Türkiye'nin Sihirli Flüt'ü

Güncelleme Tarihi:

Türkiyenin Sihirli Flütü
Oluşturulma Tarihi: Haziran 21, 1998 00:00

Haberin Devamı

O Türkiye'nin Sihirli Flüt'ü. Adı, dünya müzik arenasında James Galway, J.P. Rampal gibi ünlü flütçüler arasında anılıyor. Amerika'dan Japonya'ya, Avrupa'dan Çin'e, Rusya'dan Afrika'ya, kısaca dünyanın her köşesine uzanan turneleri ve CD'leri üzerine övgü dolu eleştiriler, bu ünvanın haklı gerekçeleri. Şefika Kutluer son iki ayda yedi ülkeyi kapsayan bir turne programından yeni döndü. Bu aynı zamanda 50 saati havada olmak üzere toplam 20 bin kilometre yol demek. Ama onun üzerinde hiçbir yorgunluk belirtisi yok. Tatil yapmak için henüz çok erken olduğunu düşünüyor. Çünkü enerjisi varken yapabileceğinin en iyisini yapmayı hedef seçmiş kendine. Turne dışındaki zamanını CD kayıtlarına ayırıyor. Onun için en iyi tatil bu. Kutluer ile Şark Sigorta Konser Salonu'nda verdiği son konseri öncesinde kuliste konuştuk.

Enstrüman olarak flütü seçmenizin nedeni neydi? Flüte ilginiz nasıl başladı?

- Bu bilinçli bir seçim değil aslında. Konservatuara yedi yaşında piyanoyla başladım. Ondan sonra dudak yapımın, diş yapımın ve çene yapımın uygun olması nedeniyle enstrüman olarak flütü seçmem önerildi. Bunların tamamının uygun olması pek sık görülen bir durum değil. Birinden biri genelde bozuk olur. Bende hem dudak, hem çene, hem de diş yapısı dikkat çekici bir şekilde flüte uygundu. Benim flüte bilinçli olarak sevgim daha sonraları başladı. Konservatuarı bitirme yıllarıma yakındır bu da. En başta hocalarımın tavsiyesi ile başlayan bu seçim daha sonra benim sevgimle sürdü. Flüt çok önemli bir enstrüman. Keman veya piyano gibi değil, flütte heyecanınız, korkunuz, nefesiniz, kısaca hayatınız var. Flüt geçmişte hep dinsel seremonilerde kullanılmış. Sesinde hep bir takım gizleri taşıdığı, büyüleyici olduğu söylenir. Flüt benim ruhumu, bilinçaltımı temsil ediyor.

Turnelerinizin yanında devlet protokollerinde de resitaller veriyorsunuz. Normal bir konserle protokol konseri arasında nasıl bir fark var?

- Tabii devlet başkanlarına, devlet büyüklerine çalmak güzel bir duygu ve gurur vesilesi. Ama turne konserlerim, yani halk konserleri benim için daha önemli. Beni tanıyıp, müziğimi bilerek geliyorlar. Çaldığınız parçaları tanıyorlar, ona göre reaksiyon veriyorlar. Halk konserinde herkes daha rahat ve daha sıcak. Protokol konserlerinde de aynı şeyi hissediyorsunuz ama seyircide bir tutukluk oluyor. Ne bileyim, alkışlamakta mı yanlış yaparız ya da protokol gereği nasıl davranılır, gibi bir çekimserlikleri oluyor. Herkes bir gerilim içinde. O yüzden halk konserleri daha rahat geçiyor.

Örneğin Kiev'de bir konser öncesi, burada seyircinin değişik bir sistemi var, parça aralarında bir şeyler olacak, sakın merak etmeyin dediler. Aralarda meğer çiçek getiriyorlarmış. Mesela üç bölümlük bir sonat çalıyorsunuz, her arada bir çiçek getirdiler. Konserin sonuna geldiğimde piyanonun üzerinde bir çiçek dağı oluşmuştu. O an, ağlamamak için kendimi zor tuttum. Çok güzel bir olaydı. Öyle ekonomik zorluklar içinde yaşayan bir toplumun duygularını bu şekilde dile getirmesi, sanatçıyı onore etmesi ve hayranlığını bu şekilde göstermesi çok hoştu. En keyifli konserimdi diyebilirim.

Türkiye'deki dinleyici nasıl?

- Genel olarak sanata ve sanatçıya daha duyarlı bizim dinleyicimiz. Daima en sıcak konser izleyicisini kendi ülkemde bulduğumu düşünüyorum.

Yurt içinde ve yurt dışındaki konserlerinizde bizim bestecilerimize de yer veriyorsunuz. Özellikle Ekrem Zeki Ün'ün Yunusun Mezarında adlı eserine hemen her konserinizde yer veriyorsunuz. Tasavvuf ezgilerinden oluşan bu parçayı yabancı dinleyici nasıl karşılıyor?

- Yunusun Mezarında çaldığım her yerde çok beğeniliyor. Sadece dinleyiciden değil, eleştirmenlerden de bu parçayla ilgili çok iyi eleştiriler alıyorum. Benim için en önemlisi bizim dinleyicimizin de onu çok beğenmesi.

Büyük turnenizin son konserini veriyorsunuz. Şimdi sırada ne var?

- Bu uzun turneden sonra CD çalışması için yurt dışına çıkacağım. Üç projem var bu konuda. Ben tatillerde CD yapıyorum. Yani tatillerimi CD yaparak değerlendiriyorum.

Siyasetçi unutulur Çaykovski asla

Flüt altın ve gümüşten oluşuyor. Bazen altın ağızlık ve gümüş gövdeyle çalıyorum bazen de tamamen altınla çalarım. Altının sesi daha parlaktır. Salonun akustik durumu ve seçtiğim parçalara göre bu kombinasyonu yapıyorum. Daha bohem bir ses için tamemen gümüşle çalarım.

Caz müziğini çok severim. Blood Sweat and Tears, Patricia Kaas, şiir tarafı ağırlıklı olduğu için Leonard Cohen, Queen çok sevdiklerim.

En favori bestecilerim Bach ve Mozart'tır. Daha çok romantik çağın bestecilerini severim, çünkü ben de kişilik olarak romantiğimdir. Sanatçılar toplumlar arasındaki ilişkiyi ve sevgi bağlarını çok daha iyi kurabilirler. Ünlü siyaset adamları unutulabilir ama bir Çaykovski unutulamaz.

Zaman ve enerjim yerindeyken gücümün yettiği kadar her şeyi maksimumda yapmak istiyorum. Çünkü zamanın ne göstereceği hiç belli olmaz.

Müzisyen olmasam diplomat olmak isterdim. Çocukluğumdan beri içimde yaşamıştır bu istek. Değişik yerler görmek, değişik şeyleri öğrenmek çok güzel. Mesleğimde de böyleyim.

CD satışından çok memnunum. Carmen CD'si bütün dünyada çok tutuldu. Bu da iyi bir motivasyondu benim için.

Duygusal, romantik ve duyarlı biriyim. Ama hayatta her şey toz pembe değil. Profesyonelliğin zorluğu da burada. Ruhsal durumunuz ne olursa olsun çıkıp çalmak zorundasınız. Bir flüt sanatçısı için de bu diğer enstrümanları çalanlara göre çok daha zor bir durum. Rusya'da bir konser sonrası röportajında yemek yapar mısınız, diye sormuşlardı. Pek evde kalmadığım için öyle bir alışkanlığım yok. İlle bir Türk yemeği tarif edin diye tutturunca en zor yemeği, yaprak sarmasını tarif etmek zorunda kaldım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!