile Türkiye arasındaki kriz, İsrail askerlerinin Gazze’deki kriminal kuşatmayı meşru şekilde protesto etmek için yola çıkmış olan dokuz Türk vatandaşını öldürmesiyle başladı. İsrail hemen o gün özür dilemeli ve ailelere tazminat teklif etmeliydi. Ama böyle yapmayı reddetti. Bu yüzden iki devlet, altı yılı çöpe attı ve daha o gün ulaşacakları sonucun aynısını bugün elde etti. İsrail ve Türkiye, dostça bir ilişki kurabilir. Kurmalıdır da. Her iki ülkede de bu ilişkiye farklı nedenlerle karşı çıkanlar var. İsrail açısından bu çok anlaşılır değil. Müslüman bir bölgesel süper güç İsrail ile normal bir ilişki kurmak mı istiyor? Öyle nadir ve önemli bir istek ki İsrail açısından. Umarım, karşı çıkanlara rağmen bu ilişki yürür. Ama İsrail’in nedensiz ve haksız yere dokuz kişiyi öldürdüğü günün öncesine gitmek imkânsız değilse de çok zor olacak.