BİRLEŞMİŞ MİLLETLER (A.A)
Oluşturulma Tarihi: Mart 10, 2007 01:57
Türkiye'yi Birleşmiş Milletler (BM) 51. Kadının Statüsü Komisyonu oturumunda, kadınlardan oluşan 6 kişilik bir heyet temsil etti.
Türk heyeti, 2 haftadır süren ve bugün sona erecek oturum kapsamında düzenlenen kız çocukları ve kadınlara yönelik ayrımcılık ve şiddetin ortadan kaldırılması konulu toplantılara son derece etkin bir şekilde katılarak, hazırlanmakta olan sonuç bildirgesi ve karar tasarılarıyla ilgili olarak türlü önerilerde ve katkılarda bulundu.
51. Kadının Statüsü Komisyonu toplantılarıyla ilgili olarak AA'nın sorularını yanıtlayan heyet üyeleri, Türkiye'nin bu metinlerle ilgili olarak özellikle kadın ve kız çocuklara yönelik şiddet, sağlık sorunları, kamu altyapı projeleri başta olmak üzere son derece önemli katkılarda bulunduğunu ve heyetin görüşlerinin metinlere yansıdığını söylediler.
Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (HÜKSAM) Müdürü Prof. Dr. Ayşe Akın, Türk heyetinin sorunlara son derece “geniş bir açıdan baktığını” ve toplantılarda “gerçekçi ve yapıcı önerilerde” bulunduğunu kaydetti.
Akın, Türkiye'nin, kadın hakları ve eşitlik konularında pek çok ülkeye oranla daha ileri bir konumda olduğunu belirterek, Türk heyetinin, kadının ”üreme hakkı ve cinsiyet ayrımcılığı” gibi konularda görüşlerini rahatça ifade ettiğini, kimi ülke heyetlerinin ise bu konuları konuşma konusunda rahatsızlık duyduklarını açıkladı.
-“NAMUS CİNAYETLERİ”-
Akın, namus cinayetleri konusunun da toplantılarda tartışıldığını belirterek, Türkiye'nin, 2000 yılında BM'de yapılan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Kalkınma ve Barış (Pekin+5) başlıklı toplantıda ilk kez bu konuyu cesurca gündeme getirdiğini dile getirdi.
Akın, o zamanlarda ülkelerinde böyle bir sorunun olduğunu kabul etmek istemeyen bazı Müslüman ülkelerin, bu sorunu ancak bugün tartışabildiklerini belirterek, Türkiye'de bu konuda bilinç oluştuğunu, özellikle 2005 yılında kurulan TBMM Töre ve Namus Cinayetleri İnceleme Komisyonu'nun son derece önemli bir görevi yerine getirdiğini vurguladı.
Akın, yine de sorunun gerçekten çözümü için Türkiye'de kadının statüsünün yükselmesi, geleneksel aile-toplum yapısında kimi değişikliklerin olması ve kadının ekonomik özgürlüğe kavuşması gerektiğini söyledi.
Ülkenin, bu konuda doğru strateji uygulaması gerektiğini belirten Akın, ”başlık parası” gibi uygulamaların artık çağdaş Türkiye'de geçerli olmaması gerektiğini vurguladı.
Adnan Menderes Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Aliye Maviliaktaş, namus cinayeti kavramının kabul edilmesinin görece olarak Türkiye'de bu tür dava sayılarında bir artışı gündeme getirdiğini, ancak bunun gerçekten namus cinayetlerinde bir artış olduğunu göstermekten çok bu tür olayların polis kayıtlarına artık daha fazla geçmesinden kaynaklandığını anlattı.
Maviliaktaş, “Türkiye'de son dönemde namus cinayetlerinde bir artış var şeklinde bir görüşün doğru olmadığını” kaydetti.
Türkiye'de kadın ve kız çocuklarının haklarının korunması için geleneksel yapının tümüyle değişmesi gerektiğini de düşünmediğini ifade eden Maviliaktaş, yapının kadınlara güç veren unsurlarının korunması gerektiğini, ancak kadınların elinden insan haklarını alan olumsuz uygulamaların artık değişmesi gerektiğini vurguladı.
Maviliaktaş, “Artık kız çocuklarının okula gönderilememesi gibi bir uygulama olmamalı. Zaten Türk devleti, sivil toplum örgütlerinin de desteğiyle 'Kız Çocukları Okula' kampanyaları gibi uygulamalarla pozitif ayrımcılık yaparak bunun üstesinden geliyor” diye konuştu.
-“KADININ GÜÇLÜ OLDUĞU ÜLKE”-
Ayşe Akın, “Toplantılarda bize uygar ülke, kadının güçlü olduğu, ileri olduğu ülke gözüyle bakıyorlar. Avrupa ülke temsilcilerinden bunu bize alenen ifade edenler oldu “ derken, Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Şengül Altan Arslan, “Bu gerçek zaten bizim getirdiğimiz ilerici önerilerden ortaya çıkıyor. Türkiye, Müslümanlık ile kadın haklarının bağdaştığını gösteren çok iyi bir örnek ülke” dedi.
Arslan, Türkiye'de etkili bir kadın hareketi bulunduğunun da altını çizerek, Türkiye'de böyle güçlü bir baskı unsurunun bulunmasının Türkiye'yi güçlü kıldığını söyledi.
Arslan, 1990'da kurulan Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün sivil toplum örgütleriyle sıkı işbirliğinde bulunduğunu ve uluslararası toplantılara katılan Türk heyetlerinde hep sivil toplum örgüt temsilcilerine yer verildiğini anlattı.
-“EĞİTİM FARKI”-
Kadının eğitiminin son derece önemli olduğunu anlatan Türk heyeti, Türkiye'de okur-yazar olmayan kadınların istedikleri çocuk sayısının iki katı doğum yaptığını, okur-yazar kadının ise “ne sayıda çocuk istiyorsa onu doğurduğunu,” aynı zamanda sağlıklı doğum yaptığını anlattı. Ayşe Akın, üniversite mezunu kadınların erkeğe yakın oranda istediği işi bulma imkanına kavuştuklarını söyledi.
Dünyada kadınların erkekle aynı işi yapmasına rağmen ondan daha az para alabildiğini de belirten Türk kadın heyeti, Türkiye'de kamu sektöründe bu durumun geçerli olmadığını vurguladı. Ancak heyet üyeleri kamuda öğretim görevlileri, müsteşar ve genel müdür gibi görevlere yükselen kadın sayısının yeterli olmadığını da dile getirdiler.
Buna rağmen heyet, Türkiye'de artık anneler gibi babaların da doğum izni kullanma hakkına sahip olmasına yönelik yasanın meclise sevkedilmesinin son derece önemli olduğunu bildirdiler.
Heyet üyeleri, kadın konusunun pek çok alanı ilgilendirdiğini belirterek, toplumun bu konuda elele vermesi gerektiğini kaydettiler.
-KARAR TASARILARI-
Bugün sona erecek BM 51. Kadının Statüsü Komisyonu Oturumu toplantılarının sonunda bazı Afrika ülkelerinde görülen kadın sünneti, zorunlu evliliğin kaldırılması, AIDS'le mücadele ve Filistin'deki kadınların statüleriyle ilgili 4 karar tasarısının ve genel konulara yönelik bir sonuç bildirgesinin kabul edilmesi bekleniyor.